Tv izlerken nefes boruma kaçan sakız yüzünden can verdim. allahtan naneliydi de son nefesimi ferah ferah verdim.
bir an her taraf zifiri karanlık oldu fakat sonra bi rahatlama duygusuyla doldu içim. çok huzurluydum. göbeğimdeki bi bağ dikkatimi çekti, bağın gittiği yere bir baktım ki ne göreyim?! ben! kendimi yukarıdan seyrediyordum. zeki biri olduğum için hiç ‘bu ne şimdi’ ayaklarına girmedim.
anladım ki ölmüştüm.sonra bı ışık belirdi önümde, ben ‘ışığa gel’ diye bi ses bekliyordum fakat ışıklar farmış meğerse, bi otobüs geldi durdu önümde. abi paso yok bende dedim.
olsun bin 2 sevap atarsın ödeşiriz dedi. tamam dedim bindim.
otobüs de insan gibi gitmiyor. 300 400 yardırıyoruz. ışık hızıyla mı gidiyon ibne diye bağırarak şikayetimi belirttim şoför beye.ölmezsin korkma diye vasat bi espriyle yanıt verdi. ışık hızıyla giden arabada farları açarsan nolur dedim? bi an göt gibi kaldı ama sonra ‘burada sökmez onlar gülüm’ dedi.etrafa baktım şöyle bi, herkes ölü amk. milletin içi geçmiş. bildiğin otobüs yani bi fark yok. baktım bi teyze ayakta dikiliyor kalktım gel otur teyze dedim.yok sağol evladım sen otur yorgunsundur dedi. öyle şey mi olur lan dedim otur şuraya belki sevap mevap yazılır yol beleşe gelir dedim. söylene söylene oturdu.güzel bi kız vardı ayakta dikilen, şunu bi fortlasam diye içimden geçirdim ama sonra içinden geçerim belki diye vazgeçtim.
büyük bir kapının önünde durduk. şoför bana dönüp sen burada ineceksin dedi. yok daha gelmedik abi dedim.
insene lan seninle mi uğraşcam amk diyordu ki bi el hareketi yaptı tak diye dışarıda buldum kendimi. arkasından orta parmağımı dalgalandırarak biraz tatmin oldum sonra kapıya yöneldim. kapıda resmi kıyafetli orta yaşlarda bi adam vardı. neresi burası dayı dedim. mahkeme burası dedi. hasiktir ne suç işledim abi yapma gözünü seveyim desem de o da bi el hareketi yaptı ve kendimi içeride buldum. sikicem bu el hareketlerini sonunda bi öğreneyim şunu da.
baktım ileride bi kapı daha var oraya doğru gittim. içeriden benim adımı bağırdılar girdim içeri.
hakim olduğunu düşündüğüm kişi das kapital gibi bi dosya çıkardı koydu önüne. abi ne o, onunla mı döveceksiniz cehennemde dedim. jüriden bi kaç kişi kahkaha attı. hakim susturdu onları. bana dönerek bu ne lan dedi? insan okuyacak bunu orospu çocuğu, özet yaşayamadın mı? dedi.
dedim daha 21 yıl yaşadım amk bi yanlışlık olmasın bi daha bak sen şuna. burada yanlışlık olmaz evladım dedi.
sonra günahlarımı sıralamaya başladı;
‘ cuma namazlarında camiye 520 defa sol ayakla girmek ‘
‘ fulden yengenin kanişine iç çekerek bakmak ‘
‘ yemekte cinsel içerikli türkü söylemek ‘ (burada kim milyoner olmak ister tarzı arkadan türkü sesi geldi, ‘bayıra karşı yatır beni’)
‘ kaçak yollardan paralı ferre sitelerine girmek ‘
‘ sümüğü top yapıp halıya atmak ‘
‘ gusüllerin yüzde 40 ında toplu iğne başı büyüklüğünde kuru yer kalması ‘
‘ vakit namazlarında 2 kere am göt meme düşünmek ‘
‘ 3 kere vakit namazı kılmak ‘
‘ afrikadaki insanların ağır sınavıyla taşak geçmek ‘ (taşak dedikten sonra töbe töbe dedi)
‘ kadınlar sırıkla atlama yarışmasını seyretmek ‘
‘ allah yoksa doğalgazın parasını kime veriyoruz demek ‘
dedim hani lan zinaydı, alkoldü, hırsızlıktı, yalandı, dolandı? bunlar nerede amk
onları herkes yaptığı için iptal ettik ama size haber veremedik kusura bakma uygun mağara ve adam bulamadık dedi.
o an yıkıldım. bilsem vururdum rakının dibine
iki saat kadar günahlarımı okudu ve itirazın var mı yavrucum diye sordu. içimden ‘yavrucum mavrucum ne ayak amk’ derken
‘küfretme içinden ağzına sıçarım’ dedi. kafa saydam ya okuyabiliyor herhalde. pardon abi dedim. yok itirazım falan olsa ne olacak sanki göte giren girmiş dedim. fulden yengenin kaniş sağlamdı ama.
şimdi siktir git ne yaparsan yap, kıyamete kadar süren var dedi. kıyamet ne zaman abi dedim. o’ndan başka kimse bilmez dedi.
iyi dedim çıktım. bi kaç el hareketi yaptım kapının önüne ışınlanayım diye ama bi bok olmadı. kesin serçe parmakla bi ilgisi var amk
hayattayken bi boka yaramazdı, kesin var bi piçlik. neyse biraz yürüdüm sonra önümde ruh gibin ghost gibin bi şey çıktı. ‘üç dilek hakkın var, dile benden ne dilersen, 2000 den sonra buraya gelen herkese yapılan bir uygulama iyi tuttu’ dedi.
hiç düşünmeden adriana lima’yı istiyorum buraya dedim. şu anda ölmüş bir sürü adriana lima var seninki sağ mı? dedi.
evet sağ bilader dedim. o zaman olmaz dedi. lan dile benden ne dilersen demedin mi oç valla bak hakim tanıdığım var sülaleni kazıttırırım buralardan, sağ ise öldür dedim. ben azrail miyim falan biraz mızmızlansa da peki dedi. üzgünüm beyler benim olmalı o karı.
biraz bekledikten sonra, tamam öldü dedi. birinci dileğin gerçekleşti, şimdi onu yanına getirerek ikincisini gerçekleştiriyorum dedi.
piçlik yapma amk, ben nasıl olsa bulurum onu burada, ilk dileğe ekle sen bunu hacı bak sakalına hürmeten nazik davranıyorum dedim.
olmaz biz de emir kuluyuz dedi. tamam amk dedim. neyse adriana geldi beyler. ulan karıya baktım ölü mölü, kefen toprak olmuş kirlenmiş ama hala taş hala taş amk, hani kalbim olsa yerinden fırlayacak o derece. ama şöyle bi ona baktım bi kendime, dedim altın bu karı sana vermez olm. döndüm hacıya, hacı lanet olsun son dilek hakkımda bu karı bana versin olacak dedim ve gözümden bi damla yaş süzüldü.
uzaklardan derinden bi kahkaha sesi geldi ama neyse, kimse artık. bizim hacı adriana’ya doğru dönüp otus potus kritus dedi.
dedim felak’a nas’a noldu orospu çocuğu çarpılcan amk yerinde. bunlar özel teknikler dedi. siktir git diyerek tuttum adriana’namın elini ve sote bi yer bulabilmek umuduyla oradan uzaklaştım…
baktım ilerde bi tavuk dönerci gördüm. adriana’ya dönüp aç mısın dedim. mal mal baktı yüzüme. aşkım demedim diye trip yapıyor herhalde diye düşünüp aç mısın aşkım dedim. mal mal bakmaya devam etti. o an başımdan aşağıya kaynar sular döküldü beyler. ruhum acıdı. kefeni parçalayacaktım neredeyse. adriana türkçe bilmiyordu! dilek hakkı da yok. başladım kara kara düşünmeye. neyse çat pat ingilizce biliyorum idare ederiz kıyamete kadar diye ar yu hangri? dedim. oo ye dedi. ani bir ayrılık durumunda 31 çekerken kullanmak için ‘oo yee’ sesini belleğe kaydettim ve dönerciye girdik. usta iki yarım iki ayran ayranlar kapalı olsun dedim. şöyle adama baktım bi, kollara falan baktım kıl yumağı amk bunun döneri de yenmez diye düşündüm ama kurt gibi açım amk mecbur yiyecez. adriana’ya doğru eğildim, bi de evrim yok derler şuna bi baksana hayatım diyerek bastım kahkahayı. tabi bu bi bok anlamadı. evuluşın diye cümleye girsem de sıçacağımı anlayıp fakit dedim. ulan gugıl çeviri olsa her türlü yardırırım da işte yok amk yerinde diye kendi kendime fısıldadım. neyse dönerler ayranlar geldi. adriana bi yumuldu, kıtlıktan çıkmış sanki kevaşe. sılovli beybi bekinden knight mı run amk dedim. duymadı bile saniyeler içinde bitirdi koca ekmeği. bi tane daha söyledim mecbur. ulan üç kuruş sevabımız var onu da dönerciye verecez iyi mi.
bu nefes almadan 5 tane yarımı yuttu. o kadar tatlı ki insan kıyamıyor amk ama eşeğin genital bölgesine suyu kaçırdığı ve benim sevaplarımın bu hesaba yetmeyeceğini bildiğim için utanarak fiftififti? diye sordum. ofkors diyerek hesabı ödemeye yanımda geldi. dedim dayı nasıl ödüyoruz hesabı? yarı yarıya ödeyecez ona göre diye de ekledim. dudaktan öperek alıyorum adam başı 10 sevap dedi adriana’ya kitlenmiş bi vaziyette. dedim sen kimi yiyon ibne, indirtme camı çerçeveyi. yeniyiz diye domalalım sik istersen dedim.
hayır gerçekten öyle dedi. burada ayıp olmaz, burası araf, herşey araftadır burada dedi. baktım adam ciddi amk
daha ben öpmeden elin maymunu öpecek gül gibi kızı diye, benden çek hepsini o zaman dayı belki yeter dedim. yaklaş dedi.
ulan ayaklarım titredi, bi fena oldum. adam yakışıklı olsa hadi binevi ama şahin k ya benziyo orospu çocuğu. gözleri kapattım yaklaştım buna, soktu dilini ağzıma şulop şulop çekti sevap pointlerimi. 19 sevap çıktı 1 sevap eksik dedi. dedim o da başının gözünün sadakası olsun oç ölene kadar koruduğum delikanlılığımın amına koydun iki dakikada. neyse tamam dedi bu. söve söve çıktım dükkandan. baktım adriana içeride duruyo, gelsene orospu diye seslendim. geldi amk. orospular orospu lafını her dilde anlıyor herhalde.
karnını da doyurdum kevaşenin, artık sote bi yer bulup yumulma sırası gelmişti. bi süre el ele yürüdük. tabi o geziyoruz zannediyor amk ben fıldır fıldır bi ağaç arkası, otopark, orman falan arıyorum. baktım ilerde bi top gördüm yerde. 9 10 tane küçük piç elini kaldırmış bağırıyor abi topu atsana diye. ulan dedim ne kafası rahat herif bunlar amk her alemde işleri güçleri koşturmak.
topa doğru hareketlendim, adriana’da futbolun hamur diye yoğrulduğu yerden gelmiş kadın amk, şimdi burnu koysam ayıp olur diye bekım tarzı vurmaya karar verdim. koştum sol bileği yatırdım ayak içiyle bi abandım topa. ananı sikeyim topun içine taş koymuş orospu çocukları ayağım sikildi. dedim kaçmayın amınıza koycam zebanilere siktirecem piçler. ama bunlar yardırdı tabi, arkalarından koşacaktım o ayakla piçlerin fakat baksır maksır olmadığı için pek rahat edemem koşarken diye vazgeçtim. adriana aşkım hemen geldi, ayağımı ufaladı falan. bi ufak boşaldım oraya bu ovalarken. sonra yavaşça doğruldum elimi attım bunun omzuna sol ayağın üzerinde seke seke köşeye bi yere geçip oturdum.
bu da yanıma oturdu. ouuuu diye üzülmüş şirin liseli kaltak acıma nidasını koydu hemen ayağıma doğru eğilirken.
bi kaç küçük öpücük kondurdu, tabi ben o sırada olaya yukarıdan baktığım için sakso hayali kuruyorum. kafasının ileri geri
hareket etmesi hayalimi destekler yönde fakat benim çavuş hazır ola geçecek gibi olunca hemen babaannemi düşünüyorum. çünkü mal
kalksa kefenden direkt belli olur otururken, kıza ayıp olur. biraz daha oturduk ve benim acım dinince kalktık. olayı hemen unutup
sote yer arayışıma kaldığım yerden devam etmeye başladım. milli formayı giyemedim ama milli kefeni giymeye kararlıydım.
hem de hayallerimin kadınıyla. bilsem böyle olacağını direkt sıkardım kafaya amk.
neyse yürüyoruz el ele, bi baktım ileride dürbün tarzı bi şeyler var. yanaştık biraz, birinin üstünde ‘cennet görüntüleri’ birinin üstünde
‘cehennem görüntüleri’ yazıyor. bi tane de yan tarafta var onda da ‘siz öldükten sonra çevreniz’ yazıyor.
fiyatlara baktım,
cennet 1 sevap, cehennem 2 sevap (tabi ferreciler komple orada ya amk) çevre olanı da 3 sevap (alemler arası yazıyor herhalde)
orada bekleyen bi eleman vardı. dedim hayrola bilader cennete cehenneme gidilmedi ki daha bunlar ne ayak? abi gelecekten görüntüler
onlar dedi. vay dedim allahın işine bak. adriana’ya döndüm, yu pey beybi ayem dan dedim. olur anlamında kafasını salladı, verdi sevapları.
ilk cehenneme baktım amınskm gavur amı gibi, bakarken terledim o nasıl ateş yarabbi, millet çığlıklar içinde, oradan oraya
tavuk gibi kaçışıyor, arkalarından zebaniler kovalıyor. bi grup artık yavşamış kazığa falan oturuyor sırayla. tabi benim sikimde değiller.
ferrecileri arıyorum fıldır fıldır. sonra bi baktım alexis! bi zebaniyle köşede bi şeyler konuşuyor. karıyı yakmıyorlar yakmıyorlar!
karı yanmıyor amk, o vücuda kıyamamışlar. bi ara baktım bi adamın karşısında soyunmaya başladı, adamın malafat kalktığı anda zebani cop diye kesti.
sonra yine çıktı malafat alexis tekrar soyunmaya başladı, yine kesti. dedim orospu burada da yolunu bulmuş helal olsun.
adriana yerine onu mu çağırsaydım diye bi düşünmedim değil açık konuşayım.
cehennemi bıraktım cennete geçtim. ferreciler cehennemde diye ilk oraya bakmıştım ama buraya bakmam lazımmış amk
o ne lan, etraf huri dolu. adriana kıllı kezban gibi kalır yanlarında. içi eriyor insanın. tabi bu huriler bu kadar güzel olunca
benim dünya hayatını kendi çapında sakince, etliye sütlüye karışmadan yaşayan ve cenneti hakeden bacım yarışa girmiş.
hurilerden güzel olacam diye birbirlerine makyaj yapmalar, kefene yırtmaç açmalar neler neler
hedef kitle de cemaatçi tayfa haa ahaha. adam ölmüş cennete gelmiş hala badem bıyıklı, hala tuvalete girerken çoraplarını
kıvırdığı pantolununa sıkıştırıyor. o ay yüzlü karı kız da kendilerini bu piçlere beğendirmeye çalışıyor. beğenmedim ortamı anlayacağınız.
dünya dürbününe geçtim. cenazemden başladı görüntü, sardım oraları. anam falan ağlar üzülürüm diye. ulan 2 gün sardım,
3.güne geldim direkt babamı pisiden ferre izlerken yakaladım. hem de benim odamda. sonra oç deme babana günah diyolar.
ulan öldüm ben öldüm! daha 2 gün önce öldüm piç! fena oldum adriana’ya gel kız gidiyoruz dedim hızlı hızlı uzaklaştım oradan.
yeter amk kimsenin olmadığı bi yer bulamayacak mıyım lan ben?! kız da yoruldu yürümekten. küçük bi köprü gördüm uzakta.
üzerinde de bi adam yaslanmış kenarlara, kafasından duman çıkıyor. içimden piçe bak, tecavüzcü mü ne sikim arafta bile yanıyo oç dedim.
yaklaştık biraz bi de ne göreyim. sigara içiyormuş meğer amk. adriana’ya veyt mi maylav diyerek koşarak adamın yanına gittim.
abi bi fırt ver karımı sik o derece diye girdim söze. etrafına kuşkulu bi bakış attı sonra kefenin altından bi tane sigara paketi çıkardı.
bi fırt seni kesmez türke benziyorsun dedi. götüm kalktı direkt, aynen dedim. verdi paketi elime, kimseye gösterme yasak burada dedi.
öyle yasağın amına koyarım ben diyerek bi tane çıkarttım paketten yaktım. ben altın abi memnun oldum diye elimi uzattım.
ben de philip dedi…
sigarayı sömürdükten sonra abi ben kaçıyorum kendine iyi bak allaha emanet dedim. adriana’nın yanına döndüm.
bi yüzünü buruşturdu bu burnunu kapattı falan utandım amk. çıkardım kırdım paketi direkt. o an çocuğum ölmüş gibi üzülsem de
en favori artizliğimdir.
tuttum hatunun elininden yürümeye başladık yine. ulan siktimin yerinde bi kuytu köşe yok mu amk götümü sikcem!
dayanamayıp milletin ortasında yatıracam yere ondan korkuyorum. bi ara bi çocuk sesleri geldi kulağıma. aha o piçler kesin diye sesin geldiği
yöne doğru hareketlendim. yakalasam kafalarını birbirlerine sürtecem ibnelerin. baktım toplanmışlar bi adamın etrafında bi şeyler yapıyorlar.
ulan adam bi tanıdık geldi, yaklaştım bi baktım barış manço amk heyecandan ‘adam olacak çocuuuuk!’ diye bağırdım barış manço diyeceğime.
gittim yanına abi napıyon burada da mı çocuklarla uğraşıyon dedim. evet seviyorum çocukları dedi. dedim abi o değil de sende niye kefen yok, ünlüsün diye mi?
yakışmıyordu çıkardım dedi. abi çocukların psikolojisi falan bozulmasın, böyle çıplak, parmaklarda yüzükler, saç uzun falan diye sordum.
bi şey olmaz onlar aklı başında çocuklar dedi. iyi ne diyim dedim uzaklaştım oradan adriana’yı da alıp.
adriana kimdi o adam der gibi baktı. ben de siktir et tanımazsın der gibi sol gözümü kısarak dudağımı büzerken kafamı yukarı kaldırdım.
bu sefer sote bi yer bulacaktım hiçbir şeye bulaşmadan, kararlıydım. baktım iki tane yan yana ağaç var sol tarafta. hemen arkasını da çalılar sarmış.
oh yatak olsa anca bu kadar olur. adriana’nın elini sıktım biraz, ‘şimdi siktim’ der gibi ve ağaçlara doğru ilerledim. biraz fazla koşturdum herhalde düştü kızcağız.
sori amk ya diyerek kaldırdım ve ağaçlara vardık. çalıların arkasına geçtim ve nazikçe adriana’yı yere uzandırdım.
o kefenin içinde ölü bedeni o kadar seksi gözüküyordu ki sabredemeyip hemen çıktım üstüne öpmeye başladım. tam alt bölgelere doğru eli götürüyordum ki kafama yediğim sert bir cisimle gözlerim karardı.
ah ananı sikim gibi bir acı nidasıyla döndüm, bi baktım ak saçlı ak sakallı bi dede.
dede napıyon amk yardın kafamı dedim elindeki bastona bakarak.
utanmıyor musun böyle uhrevi bi ortamda kız yalamaya dedi.
seni mi yalayayım dede bi git allah aşkına işine bak deyip adriana’ya döndüm.
o da zavallım hevesi kursağında kalmış bi yüz ifadesiyle acı acı bakıyor bana. hemen boyna daldım bunun.
dede arkamda hala, gitsin diye yapıyorum.
ama gitmedi oç, yapma diyorum bak yiyecen bastonu deyip duruyor. dede her taraf yaşlı karı kaynıyor git bul kendine bi tane, kıskançlık yapıyosun dedim.
ulan gavurun dölü, ne biçim konuşuyon lan sen benimle diye bi kere daha patlattı bastonu kafama. benim kayış koptu o an. dedim asanı da seni de gelmişini de geçmişini de bi girdim buna. ama öyle böyle değil,
sakalları ısırdım kafayı koyuyorum yoyo gibi gidip geliyor, kafayı koyuyorum gidip geliyor. mal ettim moruğu.
bastonu da verdim eline siktir git şimdi dedim. günahkar kafir diye ağlayarak uzaklaştı.
tabi ben de istemezdim böyle olsun ama damarıma bastı oç
adriana’ya baktım hevesi mevesi kalmamış. ben de ter su içindeyim. ben bu kızı kıyamete kadar sikemicem herhalde dedim içimden.
falovmi diyerek çalıların üzerinden atladım.
dedim bari bi internet kafe falan bulayım da kantır atayım. yoldan geçenlere sordum buralarda bi internet kafe var mı diye,
en son bi tanesi biliyormuş tarif etti.
adriana’yı da alıp kafenin yolunu tuttum. buldum kafeyi isme bi baktım ‘cen-net’ dedim amınıza yaratıcılığınıza sokayım bastım kahkahayı.
selamınaleyküm diye girdim içeri
pof diye dışarda buldum kendimi. camdaki yazıya baktım +35 yazıyor. dışardan oha amk 35 ne lan fuhuş yuvası mı içerisi diye bağırdım.
mekan sahibi olduğunu zannettiğim kişi kapının önüne gelerek, burada öyle abicim dedi. dedim abi kız var yanımda, ailesini özlemiş,
bi yarım saat sıkayp yapıcaz bi büyüklük yap.
benim hatunu aşağıdan yukarı bi süzdü yavşak, sonra bana dönüp, gel madem dedi. girdik içeri, geçtim 7 numaraya,
bi tane de küçük iskemle aldım yanıma adriana’yı oturttum.
abi 7 numarayı yarım saat açsana diye bağırdım. gugıl a girdim direkt adriana lima yazdım. gülümseyerek döndüm benimkine baktım o da gülümsedi. görsellere girdim.
fotoğraflarına baktık teker teker. ulan ne güzel bikiniler, elbiseler melek gibi kızmış. bi yerden sağlam sevap kazansam direkt kıza elbise alacam. az geride bi mağazada on numara kefenler gördüm. kelebek desenli falan.
kafe sahibine çaktırmadan oyunlar klasörüne girdim kantır var mı bakayım diye. kantır mantır hak getire.
‘hac life’ diye bi oyun var, ‘alemlerin efendisi iman kardeşliği’ var,
‘ney hero’ var bi de ‘gta san medine’ var. hay dedim oyun kültürünüze atlayayım ibneler.
sözlüğe gireyim bari dedim arkamdan ne yazmış bizim piçler.
yazdım adresi bastım entıra, ”bu site kutsal mahkeme tarafından lanetlenmiştir.” yazısı çıktı karşıma.
tabi çaktım dns yi girdim anında, kaçar mı amk.
nick6 na bi baktım, iki kişi ‘allah rahmet eylesin’, bi kişi de ‘yalan.avi amk dün hax oynadık piçle’ yazmış.
entry girip küfredecektim de korkar morkar bunlar şimdi diye girmedim.
neyse çıktım oradan da, adriana’ya baktım sıkılmış.
sürede 5 dakika var daha, ziyan eder miyim amk.
mayın tarlasını açtım mausu verdim hatuna, al takıl biraz dedim. bu sevindirik oldu hemen.
ölü de olsa insan işte amk.
neyse süre bitince tak diye kapandı makine.
kalktık. kafe sahibine abi borcumuz ne kadar dedim. bu seferlik bizden olsun dedi adriana’ya bakıp gülümseyerek.
baktım adriana da gülümsedi.
dirseğimle vurdum bunun koluna hafifçe. kıskanıyorum amk sikerim.
çıktık kafeden, sote bi yer arayışından vazgeçtim artık boş ev bulmalıydım.
üniversite öğrencileri nerelerde takılıyor acaba diye düşünceli gözlerle etrafa bakındım.
biraz yürüdük sonra burnuma tükürükle karışık nutella kokusu geldi.
aha dedim buldum sizi entel piçler. hemen kokunun geldiği yöne doğru hareket ettim ve karşımda muhteşem görkemiyle öğrenci evleri duruyordu.
balkonda sigara içen bi piçe, bilader bi bakar mısın diye bağırdım. bi an irkilip sigarayı aşağı attı hemen.
lan yok korkma ben de sizdenim dedim.
bi gelsene aşağı bi şey konuşmam lazım diye de ekledim. tabi dedi, 15 saniye geçti geçmedi yanımdaydı.
hatunu gördü ya oç. çaktırmadan sik bölgesine bakıyorum, bi kalksa direkt dizi geçirecem ibneye, o kadar kıskanç adamım.
sen gelsene şöyle diyerek sol elimi omzuna attım ve adriana’dan uzaklaştık.
dedim böyle böyle bana acil boş ev lazım. kıyamet yaklaştı, gideceğimiz yer de belli. gitmeden halledeyim şu işi.
tamam baba hallederiz problem değil yea gibisinden bi yavşadı bu. hallet sen şu işi dile benden ne dilersen dedim.
bakarız dedi, gülümseyerek ve göz ucuyla benim hatunu keserek.
önüne bak ağzını sikerim senin oç diye ensesine tokadı vurdum bunun. napıyosun sen yea gidiyorum ben diye hareketlendi,
tamam lan özür dilerim dedim.
mecbur amk yoksa daha çok ev ararım ben. döndü bana, abi siz şimdi biraz takılın, ben evi boşaltırım 4 5 saate gelirsin dedi.
bi de anahtar verdi elime.
adamsın diyerek anahtarı aldım cebime koydum. bu arada kefenin cebi varmış.
neyse rahatladığıma göre artık doya doya etrafı gezebilirdik aşkitomla. tuttum elinden, baktım eli terlemiş.
bi an soğudum. nefret ederim terleyen ellerden.
ama düşünmemeye çalıştım,
bi kaç ağaç bulsak da aralarında birbirimizi kovalasak diye yeşilçam romantizmine bürünmüş bir haldeydim çünkü.
bi baktım ilerde ışıl ışıl bi şeyler parlıyor. müzik sesleri falan da geliyor hafiften. bu ne ki la bakışı attım adriana’ya doğru.
o da ben ne bileyim amk der gibi burnunu kıvırdı.
bi şeyi de bilsen götümü siktiricem der gibi çenemi sağa sola oynatırken kaşlarımı kaldırdım.
müzik sesine doğru yürümeye başladık. yaklaştık ki ne göreyim, lunapark! lan dua etsem daha iyisini edemezdim.
müzik de ismail yk amk klasik gondol müziği.
gururlandım onu duyunca, helal lan dedim. balerine baktım tesettürlü falan yapmışlar.
etek altı sansürlü, kartonlarla kapatmışlar ama güzel olmuş.
zincirli salıncaklar da vardı en büyüklerinden. zincirler tesbihten ama sağlam duruyor.
dedim bunları siktir et gel seninle bi korku treni yapalım.
vat dedi bu tabi anlamadı. kam kam pusisini yidiğim diyerek korku trenine doğru çekiştirdim.
kapıda duran adama, dayı biz binsek hesabı sonra versek olur mu diye sordum.
adriana’da biraz sevap kalmıştı hala ama adamın öpmesine dayanamazdım o an.
ne biçim bi sistemdir o arkadaş ya.
neyse adam feyzli çıktı, kabul etti.
geçtik oturduk trenimize.
derinden gelen bi ney sesiyle beraber tren hareket etmeye başladı. ulan fark ettim ki amerikan tarzı korku ögeleri bulunmayacak,
içimden şimdi kökten yedin işte dedim.
örümcek ağlarının arasından karanlık bir tünele girdik.
bir anda son ses ilahi sesiyle birlikte nihat hatipoğlu’nun kafası düştü önümüze. adriana çığlığı patlattı.
dedim sen ne korkuyosun amk adamı tanımıyon etmiyon.
ilerlemeye devam ediyoruz, biraz hızlandık. baktım ilerde bi adam namaz kılıyor, lan kafasını yavaş yavaş bi döndürdü,
surat kibariye’nin annesi. altıma sıçtım altıma.
korkudan ayağımı çıkarıp tekme salladım bi tane ama denk gelmedi. sarıldım hatuna öyle gidiyoruz.
bir anda alan genişledi, ilerden bir şeyin bize doğru geldiğini gördüm.
yaklaştı, ışığa doğru geldi, ben bastım çığlığı bu sefer. süt kardeşlerdeki gulyabani!
olm bilerek mi yapıyosunuz amk diye ağlamaya başladım adriana’ya sarılarak.
tam o anda yukarıdan bişeyler sarktı ve boynumuza dolandı. kafayı yukarıya bi kaldırdım tarkan’daki ahtapot, nam-ı diğer camgöz.
dedim bu kadarını kaldıramam,
yapacağınız treni sikerim ben gidiyorum. tuttum adriana’nında elinden beraber atladık trenden, geldiğimiz yere doğru koştuk çıktık. kapıdaki de korktunuz mu diyo.
dedim dayı çoluğun çocuğun kolsuz bacaksız doğsun amk senin.
hızlı adımlarla oradan uzaklaştık. bi daha da gelenin suratına sıçsınlar dedim kapıdan çıkarken. köşe de bank vardı bi tane. geçtik oturduk adriana’yla. sağ kolumu omzuna attım ve kafamı hafif saçlarına doğru yaklaştırdım. leş gibi ölü kokuyordu ama bana mis gibi geliyordu o koku nedense. sonra sağ omzuna attığım elimi yavaşça aşağı doğru uzatarak göğsüne dokunmaya başladım. tam zevk almaya başlamıştım ki elimi tutup çekti. gözlerimin içine bakarak nat nav dedi. amk büyünün etkisi geçiyor herhalde diye panik oldum. yoksa bu kız kezbanlık yapamaz arkadaş, yapmamalı. acilen işi pişirmeliydim, ekşici piçin evi boşaltmasını beklersem ben boşalamayacaktım. tuttum kolundan kaldırdım bunu, sote bir yer aramaya başladım yine. hay sikeyim ne karıymış arkadaş, ölüsü bile sikilmiyor.
tam yardırmışım gidiyorum birine çarptım. ulan ben dümdüz yürürken adamın sırtından çarptım.
şaşkınlık içerisinde, geri geri mi yürüyon amcık ağızlı diye sövecektim ki bi baktım michael reyiz.
rampi munvolk baymadı mı artık ehehe diye sıcak bir espriyle konuşmaya girdim fakat alınıp ciddiye faldı.
fak yu meen fak yu diye çıkışmaya başladı. dedim kızın yanında küfür etme, o ajda pekkan terk suratını sikerim senin. kefenin alt tarafı daraltmakla olmuyo bu işler piç diye kafayı gömdüm buna.
düştü kaldı amına kodumun dayanıksızı benim ağzımı bozduruyor hatunun yanında.
yürü aşkım gidelim dedim kolumu uzattım girsin diye. adriana’mda girdi koluma,
giderken de tükür şunun üstüne diyerek tükürttüm içimin yağları eridi.
ilerde bi kulübe gibi bir şey gördüm. eskimiş virane gibi bir yerdi. kam kız, bu sefer bulduk galiba dedim.
hızlı hızlı kulübeye geldik. kapıyı çaldım, kimse var mı diye bi kaç defa bağırdım ses yok.
adriana’yı hafifçe itip, geri açıldım. sağ tekmemle kapıyı kırdım. o anda bi kaç fare sağa sola kaçışıp deliklerine girdi.
baktım adriana içeri girmeye korkuyor. ben de öyle bir haldeyim ki hiç naz çekecek değilim.
çıktım tuttum bunun kolundan attım içeri. en ufak ters bi şey söylese tecavüze kadar yolu var. tahta zemine düştü bu.
soyun lan fahişe dedim hınzırca. benimle böyle konuşamazsın taam mı?! diye karşılık verdi…
o anki duygu düşüncelerimi anlatmak için kelimeler yetersiz kalır.
şöyle ifade etmeye çalışayım, hani bir hafta para biriktirip atari kasedi alırsınız da hevesle takıp oynamaya başlarsınız ve
ilk eli geçince bozulur ya, o ikinci bölüm hiç açılmaz ya, işte onun gibi bir şey.
ne dedin lan sen az önce dedim, atarlı bir o kadar da korkak bir sesle. bi şey demedim ya uf! dedi. noluyoruz amk nerede öğrendin sen türkçe’yi? diye sordum. konuşamaz mıyım alla alla yaa dedi. lan kafamı sikicem nasıl türkçe konuşursun diye üzerine yürüyüp boğazını tuttum. bıraksana be salak diye yüzümü tırmaladı orospu. fakat acı beni sakinleştirdi. karşılıklı sandalye çekip oturduk ve bana babasının aslında türk olduğunu, sivaslı olduğunu ama bu konunun 20 yaşına kadar ondan gizlendiğini anlattı. bu olayı öğrendiğinde ise kursa gidip türkçeyi ve türk kızı olmayı öğrenmiş. o ikinci öğrendiğini unutmalısın diyerek sol elimle tuttuğum kafasını göğsüme yasladım. sana her şeyi tekrar öğreteceğim adriana, işe kollarındaki kılları yok etmekle başlayacağız. afedersin de bende o kadar yok dedim.
beni hiç bırakma diye ağlayarak sarıldı. bu ne amk, arafta olduğumuza emin miyiz, cehennem olmasın burası diye dahice bir yakarış geçirdim içimden. türk kezbanı bir adriana lima, emin olun kimse götüne trafo sokmaz bunun için…
büyünün etkisinin geçtiğine kesinlikle emin olunca kulübeden çıktım. adriana da yanımda bana o 3 dilek hakkını veren annesi kaşarı aramaya koyuldum. bi görsem direkt uçan tekmeyle giricem öyle gerginim. lan tam muhabbete dalmışız adriana’yla –tabi türkçe bildiğini öğrenmemden mütevellit- ”vışş karıya bak bee of yalarım anam’’ tarzı bi şeyler geldi kulağıma. döndüm baktım 3 tane piç, ellerde tesbih, saçları dikmişler, neyle diktilerse amk hurmamı ezdiler naptılar oçler, kefenler sarı yeşil bi sikim renklerde, parmak arası terliklerin kenarına nayk falan yazmışlar, dayanmışlar bi duvara benim hatuna yavşıyolar.
‘hayırdır bilader bi problem mi var?’ dedim. ‘seninle değil ama yanındakiyle bi problemimiz var’ dedi. benim kayış koptu amk, çaktırmadan cebimdeki anahtarı alıp avcuma sakladım. anahtarın sivri yerini de işaret parmağımla orta parmağın arasından çıkardım, adriana’ya dönüp, sen biraz burada bekle dedim ve sedat peker adımlarıyla apaçilerin yanına doğru gittim. ben yaklaştıkça bunlar doğrulup göğüslerini kabartmaya, tesbihlerini daha hızlı sallamaya başladılar. şimdi benim planım ortadakinin kafaya anahtarı sokmak, bunu gören yancılarının da korkup kaçması. çünkü üçü dalsa beni bayıltıp adriana’nın üstüne koyup neyse oralar karışık…
yürümeye devam ettim artık havalı bakmaktan çökmüş gözlerini net olarak görebiliyordum.
gittikçe yaklaştım, yaklaştım sizin ananızı avradınızı sikerim laaağğğnnnn diye kaldırdım yumruğumu ortadakinin kafasına doğru indiriyorum derken bi anda görüntü gitti. o an 4 yaşında oyun hamurundan yaptığım memeyi emmeye çalıştığım an geldi gözümün önüne, sonra anasınıfındaki ebru’yu öğretmenin masasına dayayıp taciz etmem…
kendime geldiğimde kafam adriana’nın kucağındaydı. zorlukla ‘ne oldu amk’ diyebildim.
adriana da karnına tabut çivisi sokup kaçtılar dedi. kefene baktım delinmiş, içine baktım yara mara yok. ‘e hani nerede delik?’ diye sordum. ‘burada yaralar 5 dakika içinde iyileşirmiş.’ dedi. ulan sevinsem mi üzülsem mi, ikinci defa ölmediğime mi mutlu olayım, manitanın yanında rezil olduğuma mı yanayım düşünceleri içinde doğruldum.
kalk bulacaz o piçleri dedim adriana’ya. hayır altın! bi daha kavga etmeyeceksin! anlaştık mı! diye sinirlendi bi anda. her seferinde buz gibi oluyorum bu kız böyle konuşunca amk alışamadım. eninde sonunda karşıma çıkarsınız yavşaklar diye geçirdim içimden. adriana’ya da anlaştık aşkım dedim. canısııı diye boynuma sarıldı. of amk of, cehennem!
o değil de 5 kuruş sevap kalmadı, bi yerlerden sevap kazanmak lazım diye düşündüm. hemen 3 kulualla bi elham okudum. bekledim biraz, bi kere daha okudum. bekledim yok. sevap gelmiyor. sevap gelince böyle yeni sıçmış gibi bi his oluyor oradan anlıyorum. dedim duayla olmayacak bu iş bi şeyler yapmak lazım.
adriana’ya doğru baktım, sonuçta dünyada ki hayatında pek de iman sahibi bi insan olduğu söylenemez. tahmin ettiğim kadarıyla tek başına yaptığı zina sayısıyla ‘ahiret zina rekortmeni’ yarışmasına da ilk sıradan girer. ‘adrianam’ dedim gülümseyerek, ‘efendim tatlım’ dedi. seni dedim şuraya gömsem biraz taşlasam darılır mısın bana? ‘neden yaa!’ diye irkildi birden. sevaptır sonuçta dedim. biliyosun tam takır kuru bakır kaldık, orospu taşlamanın da sevabı büyük, yap bi kıyak, zaten yaraların 5 dakika sonra kapanacak dedim. biraz mırın kırın etti ama kedi gibi sokuldum, hadi len ne olacak falan salyalarımı akıttım üzerine kabul ettirdim.
gittim kürek falan buldum, kumluk bulup kazdım gömdüm bunu kafası yukarıda olacak şekilde. tam atacam taşı, acıyorum amk masum masum bakıyor. küçük taşlarla başlayayım dedim. attım bi tane kafasını sıyırdı bu başladı ağlamaya. çıkar beni buradan şerefsiiizz diye ağlıyor. ulan bu öyle bağırınca yandan bi eleman allahu ekber nidalarıyla kafam kadar taşı bunun alnının çatına torank diye bi koydu. eşek amı gibi açtı karının kafayı. onu gören etraftaki insanlarda geldi, saniyeler içinde adriana pert. koştum hemen taşları kaldırdım baktım pikachudan elektrik yemiş misty gibi burnunda sümük şaşkın bi ifadeyle duruyor öyle. neyse kazdım çıkardım 5 dakika sonra düzeldi bu. bu sırada sevaplar da yağdı bana, taş atanların allah razı olsun dilekleri sayesinde. bu ayılınca direkt yumruklamaya başladı beni, pislik herif, çok canım yandı pislik pislik domuz bok saydırıyor.
eee yeter lan diye bi tokat vurdum buna. bi an durdu, ortamızdan soğuk bir rüzgar esti. gidiyorum ben dedi ve kalktı. gidemezsin beni bırakamazsın özür dilerim dedim. cevap vermeden çekti gitti…
göğsüme fil oturdu sanki o an. kendi ölümüme bu kadar üzülmemiştim. elin arafında kaymak gibi bir manita tarafından terk edilmiştim. acilen içmem lazımdı. alkolün dibine vurmalıydım bu gece. kalktım meyhane aramaya başladım. biraz sordum soruşturdum kimse bi bok bilmiyor amk. yaşlı bi dede gördüm, yanaklar falan kırmızı, eski içicilerdendir bu düşüncesiyle gittim yanına. ‘dede yakınlarda meyhane var mı? diye sordum. elini kulağına götürüp ‘nee’ diye bağırdı. ben de bağırarak ‘meyhane meyhane! meyhane var mı!’ dedim.
onaylar gibi başını salladı ve eliyle bi yeri gösterdi. buradan git karşına çıkar dedi. sağolasın diyerek gösterdiği yere doğru hareketlendim. ulan bi araba şart böyle yürüyerek olmuyor.
uzaktan gördüm meyhaneyi, çocuk gibi sevindim amk. zaten sevap durumu da tıkırında bi büyük deviririm artık diye attım kendimi içeri. bi baktım duman altı, duman da nargile dumanı. çay dağıtan bi eleman vardı. bilader bi baksana dedim. geldi yanıma. böyle meyhane mi olur lan kaçıncı yüzyıldayız tipini siktiklerim dedim. abi burası meyhane değil ki neyhane dedi. dalga mı geçiyorsunuz orospu çocukları diye elindeki tepsiye vurdum üstüne döküldü ibnenin. saniyesinde 30 kişi ayağa kalktı. ‘yanlışlıkla oldu lan ibneler’ diyerek topukladım. dışarı çıkınca baktım harbiden neyhane yazıyor tabelada. lan bari tekel mekel bulsam biraya düşerim diye girdim sokaklardan birine.
her taraf hacı bakkal amk.
‘hacı bakkal’ hacı bakkal2’ ‘ultra hacı bakkal’ adamlar da alkol namına tek şey tütün kolonyası. sikerim dedim üç şişe kolonya, bi kutu portakal suyu, iki paket de kaju aldım.
hacının dudaklara yapıştım ödedim sevapları. çıktım biraz yürüdüm geçtim sırat köprüsünün altına. hem içiyorum hem de laylaylomu söylüyorum. bana yapılır mı lan bu, sevmiştim lan seni kahpe!
şişeyi kafaya diktim ki gözüme bi şey çarptı. baktım piçin teki kefenin alt tarafı yırtmış yüzüne bağlamış gözükmesin diye, elinde de sprey boya duvara bi şey yazıyor. yazmasını bekledim, gözüm de görmüyor amk alkolden kıstım gözleri zorla okudum. ‘’allah bize bahmir’ yazmış oç. şişeyi bi salladım buna, siktir amına kodumun çocuğu buraya da mı geldiniz lan diye kalktım kovalamaya başladım. zaten kafam bozuk yakalasam adriana’yı sikemedim bunu sikecem. köpek gibi de koşuyor namussuz yetişemedim kaçtı gitti.
durdum. nefes nefese sağa sola bakıp içime içime küfrettim biraz. geri köprünün altına ışınlanmak için biraz el hareketi yaptım ama yine olmadı amk. serçe parmağı düzgün kullanamıyorum herhalde millet cayır cayır uçuyor, amele gibi yürüyorum ben her seferinde.
tabana kuvvet döndüm geri, ulan bi baktım nevale yok. iki elimi yana açıp kafamı geriye doğru attım ve ‘orospu çocuklarııııı’ diye bütün öfkemi boşalttım. bi anda belime bi ağrı girdi amk katır kutur katlanmaya başladım masa gibi. seri töbetöbelerle kendime geldim.
bi baktım ilerde saçı başı birbirine karışmış bir adam benim kolonya şişelerinden birini kafaya dikiyor. şimdi siktim naaşını diyerek hızlı adımlarla yanına gittim. saçlarından tutup yüzünü kendime çevirdim ki ne göreyim? aynştayn amk! reyiz dedim yakıştı mı senin gibi bir adama hırsızlık yapmak. elimin tersiyle ağzına vurdum çok sert olmayacak şekilde. ‘çok kötüyüm dokunma bana.’ dedi. kafayı yiyecem amk ‘sen nerden öğrendin türkçeyi lan!’ dedim. ‘baran öğretti.’ dedi. ‘baran da mı öldü amk küçücük çocuktu yazık olmuş.’ derken çöktüm yanına. ‘anlat reyiz neye canın sıkıldı?’ dedim elindeki şişeyi alıp kafaya dikmeden önce. ‘baran’la kavga ettik az önce, çekti gitti.’ dedi. şişeyi bi kez daha kafama dikip ‘ne kavgası ne ayaksınız lan siz?’ diye çıkıştım. bu her şeyi en başından anlattı. burada yalnız başına dolaşırken bizim baran’ın gelmesini, bunların arkadaşlıkla başlayıp yatakta devam eden hikayesini, hatta ikisinin yan yana dillerini çıkarıp birbirlerininkine değdirdikleri bir fotoğrafı vs hepsini midem ağzımda dinledim. lan dedim yaşından başından utan amına kodumun koca kafası. yemin ediyorum hiroşima’da nagazaki’de ne kadar kişi ölmüşse gider bulur burada gang bang yaptırtırım sana ibne! kaybol siktir git sübyancı orospu çocuğu diye yolladım bunu. giderken hala dil çıkarmaya çalışıyor pezevenk.
neyse kolonyamın sonunu fondip yaptım portakal suyumla birlikte. kajuları da attım ağzıma kalktım. hava da soğudu kapalı bir yer bulayım diye düştüm yola. ulan bi karın ağrısı başladı. ama öyle böyle değil, götümden kızgın demir sokup karıştırıyorlar sanki öyle bir acı.
baktım etrafa her taraf insan amk sıçsan nasıl sıçacan. ördek gibi yürüyorum deliği kapalı tutacam diye. biraz kaçırsam bembeyaz kefen amk, kıyamete kadar güler piç kuruları. ama dayanacak halim kalmadı, yanımdan geçen birine sordum buralarda hela var mı diye. sağolsun tarif etti. koşarak gidiyorum artık, elime bi tane baston ver aynı çarli çaplin amk.
neyse buldum baktım büyük harflerle ‘işemeli sıçmalı’ yazıyor girişte. oraya bırakıyordum neredeyse zor tuttum. girdim içerisi bir garip, sağa sola baktım nereye sıçacağımı kestirmeye çalışıyorum. her taraf beyaz mermer, ter su içinde kaldım kendimi tutmaktan artık. oraya koş buraya koş, ulan en ufak bi delik bulsam çatur çutur koyacam da yok amk yerinde. en son pes ettim yaslandım duvara hem ağlıyorum hem sıçıyorum. yok böyle bir manzara, artık aldım bokları yüzüme sürüyorum isyanın kıyılarındayım. ulan yapılır mı bu bana be adriana, yapılır mı benim gibi adama kaltak. şu halime bak lan, gel de gör şu halimi. bok yiyorum bok!
ağlamam kesilince ayağa kalkmaya çalıştım. iki kere denememe rağmen kayıp düşünce tekrar ağlamaya başladım. sonra çıkardım işedim tüm aksiliklere, işedim arafa, işedim adriana’ya, kadere işedim. yirmi dakika kadar sonra bir daha kalkmaya yeltendim ve bu sefer başardım. topuklarıma basa basa oradan çıktım. kapıdaki adam kolonya tuttu hemen. herkes mi sıyırmış arkadaş, üstüm başım bok içinde önüm arkam çiş içinde sakallarım pas içinde siz benim neden sıçtığımı nerden bileceksiniz! dedim dayı siktirtme kolonyanı da peçeteni de bana temizlenebileceğim bir yer göster. tuvaletin parasını ver önce diyo. bak orospu çocuğuna bak, ağzım yüzüm bok hala para derdinde. dayı miden bulanmayacak mı ağzımı öperken? dedim. hem içeride tuvalet falan yoktu nasıl bir ibneliğin içerisindeyim bilmiyorum ama senin takma dişlerinden bileklik yaparım kendime, söyle şu yeri çabuk sabrım taşıyo bak. dedim. tırstı tabi bu benim gözümdeki inancı görünce, üzerimdeki boklara işaret parmağıyla gideceğim yerin krokisini çizdi. eyvallah dedim yola koyuldum.
yolda 10 metreyarı çapında bi çember oluşturmuştum etrafımda.
koruma kalkanı gibi amk.
yanlış hatırlamıyorsan 4 hacı kusturdum. koşarak abdest almaya gitti garibanlar hehe.
lan baktım öteden iki tane hatun geliyor. ama cennetten kaçmış gibiler, bu haldeyken bile dibim düştü.
biraz dik yürüyeyim poz atayım dedim ama insanın ağzının kenarından bok sarkınca
kadir inanır gibi baksan yine kurtarmıyormuş bunu anladım.
kızlar elleriyle ağızlarını burunlarını kapatıp koşar adım uzaklaştılar.
ulan adriana seni bi bulayım, arafın en kalabalık yerine götürüp,
‘bunu sikenler kesin cennete gidiyormuş.’ diye bağırmazsam bana altın demesinler…
intikam duygusunun verdiği gazla hızlanan ayaklarım beni küçük bir kaplıcayı andıran yere getirmişti…
baktım ortada fokur fokur kaynayan devasa bir havuz var.
kefeni falan çıkardım tam gireceğim oradan bi adam ‘huop birader napıyosun ya’ diye koşarak geldi yanıma.
havuza gircem bi sorun mu var dedim. babanın göletimi lan burası boklu boklu girilir mi buraya dedi.
dedim kimse yok zaten kardeşim temizlersiniz ne olacak hadi acele et kuruyacak üstümde boklar dedim.
olmaz kusura bakma dedi. gel bi içerde temizleyelim önce seni sonra girersin diye ekledi. el mahkum tamam dedim amk. içeriye bi girdik ananı sikeyim etraf cıbıl cıbıl avrat.
striptiz kulübü gibi, kucak dansı yapanlar mı dersin, üç tane kadının arasında karısıyla telefondan konuşan mı dersin, kızlara sevabı yetmemiş çevreye bakarak malı okşayanlar mı dersin put gibi kaldım bi 15 saniye.
ve o an çırılçıplağım ve boklardan melez bir ten rengine sahibim.
adama dedim birader senin cesedindeki solucanlara sulanayım oç
bu halde buraya adam sokulur mu lan, hiç mi vicdan yok sende. siktir et seni görmezler bile hepsinin kafası güzel dedi. tütün kolonyası mı diye sordum. ne tütün kolonyası lan viski votka tekila rakı ne ararsan var dedi.
çıktım bi girişe baktım cennet mennet yazmıyor. girdim tekrar, dedim beni çabuk temizle ağzına yüzüne sürerim bu bokları. geç şu odaya ben geliyorum dedi.
bomboş bir oda, yerlerde de boş leğenler var kırmızı kırmızı. geçtim birinin içine, ellerimle göğüslerimi kapattım bekliyorum.
beş dakika kadar sonra kucağında bi hortumla girdi içeri.
fırça da getirseydin iç dış güzelce yıkardın dedim alaycı ve bir o kadar da mazlum bir tavırla.
acıyarak baktı gözlerimin içine ama yapacak bir şey yoktu. ‘hiçbir kadın seni bu halde yıkamayı kabul etmedi.’ dedi.
gözümden bir damla yaş aktı bokların arasına. arkamı dönüp ‘devam et’ dedim. hortumu musluğa bağlayıp yıkamaya başladı.
buz gibi su götümü serinletiyordu fakat yüreğimi asla. örselenmiştim, bir gram şerefim, adamlığım kalmamıştı.
yıkama işi bittikten sonra allahını sevdiği için üzerime havlu attı. havluyu alıp kurulandım.
bana bi tane de kefen getirsene sende fazla varsa dedim. var var ayıpsın dedi ve gitti.
getirdiği kefen üzerime biraz bol gelse de başka çarem yoktu, giydim.
havuza girecek misin? diye sordu. kucak dansı ne kadar dedim sorusunu duymazlıktan gelip.
ee 30 sevap dedi. yuh amk, kucak dansı yaptırmak için 30 sevap, kucak dansı yaptırdığın için de en az bi 20 günah girer.
hay amk kazıklara oturtacaklar düşünceleri içinde, tamam anlaştık dedim.
oracıkta dudaklarına yapışıp hesabı ödedim geçtim içeri oturdum.
ulan milli olmadık daha ama kucak dansı yaptıracaz iyi mi. kaderime bir küfür daha gönderdim, tak diye 2 günah girdi. hissettim. günah yazınca tam boşalacakken odaya biri girmiş gibi hissediyor insan.
neyse çaktırmadan etrafı kesmeye başladım. acemiyiz amk millet ne yapıyor göreyim ben de yapayım diye düşündüm.
baktım adamlar malak gibi yayılmış orospular da kedi gibi sürünüp duruyor. kolaymış lan diye rahatladım,
oradan geçmekte olan bi elemana bi duble viski işareti yaptım. viskim geldi, bi yudum aldım ve partnerimi beklemeye devam ettim.
önce ayak sesleri geldi kulağıma, sonra kokusu, kafamı kaldırdığımda gördüğüm manzara eşekten düşmüşe çevirdi beni.
karşımda adriana duruyordu. üstsüz ve alt tarafında da kefenin iplerinden yapılmış bir cisitrink. hiçbir şey söyleyemedim, hiçbir şey düşünemedim. bana gülümseyerek bakıyordu fakat o ifadenin arkasındaki her şeyi görebiliyordum. zorla yutkunup ‘ne yaptın sen?’ diyebildim sadece kendimin bile duyamayacağı bir sesle. ‘izin verir misin işimi yapmam gerek’ diyerek kucağıma oturdu. gözlerimi kapatıp saçlarını kokladım. arka fonda yusuf islam çalıyordu. eski şarkılarından.. kulağıma eğilip ‘şarkı bitince dans biter’ dedi. ne şarkısı ne dansı, noluyo lan burada diye kucağımdan attım adriana’yı. masadaki viskiyi alıp fondipledim.
yan masadaki rakıyı da sek çakıp adriana’nın kolundan tuttum. ‘yürü gidiyoruz’ dedim. hayır gelmicem diye direnmeye başladı.
elimin tersiyle tokadı vurduğum gibi bayılttım. omzuma attım ve dışarı çıktım.
kapıdaki badigardlar önüme dikilmiş bir vaziyette bekliyordu. bi şeyler düşünmeliydim. acele etmeliydim. ama ne?
ya allah dedim boştaki sol elimi deli gibi sallamaya başladım. bu önümdeki iki ayı birbirlerine baktı sonra bana doğru gelmeye başladı. bütün parmakları her pozisyona sokuyordum deli gibi. sağ taraftaki eleman yaklaştı bi yumruk salladı. gözlerimi kapatıp yumruğu beklerken puf diye adriana’yla ayrıldığımız bankın önünde buldum kendimi.
baktım adriana da omzumda hala. oh dedim, adriana’yı yavaşça bankın üzerine bıraktım.
bankın önünden geçen herkes adriana’nın götüne başına bakıyordu. hemen üzerimdekini çıkarıp adriana’nın üzerine serdim.
bu sefer de ben çıplak kalmıştım. kefenin alt tarafından uzunca bir parça yırtıp belime bağladım.
adriana mini giyse de olur ona yakışır.
oturup soluklanmaya ve bu sırada her şeyi düşünmeye başladım. ne olacaktı şimdi amk?
bu hatun birazdan uyanınca yine giderse ne olacaktı? nasıl mani olacaktım? olamazdım.
bi ara, acaba ayılmadan bi halletsem mi şu çalılıkların arkasında diye düşündüm de sonra vazgeçtim.
eğer sevişeceksek onun da izni olmalıydı. ne yapıp edip bu kızı tavlamalıydım.
hafif hafif inlemeye başladı. ayılıyordu. romantizm şarttı bu hatunu tavlamak için, hemen eğilip yanağına bir öpücük kondurdum.
bi anda gözlerini açıp burnumu ısırdı amk kevaşesi.
koparacak amk bırakmıyor. nasıl yumrukluyorum, kulağına kulağına vuruyorum, meme uçlarını çimdiriyorum yok köpek gibi yapıştı.
en son sağ dizi bunun karın boşluğuna bi geçirdim. burnumu bırakıp auh diye geri çekildi. bu geri çekilince önüne geçip arkamı döndüm. iki elimle kafamın üstünden kafasını kavrayıp, çenesini sağ omzuma yaslayıp sağ dizimin üstüne çöktüm. kafasından çekerken kendimi de hafif öne doğru verince üzerimden takla attırdım ve kafası sağ bacağımın üstünde kaldı. yere yatıp ayaklarımı beline dolayıp sıkarken boynunu da kollarımın arasına alıp sıkmaya başladım. burnumun acısı sürdükçe sinirim geçmiyordu. tüm gücümle sıktım. çırpınmaları sonuç getirmedi. adriana’nın ikinci defa ölmüş bedeni kucağımdaydı. fakat 5 dakika sonra kendine gelecekti. bir şeyler yapmam lazımdı…
sağa sola bakındım biraz arayan gözlerle. baktım bi adam bahçesinde gülleri buduyor. aklıma mükemmel fikirler gelir bazı anlar, kesinlikle bu da o anlardan biriydi. koşarak gittim yanına. dayı makası 2-3 dakikalığına verir misin bana, ufak bi işim var dedim. buyur evladım dedi verdi. makası aldığım gibi adriana’nın yanına gittim. kollarından tutup çalıların arkasına götürdüm. makası boynuna dayadım. bismillahuallahuekber diye bağırarak cırt diye kestim boğazını. sonra da kart kurt kart kurt ayırdım gövdesinden. artık canlanamazdı. ulan sonra bi baktım kafası gövdesine doğru götüm götüm kayıyor. oha amk dedim olaya bak. hemen kafayı alıp koşmaya başladım. koşarken bacaklarımda bir ılıklık hissettim. altıma işemiştim.
aldırış etmeden koşmaya devam ettim. o sırada ilerde biri beni görüp ayağa kalktı hemen. dedim kesin polis molis bi şey amk sıçtık. koşarak yanından geçeyim kaçayım diye düşündüm ama geçerken bi anda ‘at at bana at’ dedi. ulan kafa zaten gitmiş benim, o öyle deyince kafayı attım buna. bu da salladı üçlüğü. suratına bi baktım michael jordan. amk sen ne zaman öldün lan? dünyada kimse kalmamış amk işe bak. dedim siktir git getir şu kafayı kafam bozuk zaten uçarım sana buradan. sakin ol ahbap diye kafayı aldı getirdi. eyvallah dedim koşmaya başladım yine.
artık bacaklarımda derman kalmamıştı ki resim yapan bi adam gördüm ilerde. yaklaştım ki ne göreyim, hitler reyiz amk. tabi nanosaniyeler içinde planı yaptım onu görünce. kolay gelsin führer amca diye girdim söze. bana baktı ve elimdeki kafayı görüp, bu ne lan der gibi baktı suratıma. pis yahudi kafası, sizin hakkınızda ileri geri konuştu dayanamadım ayırdım gövdesinden dedim. lan bi gözleri doldu bunun. çenesi titremeye başladı. zaten eli kolu titriyor adam hasta amk. kollarını açtı, kafayı yere bıraktım sarıldım hemen 3 4 dakika o pozisyonda durduk. sonra bıraktım. dedim bu kafayı yok etmeliyiz, başım derde girecek.
ben hallederim sen kaybol buralardan dedi. allah razı olsun dedim topukladım hemen yanından. o değil de bu adam türkçeyi nerede öğrenmiş acaba?
bulut manzarası olan bir bank bulup oturdum. şimdiye kadar başımdan geçenleri düşündüm. dünyadayken ölmeden önce gözümün önünden geçmesi gereken film şeridi, öldükten sonra oluşmuştu resmen. katil olmuştum ötesi var mı? ellerimi yüzüme götürüp ağlamaya başladım. bir dal sigara için serçe parmağımı verirdim o anda. ağlamam durmuyor aksine şiddetini arttırıyordu. sonra bir el hissettim başımda. yavaş yavaş döndüm ki ne göreyim!
hemen gözlerimi sildim ayağa kalkıp hazır ola geçtim.
‘sizi görmek benim için şereftir paşam!’
gülümsedi,
‘otur çocuk otur, anlat ne derdin var.’
yanına oturdum ve tüm olanları anlattım.
hiç konuşmadan, araya girmeden dinledi ve sözlerim bitince bana dönüp,
‘çok gençsin daha, yaptığın hatalardan ders aldın mı almadın mı bu önemli.’ dedi.
‘almaz mıyım paşam aldım tabi ki.’ dedim.
gülümsedi.
‘şimdi boş ver bunları da ülke ne alemde anlat bakalım.’ dedi.
yüzümü astım.
‘unutuluyor paşam, her şey unutuluyor, siz, yaptıklarınız, hepsi unutuluyor, unutturuyorlar.’ dedim.
uzaklara doğru dikti gözünü.
‘buna izin veremezsiniz, vermemelisiniz.’ dedi.
uyandığımda reklamlar vardı televizyonda…
😄
YanıtlaSilSonu cok iyiymis ya
YanıtlaSilUlan ilk defa yorum atiyorum bu siteye pictirdin gül dinle alayin alasini yapmışsın Tanrı seni affetsin sonu çok güzeldi amma velakin hayal gücünün aminakoyim
YanıtlaSilSonu duygulandırdi
YanıtlaSil