25 Ocak 2014 Cumartesi

Günde 2 Litre Şarap İçiyorum


Sene 2003 universite bitmis. 1999 da bitmesi gereken uni anca bitmis. ha sebep ne derseniz panik atak diye bir hastalik var otobuse binip okula gidemiyorum. sinavlara calisiyorum, xanaxlari yutup tamam bu sefer olacak diyorum. hooop acildeyiz yine. doktorlar hemsireler gotuyle guluyor. durum vahim herkes psikolojik diyor. kimse sallamiyor. bense o siralar. ulan bir kolum bir bacagim olmasaydi da bunlari yasamasaydim diyorum.


neyse hikayeyi basa saricam 1996 ya gitmemiz lazim flashback olayi yani. hadi zamanda atlama yapioz.
sene 1996 lise biteli 2 sene olmus 2 yildir dershanedeyim. O zamanlar oss ve oys var. birini gecmen yetmiyor ikisinde de basarili olman lazim. sene 96 1 mayis arkadaslarla sinemaya gittik loca da filmi bekliyoruz. civil civil bir gencim anlayacaginiz.
filmi bekliyoruz bana garip birseyler olmaya basladi nefes alamiyorum. etrafimdaki hersey yabanci geliyor. sigara da iciyoruz. ozamanlar kapali alanlarda sigara icmek mumkundu. ellerime bakip bunlar benim ellerim mi felan diyorum. arkadaslara ben bir tuvalete gideyim dedim. kendime bakiyorum ama sanki cok yabanci kalbim yerinden firlayacak gibi atiyor.


yuzumu yikiyorum felan nafile. giderek iyice korkmaya basliyorum. locaya gecip beyler ben iyi degilim eve gidiyorum diyorum. bilet parani biz odedik otur diyorlar ama. ben cikiyorum. yer izmir sevgi yoluna yakindi. ama uzun zaman oldu sinemanin adini felan hatirlarmiyorum. sadece tek hatirladigim sinemanin onunde oturdum insanlar bana bakiyordu. ve onumde harley davidson marka bir motorsiklet vardi.
filmler de gorursunuz insanin basi doner sanki hersey sis perdesi arkasindan gelisir oyle bir durum. yanlis hatirlamiyorsam eger 86 numarali otobuse bindim, fahrettin altay a gitmek icin. hala ayni numaramidir bilemem.
otobuste kafami camdan cikardim mayis ayinda agustos sicagi izmirde. nefes almaya calistikta sicak hava vuruyor yuzume. ozamanlar klima da yok otobuslerde. daha sanos markalar bile yok o denli yani. eshot un o eski uzun koruklulerinden birindeyim. daha boynuzlular yeni kalkmisti yollardan.

ne oluyor lan bana yolun sonuna mi geldik diyorum kendi kendime yas daha 19. neyse sonunda eve ulasiyorum. bizimkilere caktirmadan odama geciyorum. ama bu semptomlar giderek artiyor. hizli nefes alis veris. ellerin ayaklarin karincalanmasi. aldigin nefesin yetmemesi. kalbin patlayacak gibi carpmasi, bas donmesi vs.
iyice kontrolden cikiyorum. bari diyorum bizimkilere diyeyim. kapiyi acip ben oluyorum lan, kurtarin beni diyorum. ne oldu diyolar kalp krizi diyorum. herkes yusuf tabi, hemen taksi cagiriyorlar.

3 dk da hastanenin aciline variyoruz. ataturk devlet hastanesi, adi degismediyse hala yesilyurtta duruyor olmali.

hacilar acildeyiz. bagiranlar cagiranlar inleyenler kan revan icinde olanlar vs. boyle hastalari kabul ettikleri kucuk bolmeler var her bolmeye 2 hasta sigiyor. beni onlardan birine tikiyorlar. yan sedyede de koylu kiyafetleri icinde yatan bir kadin var. oy anam diyip duruyor. o oy anam dedikce ben daha bir geriliyorum. arada kafasini kaldirip soruyor, o arastirmaci anadolu ruhu sedyede bile devrede. ne oldu yawrim sana? kalp krizi geciriyorum teyze diyorum. vahhh vahhhhh bizim bi eniste varidi o da boyle erken goctu gitti diyor.

ozamanlar reality showlar var, sicagi sicaginalar var. insanlarin nasil ssk kosesinde bagira cagira oldugunu haber yapan kanallar var. abime bagiriyorum, lan orospu cocugu getirdin beni devlet hastanesine kimse sallamayacak bizi burada. olecegim lan beni ozele alin diyorum. o sirada beyaz onluklu bir doktor geliyor. genc biri muhtemelen sike sike acile nobete yollamislar onu.

doktor; yegen sorunun ne diyor. doktor bey oluyorum ne sorunu soruyosun kurtar lan beni diyorum. niye oluyorsun diyor. kalp krizi geciriyorum diyorum. yuzunde yavas gecir yerles yas gibi bir tebessum oluyor. ben yine bagirmaya basliyorum. yandaki yasli teyze kendisini birakip iyice bana sariyor. vah vahhhhh cok genc cok yazik diyor. doktor susun ulan cekiyor ikimizede, doktor beni kurtar susmak ne kelime ayaginin altina paspas olurum gibisinden bir bakis atiyorum.
doktor steteskopla kalbimi dinledikten sonra, 5 dk sonra iyi olacaksin diyor. ne diyor bu doktor diye kafamdan cumleler geciyor. bu arada baska bir pratisyen hekim odaya giriyor fis pis konusmaya basliyorlar. dinlemeye calisiyorum fakat, olmek uzere oldugumu dusundugum icin, herseyi yarim yamalak duyuyorum. bu sirada bir hemsire geliyor odaya. elinde igne, doktorlar kapinin onune cikarak konusmaya basliyorlar. hemsire ac gotunu annem birazdan iyi olacaksin diyor. ben caresiz gotu acip igneyi yiyorum. o sira sonradan gelen doktorun kanser olsaydi daha iyiydi lafini duyuyorum. igneyi yedikten 2 dk sonra, hersey degisiyor. gayet normalim, 10 dakika onceki benden eser kalmamis durumda. sonradan gelen doktorun yaptigi yorumu ise o olaydan 8 yil sonra anlayabildim ancak.

ben ne oldu simdi neden iyi hissediyorum derken, doktor bana donuyor sende bir hastaligin baslangici var diyor. icimden aha kanser yada kalp diyorum. sende diyor panik bozukluk baslangici var. pardon ne var diyorum panik bozukluk diyor. o ney ya diyorum. bu gun pazar sen pazartesi poliklinige gel diyor.

neyse diyorum eve gidiyoruz hersey normal. pazartesi poliklinige gidiyorum. durum icler acisi, kapida doktor gormeyi bekleyenler, baska servisler kanamali hastalar, allahtan psikiyatri poliklinigindeyim kandehset vs yok. yanimda bir eleman beklemekte benimle birlikte, elinde fotomac mi ne var. uzerinde fb tisortu. bana donuyor, biliyormusun fb kaybedince hayatim karariyor diyor. dinlemeye calisiyorum. benim ismim okununca iceri giriyorum. icerde nur isminde bir doktor var. durumu anlatiyorum. bana bakmadan receteye birseyler yaziyor. ben bitirdigimde o da receteyi yirtip elime veriyor. siradakiiii diye bagiriyor.
elimde bir recete var. anafranil ve xanax. gidiyorum eczaneye aliyorum ilaclari. bilenler bilir xanax yesil recetelidir. neyse ilaclari aliyorum. anafranilin yan etkilerini okumaya basliyorum. 4 sayfa yan etkisi var. guzel etkisi ise yok denecek kadar az. amma xanax kardes oylemi, bir iciyorsun, beynindeki herseyi siliyor. yan etkisini de sallamiyorsun boylelikle.

herneyse yeni bir yasam baslamisti benim icin ve ben farkinda degildim. antidepresan ve xanax mal gibin yapmisti beni. ama bana bu ilaclari veren ve belki de icinizden birilerine terapi yapan doktor hanim bana solememisti. bu ilaclari aldiginda ilk haftanin anamin aglayacagi hafta olacak diye. bende ayni aspirin icer gibi bu ilaclari iciyordum.
ilk haftam baslamisti. ve ben olacaklardan habersizdim. avuc avuc hap yutuyordum. nerden bileydim ki o haplar beni duvara toslatacak. antidepresan kullanmayanlar bilmez.

otobusteyken odeyecegim en agir bedellerinden biriyle karsi karsiya oldugumu bilmiyordum. ve kacinilmaz olan geldi catti. 100 kere olseydim de bunu yasamasaydim dedigim bir durumla karsilastim. bagirdim durdurun lan bu otobusu oluyorum diye. sabah sabah isine giden herkes, hem aval aval hemde ulan bu gun degisik birseyler yasadik diye yuzume bakiyorlardi. talih mi kader mi bilemem, ataturk devlet hastahanesi duraginda indim.
kosarak acile gittim yine. doktor yuzume bakara yapabilecegimiz bir sey yok eve git ilik dus al dedi. iste olaylar bu asamadan sonra basladi.
ben universiteyi kazanmis bir genctim. ve bilmedigim birseyle karsi karsiyaydim. ozamanlar arama motoru olan altavista.com a panik atak yazinca 3 sonuc cikiyordu. ki google aga yoktu hatta fikir bile degildi.
neyse burda ozet gecmiyecegim konu butunlugu saglansin diye.


universiteye basladim. ege universitesinin onunde bir yol calismasi vardi. hatta yarim kalan bir viyaduge kamyon soforunun girip orada oldugunu bilirim. hatay bornova arasi eski koruklu otobusler de 1.5 saaat surmekte. ve ben 10 dakikasina bile dayanamiyorum bunun. soyle dusunun agzina kadar tikabasa dolu bir otobus var ve otobuste duramiyorsunuz. iste bu boyle karin agrisi birseydi. sonralari minibus i tercih etmeye basladim ama, babam piyango bileti satan bir emekci idi. minibus luks kacmaktaydi bana. hersey kabus gibiydi, ve uyanmak istemedigim bir gune zorunlu olarak uyaniyordum.
herhangi bir cikis yolu yoktu fiziksel olarak saglam gorunen ben, aslinda icimde curuyordum ama kimse bunu sallamadi. bilenler bilir e cafe ye az ugramadim ege uni de. ordan redhouse az yapmadim. ama kimseye ayak uyduramadim. pikniklere gidemedim. partilerde playboy olamadim. ulan derslerime bile giremiyordum playboy olmak benim neyime.

sevgilim posta koymaya basladi, sen hic bir yere gelmiyorsun benimle, biz hic bir sey yasamiyoruz beraber, bak kusura kalma boyle devam edersen gotune tekmeyi yersin dedi. kiz gercegi soyluyordu bana, zayifsan elenirsin diyordu. onceleri kabullenmek zor geldi. sonra anladimki kiz gercekci.

iste bunu ogrenmem hayli zaman aldi. en onemlisi insanin caresiz oldugunu kabul etmeye calismayasiymis. bir insan kendine ogretirse bunu galiba ulaslismis en buyuk erdemlerden birini ulasmis olandir.

hic kimse kendini o pozisyona koymaz. hic kimse kendine caresizligi yakistirmaz. her kabullenisimizin ardinda bir baska umut yatar. umutlarin sondugu yere bu hayattayken ulasmak her babayigidin harci degildir.

etrafimdaki herkes birer birer kaybolmaya basladi. artik herhangi bir faaliyete beni cagirmaz oldular. zordu bunu kabullenmek ama onlari suclayamazdim da cunku kim ister ki ayak bagi yaninda. giderek yalnizlasiyordum. bir anam vardi bana uzulen. odamdan bile cikmiyordum. inanmayacaksiniz evden 4 yil cikmadim dersem yeridir. hic cikmadim demiyorum. ama nerdeyse butun zamanim evde geciyordu. tabi bu asamada bir de yasadigimiz sosyal cevrenin baskisi var. sana tepeden bakiyorlar, deli muamelesi yapip iyice disliyorlar. hele ki annemin uzerinde baskilari yuklenmek daha zor.

senin oglun neden hep evde neden bir is bulup calismiyor. neden hep iciyor. tabi anne olarak kadin bunlarin karsisinda eziliyor. ve bunu kabullenmek benden daha da zor onun icin.
icim icimi kemiyor. icimde firtinalar kopuyor ama degistirecek ne gucum var ne sagligim. o siralara ege universitesin de doktor erhan bayraktar a gidiyorum. bana parasiz bakiyor. en son o da siktiri cekti. paran varsa gel hastaneye yat dedi yoksa geber der gibi bir cumle kurdu. bir psikiyatr dan bile siktiri yemistim. ve sorular kafamda donuyor du. nerden geldik nereye gidiyoruz. butun bu acilarin sebebi ne? o siralar aklima ben acildeyken doktorlarin birbiri ile konusurken kanser olsa daha iyiydi bir kez olurdu lafi aklima geliyordu. bir kere adam gibi olmek gunde binlerce kez olmekten iyidir demeye basladim. intihar dusuncesi giderek hakim olmaya basladi beynime.


sevgilim terk etmis, arkadaslar yuz cevirmis, anam bile oleceksen ol der gibi bakiyordu. ya da o psikoloji icinde ben oyle algiliyordum. aslinda var olan her iliskinin bir cikar iliskisi oldugunu, sevginin askin ve dostlugun aslinda sen ayakta durabilirsen var oldugunu yasadigim surec bana ogretiyordu. o siralar anladim bir insan neden intihar eder. karar vermistim benim icinde tek cikis yoluydu kendimi oldurmek. ama bir engel vardi. bunu anlamayacak bir kisi vardi o da anamdi. bunu nasil o kadina yapabilirdim. tum yasamini ben adam olayim diye harcamis bir anaya bunu nasil yapardim. bu kadar bencil olabilirmiydim.
hastalik iliskilerimi yok ederken, beni bitirirken. aslinda bir seylerde bana katiyordu. benimle ayni yoksunluklari yasayanlari okuyordum nietzsche, søren aabye kierkegaard, arthur schopenhauer vb. baska bir dunyanin kapilari da aciliyordu beynimde. ve butun bu yasadigim gundelik boktanlik ve yoksunluklarin beni ittigi yer aslinda cok degerli bir yerdi. insanin varolusu hakkinda bu amcalarin soyledikleri, acinin aslinda yasamin terk gercegi oldugu, yasamin gereksizligini yazmalari vs. bana baska kapilar aciyordu. ve ben cektiklerimin beni nereye tasidigini gorunce usuldan da siritmaya baslamistim.

sokaga cikamasamda kosturamasam da normal insanlar gibi otobuse binemesemde. birseyin farkina varmistim. 3 dakika huzurlu olup bir otobuse binebilsem yada bir gun batimini seyredebilsem, normal gundelik yasamini yasayan insanlarin es gectigi bu seylerin benim bunyeme bir orgazm gibi girisi bana verilen bir armagandi. kim otobuste sadece seyahat edebildigi icin mutlu hisseder ki. ya da gun batimini izlerken mest olabilir hem de digerlerinin hissettiginin belki de 10 bin kati bir hissiyatla bunu yasar. tabi bunlar belki de 3 ayda bir yasayabilecegim 10 dk lik gecici sureclerdi. ve aslinda ozaman insan anliyor, gunluk yasamda ne kadar degerli seyi gormezden geldigimizi. ve ayrintilar derin ayrintilar bir bir gorunmeye basliyor. soyle dusunun gozune teleskop takan biri oluyorsunuz bir anda.

anlamistim ki, aciyi cekmeden bunlara ulasmak imkansiz. gundelik yasaminda olan bir insana, bunlari anlatmak imkansiz. zaten cogunuz bir siktir git cekecektir. ama anlatacaklarimi iyi dinleyin, sizlere neleri es geciyorsunuz ogretecegim. normal bir nefes almanin ne kadar degerli bir sey oldugunu anlatacagim size. ama ozet gececegim merak etmeyin.

elle tutulacak hic bir sey kalmamisti. anami karsima aldim ve dedim ki, diz cokerek yasamaktansa ayakta olmek yegdir. anne gidiyorum dedim. nereye gideceksin dedi. istanbula dedim. kendi yasadigi sokagi terk etmekte zorlanan ben, istanbula gitmeye karar vermistim. anne belki olecegim ama gitmem lazim dedim. bana bakti ogul dedi; delisi olan hergun olusu olan 1 gun aglar. anam okuma yazma bile bilmiyor, ama bana filozoflarin bile zorlanacagi bir cumle kurdu. bir sey diyemedim. ivedilikle odami toplamaya basladim yazilarim, ders notlarim. hatiralarim. eski saglikli yasama dair anilarim. istanbula tasiniyordum. bilmedigim bir kente gidiyordum. annemin bin bir emekle koyden alip 12 yil boyunca okuttugu amcamin oglunun yanina.

sirin evlere tasindim, gece kondudan bozma carpik kentlesmenin en guzel ornegi bir semt. yururken binalardan dolayi, gokyuzunu bile gormekte zorlanacaginiz. dogu kokenlilerin yogunlukta oldugu, kalabaliginda kaybolacaginiz varos semti sirinevler. anam ozamanin parasi ile 1 milyar vermisti, onu da sapka orup pazarlarda satarak kazanmisti. 2 hafta sonra amca oglunun davranislari degismeye basladi. niye geldin ne kadar kalacaksin der gibiydi. oysa o bizde 12 yil kalmisti. ve hic bir karsilik beklemeden, bunlari yapmistik ve ben kardes gibi gorurdum. evde bir siginti gibi hissetmeye basladim kendimi, yani bu kadar da kotu olmamaliydi bu yasam. is bakiyordum ama disari cikmakta bile zorlanan birine isi kim verir.
cd satmanin altyapisini olusturmaya calisiyorum. cd poseti cd zarfi bos cd vs. neyse bir gun sokagin birinde bir tezgaha rastladim. tezgahin basinda, kafasi kel yuzu icine cokmus kirli sakalli, 50-55 yaslarinda biraz cakal gorunumlu bir adam var. tezgaha musteri gibi yaklastim. gardas hayvanli porno da var diyerek elinde poseti gosterdi, ben aslinda cd almak istemedigimi sirinevler koprusunde cd satmak istedigimi bu yuzden zarf ve poseti nerden bulabilecegimi sordum. iznin var mi dedi, belediyeden mi diye sordum aklima o gelmis ti ilk. guldu yok dedi ocaktan iznin var mi ne ocagi diye sordum.

iste ulkenin carpikligi da karsima cikmaya basliyordu. ne ocagi abi dedim. abidin baskana gitmen lazim dedi. abi dedim. vergi vermiyoruz. zaten yapacagim is yasadisi, niye birinden izin alayim. siritarak yuzume bakti. kurd aksani ile bu isler o kadar kolay degil dedi. anladim ki koprude yasadisi satis yapmak icin bile birilerinin onayi lazim. abi dedim ben kimseden izin almayacagim cikacagim oraya bir kac gune kadar. cunku baska bir secenegim yoktu.

neyse o tanistigim cd ci bana babacan davranmaya basladi. senin icin reisle konusurum felan demeye basladi. tabi ki killandim. ne saticaksin dedi, senin yasin genc porno felan satma benim 15 tane mahkemem var ama 12 tanede cocugum var, baska sansim olmadigi icin bunu yapiyorum dedi. benimde baska sansim yok dedim. bedel her ne ise odenecek dedim. neyse adam bana zarf ve posetler icin gerekli adresleri verdi. ben o sirada internet cafe nin birinden program indiriyordum. sirin evlerde bir marangoz buldum. tezgahi da yaptirdim. tum varimi yatirmistim bu ise.

programlari basmaya basladim. nero cd den kapak ta dizayn ediyordum. 16x lg cd room la yavas yavas basiyordum. xp, xp service pack 2, muhasebe programlari, visual studio net 7, ingilizce egitim programlari vs gun gelmisti herseyimle hazirdim kopruye cikmaya, ulkeye dair ilginc bir gercegi ogrenecegim bir geceydi.
elimde tezgah yavas yavas cikiyordum merdivenleri, elinizde tezgah olunca saticilar size daha degisik bakiyor. bu eleman ne yapmaya calisiyor gibi. benim tezgah kucuktu digerlerine oranla, bir kose bakiyordum girecek. neyse bir hamle ile tezgahi kurdum. ilk musteriden once, mekanin sahiplerinden biri geldi. siz o kopruden gecerken onlari fark etmezsiniz arkaplanda dururlar. gardas niydiysen burda dedi. abi cd satiyorum dedim. aynen diger cd cinin dedigi gibi gardas iznin var mi? dedi. yok abi dedim, paraya ihtiyacim var o yuzden satmam lazim. beni bastan asagi suzdu gitti. ama hissetmistim, firtina oncesi sessizlikti bu.

o sira da ilk cd mi satmistim bile 2 milyonu cebime atmanin sevinci ile hersey rengarenkti. derken bir tane bir tane daha sattim. metro bosalmamisti ama bana dogru bir kalabalik geliyordu. onlara bakmamaya calistim korkuyordum. benden baska kimse yoktu benim icin. kimse de kicimi kollamayacakti. yuzu gozu cizik elinde tesbih olan insana benzemeyen bir yaratik onculugunu yapiyordu kalabaligin. lan burasi dingonun ahiri mi? dedi. pardon abi dedim. elimi cebime attim. kaybedecegim hic bir sey yoktu. cebimde bir bicak vardi. onu tutuyordum. lan ben urfali bilmem ne diye saymaya basladi. olmeye geldin lan buraya dedi. kalabalik etrafimdaydi.

lan dedi bu tezgahi kapatiyorsun, bir daha da seni burda gormeyecegim tamam mi dedi. yok abi gidecek baska bi yerim yok, bu gun burda olmem gerekiyorsa olecegim dedim. bicagida cebimden cikardim. eleman guldu, lan ibne cikardin madem gotun yiyor saplasana dedi. o an benim kel kafali cd ci geldi. dokunmayin lan elemana o da ekmek parasinin derdin de dedi. kendi aralarinda tartismaya basladilar yari kurtce yari turkce devam ediyordu. urfali dondu bana, lan burda kalacaksin ama programdan baska birsey satarsan anani bellerim dedi.

tamam abi dedim. benim yasli cd ci bana dondu sen kopru deki tek turksun, o yuzden yanlis yapma ayagini kaydirirlar dedi. ve bana gunluk kac lira urfali icin, meydanda bekleyen polisler icin ve zabitalar icin ayirmam gerektigini anlatti. bu rakam 30 tl ye denkti. anladim ki ilk 30 tl sistemin islemesi icin var.
vay canina dedim. istanbulda bir koprudeyiz. ve bu koprude turk olan tezgah acamiyor. isin ironik yani kurd olsaniz bile abidin baskana gitmeniz lazim yani ulkucu birine. aklima su geldi dedim ulan diyarbakir da bir ust gecit olsa ve orda sadece turkler calismaya calissa, o kopruyu yakarlar lan. yanlis anlasilmasin bunlari yasamama ragmen irkci degilim. ve en yakin arkadasim da kurd tur. ama istanbulun gobeginde bir yabanciydim artik.

neyse komsu tezgahlar vardi ve bende onlarin komsu esnafiydim. kimisi fake marka satiyor kimisi camaken icinde calinti telefon, zamanla beni sevmeye basladilar. isimde ilerlemeye baslamistim. cok iyi satiyordum gece de 300 milyon bana kaliyordu, bazen assagi inip kopru altinda ki bufelerden arnavut cigeri yiyordum. mutluydum lan, 4 saat calisip iyi para yapiyordum. bir gelen bir daha geliyordu, cunku programdan anlayan tek bendim ve gelenlere cok ayrintili anlatiyordum. beceremezler diye mail adreslerini alip, crack konusunda yardim ediyordum. hatta uzak masaustu (vpn) baglantisi ile program kurdugum bile oluyordu. bu arada amca oglu evlendi ve baska eve tasindi. ve ben o evin kirasini karsilayacak kadar adam olmustum.

sirinevlerde adim duyulmustu. program icin herkes bana geliyordu. gunduzleri evde iken toptan isler icin calisiyordum. tezgaha yigmiyordum herseyi, satabilecegimi yanima alip kopruye, sener sen in topuklari gotune vurdurarak kosmasi gibi kosuyordum. bu arada bir gumuscu ile tanismistim asil isi ise cd satmakti. yani dukkan onden gumuscu gibi gorunse de arka planda cd satiyordu eleman. elazigliydi. bana oglum bak kopruden iyi para kazanirsin ama orasi tehlikeli sen okumus adamsin o isi yapma.
abi baska carem yok dedikce sadece bana toptan yap ben burda satarim, koprudekilerin sicili zaten dolu sende onlardan biri olma diyordu. kaliteyi bile yukseltmistim. aldigim cd ler olsun kapak dizayni olsun yeni bir tarz yaratmistim. urfali bile, yegen sen cok iyi ilerliyorsun diyordu.
bir gun yine tezgahim elimde, kopruye gidiyorum ama. ayaklarim hic gitmiyor. icimde bir isteksizlik var. donum noktalarin biri daha karsimda idi ve ben isteksiz bir sekilde gidiyordum kaderime. her gece rutinden di ‘kacin lan polis’ lafini duyduktan sonra tezgahi kapip kacmak. ama o gece sessiz di. bilmiyorum keyfimde yerinde degildi.

bir adam yaklasti tezgaha, kardes kac para bu dedi. 3 milyon abi dedim. o an koprude buyuk bir kargasa baslamisti. polis iki yani ablukaya almis. kacacak yer kalmamisti. herkes bir telas icindeydi. adam bana bakti kimligini gosterdi elini omzuma koydu kacarim diye. topla tezgahi gidiyoruz dedi.

direnis gostermedim gosterecek halimde yoktu. bana bakti iyiysen artik kelepceyi takmam lazim dedi. tamam abi dedim.
o sirada omzumdan tuttu ve ben bir olu gibi kimildamadim. kelepceyi takti. gozu digerlerine bakiyordu. cok buyuk kargasa idi, yakalananlar hayir ben satmiyorum diyordu. zaten baskin sadece cd ciler icindi. tanidigim bir kac kisi kalabaligin arasina sizmis bizi izliyordu onlarda cd ci idi ama benim gibi acemi degillerdi. memur bana bakti lan olm senin sorunun ne dedi. yok abi sorunum dedim. iyi beni takip et dedi. koprunun altinda polis minibusleri bizim icin bekliyordu. o sirada kader midir nedir, amca oglum oradan geciyordu, bana bakti, gozlerinden belli idi korktugu. ses cikarmadan devam etti bende basimi onume egdim. cunku yasalarin karsisinda idim, ellerimde kelepce polisi takip ettim.

bunu ikinci minibuse alin lan dedi, beni yakalayan polis. ikinci minubuse bindirdiler. en arkaya oturdum. yanima bir polis oturdu. beni yakalayan da orda idi. cikar bakayim kimligi dedi. abi arka cepte dedim. cekti cuzdani arka cepten. ben kafayi cama dayadim. istanbul tum cumbusu ile akiyordu. renkler arabalar, insanlar. koca istanbulda bir polis arabasinda ellerim kelepceliydi. usul usul agliyordum. birden polis durttu beni, lan sen universite mi bitirdin dedi. elinde ogrenci kimlik kartim vardi. evet abi dedim. niye bu isi yapiyorsun dedi. mecburum abi dedim. zaten beni agliyor olarak gordukten sonra, beni yakalayan ona dondu dedi ki dokunma ona. yanimdaki kpss ye niye girmedin lan dedi. abi girdim iyide puan aldim ama ben o kosullarda calisamam dedim. anlamadilar tabiki. yuzume aval aval baktilar.

bakirkoye gidiyorduk. muayene icin acil girisi ile ayni yerden iceri alinacaktik. bizleri acilin onundeki demirlere kelepcelediler. hastalar bile zombi gormus gibi bize bakiyordu. yine bir acil onundeydim. bu sefer ellerimde kelepce vardi. agliyordum yine. yanimda oturan polis geldi derdin ne lan senin, adam gibi dursana icinde azcik erkeklik yok mu senin dedi. herkes bana bakiyordu. kendimi toparlamaya calistim. egilip kelepceli ellerimle yuzumu gozumu silmeye calistim.

doktorun karsisina ciktim. doktor halimi gorunce memur beyler disari dedi. bana dondu dovduler mi seni dedi. yok dedim. oglum korkma artik yasalar degisik sana birsey yaptilarsa bana soyle dedi. yok doktor bey dedim, bana hic bir sey yapmadilar. sikayetin yok mu dedi yok dedim. iyi dedi imzaladi kagitlari ve polisleri iceri cagirip verdi.
minubuse bindik bu sefer sadece sofor ben beni yakalayan polis ve minubuste yanimda oturan polis vardi. ve hepsi sivil giyinimliydi. ben pencereden disari bakarken, cd sattigim yerleri gectik. bavulumu surukledigim yerlerden gectik. olmeye geldim lan istanbul dedigim yerlerden gectik. bulundugum pozisyon olumden beterdi. dizel motorun sesi esliginde karakola dogru gidiyorduk. iki polis aralarinda konusmaya basladilar. yanimda ki bana dondu, lan orospu cocugu karakolda hic birseyi imzalamayacaksin dedi bana. ben yuzune bakinca, ben sana ulan imzalayacaksin burayi deyince bana imzadan imtina ediyorum avukatimi istiyorum diyeceksin dedi. ben saskin bir sekilde bakinca. lan gerizekali imzadan imtina ediyorum avukatimi istiyorsun diyeceksin dedi bana.

tamam dedim. karakola vardik. baska bir sivil polis lan burada hepiniz adam olacaksiniz, burda kral da allah da benim dedi ve elinde jop vardi. herkes dut yemis bulbul gibiydi. eleman simdi herkes tezgahinda ki cd yi sayacak dedi bizler saymaya basladik. ben en son da idim. 800 cd si olan 200, 500 cd si olan 100 diyordu. bana sira geldi 135 dedim. minibusteki polislerden biri bu salak sayi saymayida bilmiyor. korkudan odu bokuna karismis, universiteli bu hatayi yaparsa digerlerini hosgormek lazim diyip, bu salagin tezgahta 15 cd var dedi. gorevli memur tutanaklara 15 cd olarak gecti.

ben yine en sonda idim. sonradan anladim neden en sondayim. bir sira halinde tutanak tutan memurun onune yazilanlari imzalamak icin gidiyorduk. ve herkes okumadan imzaliyordu. beni minibuste uyaran polisler ise gozumun icine bakiyordu. evet imzalamayacaktim. hayatin en boktan pozisyonunda 2 polis bana yardim ediyordu. oysa polis benim icin tiksinilmesi gereken bir pozisyon ve kurumdu. sira bana geldi, onumde tutanak vardi. ben silik bir sesle avukat istiyorum dedim. onumdeki polis ne diyon sen lan dedi bana. elinde jop olan lan imzala yoksa beynini bu jop la dagitirim dedi. dondum bir an icin bir sey diyemedim korktum ve imzalamak uzereydim. minibuste olan polislerden biri, elini masaya vurdu. lan gotos hem yasadisi is yapiyorsun hemde imzalamayacagim diyorsun. yaz lan oraya imzadan imtina ediyorum diye. ben yine bisi yapamadim ensemden tuttu yazsana lan imzadan imtina ediyordum diye dedi. ben minubustekilerini dusunerek o sekilde yazdim. jop lu olan, gencler show bitti simdi nezarete bakayim diyerek. boruyu ufledi.

filmlerdeki gibi degil nezaretin soguk demirlerini avuclamak, o an da butun yasaminiz gozunuzun onunden gecer. pasli demirleri avuclayinca aslinda, kapali kaldigim evimde bile ne kadar ozgurmusum onu anladim. ellerimde superman olup bukemeyecegim demirler var. ve ben baskalarinin sinirlari icindeyim, tek sucum ise yasamak istedim. ozamanlar su aklima geldi. ben porno bile satmiyorum ama, pornosu revacta olan gulben ergen el ustunde tutulmakta. ne vatanima ne milletime bir orospulugum olmadigi halde demir parmakliklarin arkasinda olmak durumunda olan benim.

aslinda cok daha kotu bir sey oldu o gece, beni kelepcelerle goren amcamin oglu, anami arayip durumu bildirmis. ana yuregi, dayanamamis. hic aramamasi gerekenleri aramis. ben sirin evlerde cd satarken, karsi kiyida atakoyde villalarda oturan dayimi aramis. kendinin en buyuk sorunu icin bile kardeslerine eywallah demeyen yoksul anam benim icin kardesini aramis. yawrumu ordan cikar demis. bir evlat olarak en cok ezildigim anlardan biri de buydu. sirinevlerin koprusunde orospu olurken bile eywallah dememistim ben onlara.

bir polis geldi, aktif olmayan sadece o bina da gorevli olan ( merkezin adini vermeyecegim cunku o iki polis olmasa idi hersey degisik olacakti) gencler karakolun bazi ihtiyaclari var dedi. cay seker vs. siz de sigara icmek istiyorsunuz biliyorum. o yuzden cepleriniz de getirdiginiz paralardan biraz alip, hem size sigara alip hemde karakolun ihtiyacini giderecegim dedi. hep bir agizdan ne gerekiyorsa yap abi dedik. herkes acikmisti, ve bize cig kofte geldi, kisi basina da bir sigara. ben ozamanlar sigara icmiyordum ama, tum bunlar 2 milyardan fazlaya mal oldu. kimsenin cebinde para kalmadi bir dal sigaraya, tum geceyi heba ettik. iclerimizden birisi cikti, sakalini sivazlayip dondu bize, ulan nezaretteyken bile bunlari harciyamiyorsaniz nerde harcayacaksiniz. ki dogru idi, nezarette pintilik yapmak neye denk gelir lan.

bir battaniye verdiler, benden oncekilerin kokusu sinmis icine. bilenler bilir tuvalette bulunur nezaret te. ama birakin isemeyi bakmaya bile iciniz el vermez. neyse tuvaletten havalanan sivrisinekler kokusmus battaniyelerimizle bizi sariyordu.

gece 3 sulari idi. bir polis copla durttu beni elinde el feneri vardi. kalk lan dedi. ne oluyor abi dedim. cikiyorsun burdan dedi. yukariya ciktim 3. kata bilgisayarlarin oldugu odaya, karsimda bir komser, avukatlari ile dayim vardi. gecenin 3 u butun istanbul uyuyor. dayim var karsimda, bana istanbula geldigim de ona ayak bagi olurum diye yuz ceviren dayim. ve biz komserin onunde konusmaya basladik. avukatlar surekli not aliyor. dayim; 14 yasinda zorla evlendirilmis, o basarili olsun diye boklu donlarini yikamis annemi malzeme yapmaya calisiyor. sen nasil bunu yaparsin, diyor. sanki adam oldurmus muamelesine tutuluyorum. sen bunu annene nasi yaparsin diyor. benim kafamda taslar yerine oturuyor. annem dayimi aramis. annem ki kendisi icin bir kere bile eywallah etmedigine benim icin eywallah etmis. iste ana yuregi dedikleri seyi burda anliyoruz kendi geberse de senin icin dunyalari yakar ana yuregi.
karsimda serefsizlik ve iki yuzluluk vardi. karsimda ki dayim da olsa, annemle ayni karinda yatmis olsa da, bana merhamet beslermis gibi duran bir akbaba vardi. cok sonradan deger verdigim bir arkadasimin tanimlamasi ile size sunarsam bunu eger; akraba degil akbaba dir onlar. evet aynen oyle idi, akraba degildi bana yardimci olmaya calisan, curumus etimi yemeye gelen akbaba idi. soyle bir baktim. devlet zaten ihtiyaci olana avukat veriyor benim size gereksinimim yok dedim. dayim afalladi ne diyorsun lan sen diye. sonra ayaga kalkti, komseri asagilamaya basladi. universiteyi okumus bu genc cd satmaktan burda ise bu devletten hesap sormak lazim. memur sesini cikaramadi, cunku dayim zengindi. 3 tane avukatla ordaydi. dayima en acimasiz tokadi ben attim. ve ona orda ihtyacim olmadigini soyledim. ne halin varsa gor diyerek olay mahalini cantasi ve avukatlari ile terk etti.
komiser dayim gittikten sonra, bana donup oglum sen angutmusun bir cuval inciri bok ettin. adam seni korumaya gelmisti burda dedi. bende ic cekerek disi seni ici beni yakar dedim. nezarete dogru yol aldim.
sivrisineklerin aman vermedigi, bok kokusunda bogulan, pasli ve kalin demirlere sahip olan nezarethanim demirleri bir kez daha uzerime kapanmisti. ama bu sefer amansiz bir varolus savasi icindeydim. lan bakin su asamada diyeyim size, sonu iyiyle bitecek birsey okumama ihtimaliniz yuksek.

battaniyeme sarildim, ayni benden oncekilerin yapmis oldugu gibi, ve sert zeminde uyumaya calistim. hatta battaniyeyi kafama gecirdim. sivrisineklerden korunmak icin. benden oncekilerin tatmis oldugu bu deneyde onlarin kokularini icime cekerek uyumaya calistim.
sabah uyandik bizlere goood morninggg vietnam dediler. joplarin sesi parmakliklarda yankilaniyordu. ne oldu lan nerdeyim diyordum. cunku attigim xanaxlar anami sikmisti. ilk isim cebimi kontrol etmek oldu ne kadar xanax im kaldi ona baktim. 3 mg den fazla vardi ve ben hala uyusuktum o yuzden daha fazla almadim. baska polisler vardi karsimizda bizi siraya sokup sandiklarimizla beraber minubuse yine doldurdular. bu sefer heryer aydinlikti, gidilicek yer bakirkoydu. mahkemeye cikmadan once doktor amcalari yine gorecektik. nedendir bilmiyorum bu sefer siklemiyordum hic birseyi. cunku zaten kaybedecegim hersey arkamda kalmisti. daha fazla kaybedicegim bir sey yoktu.

bakirkoyde adliye yeni yapilmisti. ( ki oraya sabika kaydi almaya gidecektim, ve bunun farkina varmayacaktim ayni koridora girene kadar) kelepceli olarak mahkemenin odasinin onune kadar getirildik. orda kelepceleri cozduler. yanimda benden genc olan polisler bana akilli ol yanlis bir sey yapma ogudunde bulundular. herkese dedigim gibi onlara da abi dedim. hakim amcanin karsisina ciktik. maalesef filmler de gordugumuz kaytan biyikli hulusi kentmen ( ustadi da anmis olduk) gibi yufka yurekli senin hikayeni dinleyecek kadar sabirli biri yoktu orda. ha ne olmus yakalanmis nerde sirinevler ustgecit, cd satarken. ok canim sen ne diyorsun bu konuda, walla hakim bey ben de sucsuzum herkes gibi. ok bir sonraki durusma da bu kisiyi yakalayan polislerinde burda olmasini saglayacak sekilde seni bilmem ne kanununun bilmem ne gerekcesi ile serbest birakiyorum.

1 gunde istanbul farkli bir elbise giymisti. artik sabikam da vardi. sirinevlerin yolunu tuttum. bir net cafeye girdim eski sevgilim mail atmis. yeni bir sevgili bulmus, tek amaci beni acitmak. eee ister istemez kaniyor, dokunmaya kiyamadigin yarim dedigin kisi baskasinin kollarindan sana resimde siritiyor. iste o anda aslinda soyleyecek hic bir seyinin olmadigini anliyorsun. eger yasarsan kabullenmek senin tek amacin olacak. yok kabullenemeyeceksen kopru seni de kucaklar git atla. sigara dumani altinda ucuz bir net cafedeyim, beni terk eden kiz baska birisinin kollarinda siritarak bana bakiyor.
yutkunmak rutin bir aktivite olmus durumda. ulan diyorsun daha fazla kotu ne olabilir ki? yani ulan kader yasam her ne isen bak lan pes ediyorum diyorsun. ama sikleyen yok. sene 2005 istanbula deli gibi kar yagiyor. sirinevler koprusunden iniyorum. tinerci cocuklar var karsimda. abi 1 lira diyorlar. cebimde 2 lira var. dusunmuyorum bile o parayi verirken. sonra toplu olarak donlari siyirip millete aletleri salliyorlar. ben dahil herkes sanki hayatinda ilk kez sik gorurmus bakiyoruz onlara. hava soguk en azindan benim gidecegim bir evim var. bu sikini sallayanlarin ise hic birseyi yok. kendimden ve sahip olduklarimdan utanarak yuruyorum. oysa 2 tl em var di birini zaten onlara verdim. ama basimi sokacagim bir ev var. ben kendimi herseyden yoksun yasamis biri sayarken, aslinda benim sahip olduklarimin yanindan bile gecemeyecekler beni utandiriyor.


chapter 7 jack london ( demiryolu serserileri)
jack amca diyordu ki, zengin olupta birseyler paylasanlara yardimsever diyemeyiz. gercek yardim severler bir kopek kadar acken ekmegini bolebilenlerdir. cok agir bir soz neresinden tutarsan tut, gunluk yasama sokamayiz bunu, en buyuk onceligimiz kendi gotumuzu kurtarmaktir. bu yuzden hic birimiz bir tinerci olup ekmegimizi bolecek cesarete sahip olamadik. ben o tinercilerin yanindan gecerken kendimden utandim cunku, biliyordum bir gun bende onlara aciyarak bakacagim. iste o gun aslinda acinilmasi gereken ben olacagim. kopek kadar acken, paylasamamis ben, zengin olduktan sonra gunah cikartir gibi iyilik yapmaya calisacaktim. oysa dunyaya gelmis en kotu benim. bir yerlerde kar yagiyordur su an, ve biz sicaksak gerisini sallamayiz.
meydanda ki kurd kardeslerin hepsi gecmis olsun dedi. ormanda tecavuze ugrayan polyannaya bari gotu kaybetmedin tesellisi idi bu ama, anladimki sistemle savasamazsin, sistem anani siker. seni itin gotune sokar. posani cikarir seni sokaga atar. sistem acimaz birey olarak da bir anlamin yoktur sistem icin. sus ve yalamaya devam et der sistem sana.
sisteme uymak lazim anladim, yani susup yalamaya devam edecektim. yani sesimi cikaracagim bir hosgoru yoktu karsimda.


gumuscu abi geldi, sana demistim dedi. abi baska carem yoktu dedim. anliyorum dedi. dusunun bu konusmalari elazig sivesi biri ile yasiyorum. zaten bir sonraki durusmaya gittigimde, beni goz altina alan polisler birdaha bunu sana yapamayiz. birsey imzalamadin. bizde seni hatirlamiyoruz diyecegiz. siktir git burdan. bir daha gozumuze gorunme dediler. mahkemeye tekrar ciktim. elemanlar. hatirlamiyoruz cok kargasa vardi. emin degiliz bu elemandan dediler. hulusi kentmen olmayan hakim amca tamam simdilik siktir git bir daha bununla karsima gelirsen anani sikerim dedi…
eger ceza yiyecek olsa idim bile, bana yardimci polisler yuzunden cok az ceza yiyecektim. ve bu para cezasi olacakti. zaten o asamadan sonra polise de bakis acim degisti. yine issizdim. ve ev kirasi 350 milyon idi. bu kisimdan sonra.
gumuscu olan abi, artik kopruye felan cikma sadece bana cd ver bu sana yeter dedi. zaten kopruye cikmak basli basina bir sorundu benim icin. baska carem olmadigi icin tamam abi dedim onada. eve kapandim yine, deli gibi cd basiyordum. pc ye bagli 4 tane ld cd room vardi. amd 2800+ athlon islemci vardi. bilenler bilir device manager den herseyi ide olarak ayarlayip 8 dk 4 cd basiyordum. bazen gumuscunun dukkanina gidip, programlar hakkinda bilgi veriyordum. cunku hepsinin crack i farkli idi.
tabi bana ister istemez soruyolardi neden bu isi yapiyorsun. git memur ol vs diye tavsiyelerde bulunuyorlardi. o gumuscu abi benden cok cikari olsa da oglum senin derdin ne? neden bu kadar risk aliyorsun. git memur ol, yazin 2 ay tatilin olur. ssk an olur. lan bi siktir git diyordu. bende hep abi bosver, diyordum. en az 500 cd yapiyordum. ve her birinin kapaginda aciklamasi bile vardi. gumuscu abimiz sattiginin ne oldugunu bilmeden satiyordu.

isimde profesyonel olmustum. sizler islerin arkasinda buyuk mafya var diye dusunurken, ben evde cd basiyordum, ne mafya idim nede arkamda saglam abiler vardi. baskalarinin emeklerinden calip, fakir olana ulastiriyordum. cd verdigim adam en cok parayi gulben ergenin pornosundan kazaniyor du. ikinci sirada ise ben vardim. dunyanin en zengin insani bill gates in programlarini satiyordum.
bir gun gumuscudeyim yine, bazen arka platformda eksici piclerle (ki kesin eksici idiler) stanley kubrick filmleri uzerine konusuyoruz, yada haci ben kirmizi beyaz maviyi ariyorum diyen kimlik bunalimindaki liseliler gelmekte. bazen francois ozon bazen uzaklara bakip dalinan fransiz filmleri tavsiye ediyorum. ( kumun altinda izleyin lan ) zaten bir iki entel cumle kurunca karsimda ki kisi sus ulan aliyorum diyor. ve bir sonraki gun verdigin filmle hayatim degisti diyor. tabi ben siritarak bakiyorum. ulan baslamayan sey nasil degisir ki demek istiyorum ama musteri olduklari icin dilimi gotume sokuyorum.

iste o siralarda, icimdeki olu olan seyler yavas yavas uyanmaya basliyordu. bir gun gumuscu abi geldi. kardes yan tarafta bir net cafe acildi, bu adamlarin 4 gundur interneti yok dedi. hayirdir abi dedim. walla ben anlamam, teknik sorumlulari var ama cozemiyorlar dedi. galiba sorun telekomdaymis dedi. ama yazik adamlar cok yatirim yapti yazik lan dedi. iyi abi dedim zaten bir iki programi denemek icin, bir net cafeye gitmemiz lazimdi. aldim cd leri yanima gumuscu abi ile yan tarafta acilan cafeye gittim.

cafe cok luks dosenmis. ozamanlar lcd diye bisi yok tum monitorler lcd. 100 kusur pc var. hic bir pc de cd room yok. patron ana masada oturuyor. ismini veremeyecegim, unlu bir takimizda oynamis eski bir futbolcu. tabi benim futbolla alakam olmadigi icin patronu tanimiyorum. teknisyen dedikleri kisi de orda. cafe de sadece ust katta kantir oynayan liseliler var. herkes cozum icin bekliyor. neyse bir pc ye oturdum. program denicem, bu sirada cmd den ipconfig yaptim/ pc nin local ipsine baktim. pc nin ulasabildigi bir gateaway yok. abeyler burda cd room yok dedim. beni anamakinaya aldilar.


anamakina da cd room var. ve anamakinanin altinda 48 lik 3 tane swicth var. ve modem bu switch lerden birine bagli, programi kurarken modemi. switclerden sokup direk ana makineye bagliyorum. ohaaaaaaaa net var. sesimi cikarmiyorum ama. client olanlara bakiyorum local ip static verilmis. modemin ip havuzu ile diger makinelerin havuzu ayni degil. masadan kalkiyorum abi sizin net var ama kucuk bir hata yapmissiniz diyorum. bakiyorlar yuzume aval aval. abi diyorum. modem 10.0.0.1 ile basliyor sizin makineler 192.168.0.1 ile bu yuzden net yok diyorum. futbolcu olan patron ayaga kalkiyor, birader ben 35 yasimdan sonra ilk pc mi aldim. ne diyosun anlamiyorum diyor. abi diyorum, client ve ana pc de ip yi degisirsek herkesin neti olacak. kuskulu bakiyorlar bana. zira adamlarin 4 gundur interneti yok.


hemen bosta olan bir makineye gectip dhcp olayini otomatik yaptim. tak net geldi. patron agliyacak nerdeyse adam kavga etmedigi kisi birakmamis. telekomdan gelmisler kac kere bir tane mal farkina varamamis. bilenler bilir ozamanlar net cafelerin kapisina 512kbs yazilirdi. bu amcam 2048 almisti. her makineye ayni islemi uyguladim. her makina da net vardi. sene 2003 sonlari. savas kazanmis bir komutan gibi eve dondum. aksama tel geldi, bazi makinalarda yine net yok. yine dondum cafe ye. bir baktim ip ler statik olmus yine. yahu diyorum kim yapti. patron diyorki teknik elemani sen gittikten sonra kovdum ondan baska kimse bilmiyor valla. ama o gittikten sonra oldu diyor. duzeltiyorum herseyi, makinayi iki kez resetledikten sonra hesey ayni oluyor. oha amina koyayim kabus.

deep freeze diye bir yarak varmis. bilmeyenler bilmez ozamanlar makinayi en az 2 kere resetleyince hersey basa sariyordu. birsey yukluyorsun veya kaydediyorsun makineye ama 2 kez reset atinca basa sariyor. sonrada gelistirdiler programi. 1 kere reset atiyosun sadece. ve makine dondurulmadan onceki haline donuyor. dedim amina koim sizin makinalarda bi sorun var. kayit islemi olmuyor ne yaparsam yapayim siliniyor. bir tane pic eleman vardi. deep freeze var dedi. o ney lan dedim. iste resetleyince basa donuyor dedi. ozamanlar ole bir programin varligindan haberim yok. bildigim bir kart var onu pc ye takiyosun, aynen programin yaptigini yapiyor. tabi bu isin program olarak piyasada oldugunu bilmedigim icin. hay amina koyayim diyorum. butun makinalarda deep freeze i deactive edip hepsine otomatik ip veriyoruz. hepsine net geliyor fakat… bu sefer de ana makina da her pc gorunmuyor. biraz arastirinca anliyorum ki ip cakismasi.

bir sonraki gun dinleyen bilir ( metallica cividiktan sonra i disappear de geri donmeye calisti ya ki olmadi) iste o sekilde bir gun oldu. kendimi kahraman hissettim. birilerinin gotunu kurtarmistim. adamdim lan, sokakta ki en gereksiz kisi kadar bile olsa adamdim. kalabalik icinde pelerinimle yuruyen koca bir kahramandim. sizinde bildiginiz gibi varligimin farkinda olan hic kimse yoktu. ayni sizin gibi hayellerimin bas kahramani bendim. sanki, binlerce pc si bulunan bir bankanin database ini kurtarmistim. iste basaridan yoksun kalinca boyle boktan seylerle bile insan gurur duyabiliyor.
ilk kez bir seye imza atmistim. alkolumu alip eve dondum yine. 14″ lik pc nin karsisinda, yine sanalda kizlara dunyada istedikleri her seyi sundum. ve uyudum.
ertesi gun gumuscu beni aradi. cafe nin sahibi seninle konusmak istiyor dedi. ciktim evden. cafe agzina kadar dolu yaklasik 15 kisi de sira da pc bekliyordu. aklimdan ulan delimi sikti. baska cafe ayri bir net mi veriyor bunlara dedim. tabi ozamanlar, satin almanin aslinda onemli bir sey oldugunu bilmiyordum. satin aldigin seyin senin degerini gosteren bir dunyadan cok uzaktim. mc donalds da yemekle, donerciden durum almanin ne demek oldugunu bilmiyordum. satin aldiklarimizin bizlerin sahibi oldugunu bilmiyordum. gonullu koleler oldugumuzu bilmiyordum. nike diye bir ayakkabi almak icin asgari ucretimizi gozlerimizi kirpmadan. aslinda nike in bizi satin almasi icin harcadigimizdan haberim yoktu. belki var di ama sesi mi cikaracak gotum yoktu.
karsina gectim oturdum. dedi kardes dun bizi 1 haftalik boktan cikardin. istiyorsan bizle calisabilirsin. abi dedim benim boyle bir ortamda calismamin mumkunati yok. cok kalabalik, ben asosyal birisiyim, burda yapamam. iyi sen bilirsin dedi. yalniz bisi daha isticem senden dedi. cafede ki oyunlari guncellememiz lazim. bize oyun kurarmisin diye sordu. kac tane abi dedim. 30 civari dedi. yaparim abi dedim. sana 700 milyon vericem bunun icin dedi. gozlerim yerinden cikicakti. oha lan 30 oyun 1 gunde kurar siktirir gidersin. tamam dedim. bana ust katta bir pc verdiler. ilk hatam, deep freeze kaldirmadan 10 kadar oyun kurmak oldu. allahtan oyunlarin biri reset isteyince aslinda hic bisi kurmamis oldugumu anladim. ne dehset bir belaydi bu deep freeze. bana kir pidesi soyluyorlardi. oh oyun kur para kazan ise bak lan. dedim allah yardim ediyor iste. megerse etmiyormus.


1 gunde kuracagimi dusundugum sey 10 gun aldi. cunku bir makinaya kurup imaj alip digerlerine atmak yeterli degilmis. bunun red alertinin key leri cakisir oyun patlarmis. her oyunun yamasi var mis. kil musteriler yamalari da istermis. saati bir milyona senin ruhunu isterlermis nerden bileyim.o zamanlar bu knight online denilen oyun daha yeni orataya cikmakta. millet solucan kesmek icin parti yapiyor o denli yani. 9 gunluk bayram sureci idi ve cafe agzina kadar dolu, liseliler kantir icin sira bekliyor. benden baska pc den anlayan yok kafede. birisi ama bu programi kapayamiyorum diyince ben gidiyorum. kullukleri bile temizliyorum


anam belleniyor hic alisik olmadigim bir ortamdayim. xanax ustune xanax iciyorum. 700 milyon icin 700 milyon kere siktirdim. neyse sonunda herseyi hallettim. bayram sonunda patronun karsisina gectim. ne de olsa o ortamdan kurtulacaktim. abi dedim, bitirdim. kardesim eline saglik deyip, parayi cikardi saymaya basladi. bana 700 soz vermisti ama sayarken 700 u coktan gecmisti. dedim heralde ayiracak. 1500 dedi ve durdu al kardesim dedi. abi dedim, 700 e anlasmistik. al dedi sen 10 gundur kafede eleman gibi de kosturuyorsun. hak ettin. aldim parayi, bana bakti kardesim calismak istiyorsan kapim her zaman acik dedi. abi dedim inan yapamam ben disarda duramiyorum. kalabalik beni boguyor. ben bir yere bagli kalamam yapabilsem memur olurdum. ama yapamam dedim. bana dedi ki kardesim, teknik sorunumuzda oldugun da gel sadece gunde 1 kac saat ugra. ben senden kafede baska bir sey beklemiyorum. abi dedim bir dusuneyim. bana bak dedi, bana dusuneyim diyen adami bir daha karsima almam. ama git ne bok yiyosan ye yarin karsima gel.

eve gittim. dusundum. dedim kopruye ciktin kurdler anani belleyecekti, derdin ne lan bayram boyunca yaptin gerisi de gelir lan. ertesi gun gittim tamam abi dedim. calisicam ama dediklerimi unutma. tamam dedi canin sikildikca ugra. ok dedim. 800 milyon maas vericem dedi. yemen icmende burdan. ssk felan yok. basladim calismaya, is saati gibi bir derdim yoktu kafam esince cikiyordum. sonra geri eserse geri donuyordum. bazen ariyorlardi sorun oldugunda. gidiyordum. bu arada amcamin bir kizi ozel bir hastane de calisiyordu. ona yalvariyordum. doktorlar bana yesil recete yazsin diye. ilk isim cafe programini degistirmek oldu. easy cafe yeni cikmisti ona gectik. patronumun cok hizli bir yasami olmustu biz tanismadan once. akliniza gelmeyecek unlulerle yatip kalkmisti ama biz tanistigimiz da cemaatle ic iceydi. gunde 5 vakit namaz kiliyordu.

bir gun abi dedim bu knight online a yatirim yapmamiz lazim. liseliler icin cok cekici bir oyun dedim. tamam dedi ne gerekiyorsa yap dedi. ozamanlar knight onlide selam dersen birine wtf diyordu turkler cok azinlik durumda idi. cafede projeksiyon vardi ve dedim tum gun login ekraninda soluk alan canavar (boynuzlu biseydi) duvarda gorunecek. bakan geldi bakan geldi. tabi sorunlar yasamaya basladik. oyun icin gelen zombilerle sanal seks icin gelen chatci ler birbirlerine kem gozlerle bakmaktaydi. oyuncu tayfasi icindeki hayvani hic dusunmeden ortaya doken ana avrat kufur edenlerden olusurken, chat tayfasi disardan cok saygin gorunen ama ozellerini okudugumda (5000 kisiden fazlasinin duzenli olarak okudum) o saygin bey yada bayanin yerine, cinsel fantezilerde sinir tanimayan, dirty talk tan hoslanan diger bir hayan kismi vardi. aslinda nicelikte var olan farkliliklari, nitelikte ayni idi. bir kisim egosunu oyunla tatmin ediyor. diger kisim ic gudulerini msn de torpuluyordu.

insanlarinin ozellerini okudukca, aslinda nasil bir pislikten uzakta kaldigimin farkina varmaya basladim. yalandan baska birsey yoktu. mesela bir kiz iki tane pencere acip hatta camera acip. uzun vadeli olan iliskisindeki bireye aaa cicim ne yaptin bu gun nerelere gittin diye sorular sorarken. digerine su an cok islamdim diye yaziyordu. yada bir baba karisi ve cocugu ile konusurken metresi ile de konusuyordu. bu konuda bana kizanlar olabilir. izledigim hic bir seyin kaydini tutmadim. ve o kisiler aleyhinde kullanmadim. takim elbiseler icinta filinta bir genc, kafeden girince artik ne yakisikli delikanli cocuk diyemiyordum. cunku 10 dakka sonra camera da penis actirip oh ne guzel onu yalarim diyordu. ayni sey cok hanim efendi gelen kizlar icinde soz konusu idi. turbanlisi acigi kapalisi, hepsi ayni boktu. ilginc bir sey ortaya cikiyordu. hic birsey gorundugu gibi degil.

ulan nasil bir dunyaydi burasi. sokakta delikanliyi oynadigimiz icimizde ise kendimizden bile utanarak disari cikardigimiz bir ibnelik bir yavsaklik tiksinclik vardi. kendimi sorgulamaya basladim lan bende bunlardan birimiyim diye. ozamanlar anliyordum aslinda uzaginda kaldigim gerceklerin ne kadar bok icinde oldugunu. sirinevlerde penislerini sallayan tinerciler bizden cok daha temizlerdi. ortada buyuk bir suc vardi ve bizler, tiner cekerek beynini uyusturmus, bize cevap verebilecek kadar direnci olmayan insanlari gunah kecimiz yapmistik. oysa bizdik lan en kirlisi. bugulu gozlerler bize bakan sumugu akan o cocuklar, inanin bizlerden daha temiz. onlarin herseyi ortada. peki size soruyorum bu yaziyi buraya kadar okuyanlar, sizde biliyorsunuz ki penisinizi sirinevler meydaninda sallamaya cesaretiniz yok. peki ne kadar kendiniz olabiliyorsunuz lan. size dair ne var hayatinizda. markalarinizi arabanizi paranizi sizden alirsak geriye ne kalacak? bunlara cevabiniz var mi…
knight online liseliler sarmaya baslamisti. her gun yeni bir zombi geliyordu cafeye. abe kinayt oynicem masa lazim yarim saat acan mi? bir suruyu kenardan izliyordum. bazilari cafe nin acilisindan kapanisina kadar orda idi. hepsi liseli degil di kultur universitesine cok yakin oldugumuz icin ordan da zengin picleri geliyordu. ve bu elemanlar 10 saat bu oyunu oynuyorlardi. kendime sordum alkol niye iciyorsun? anksiyeteyi dindirmek icin. bu adamlar neden bunu oynuyor. unutmak icin. evet koyun surusu dedigimiz kitle aslinda standarttan kacmak icin cafeye geliyorlardi. okula gitmemek yada calismamak, yada iyi bir koca olmamak icin. aslinda bilinc altlarindan gelen bir tepkiydi bu. neyse konuyu cok felsefeye vurmayacagim bu asamada. ama ilerki chapterlar da bu konuda birbirimizi zorlayacagiz gencler. tum omrunuz boyunca size adam olmaniz gerektigi soylendi. izlediginiz filmler den tutun. giydiginiz elbiseye kadar size satin almak istiyorsan ( ki bu bazen am olmakta) once musteri olabilmelisin denildi. yani ha deyince musteri bile olamiyorsunuz.


zombiler artmaya basladi. zaten konuyu biraz bilirseniz. durum cok vahimdi. bu oyun icin esinden ayrilanlar, birbirlerini dovenler. her meslek grubundan insan gorebilmek mumkundu, adam kafeye gelip, haftasonunu isemek ve sicmak disinda masadan kalmadan, surekli tost ve cay soyleyerek. gozunu ekrandan ayirmadan. aha simdi savas baslicak aha simdi unique item dusurecem diyerek geciriyordu. her yastan her meslekten insanlar ayni yerde ayni boku yiyorlardi. ulan inanamiyordum. konumlarinda olmak icin herseyimi verecegim tipler, kendilerini bu oyunda kaybetmislerdi..
oha diyerek durumu izliyordum. neyse zamanla oyun turklerin eline gecmeye basladi, bu arada oyun parali oldu. yabancilar kacmaya basladi oyundan. hatta oyunda iyi bir karakteriniz varsa, surekli size pm atiyorlar aga 1k pls seklinde. lan oyun bastan asagi turk oldu. hileler pustluklar vs. kontrol tam anlamiyla turklerindi artik.


evet knight online konusunda kalmistik. bu konuda cok fazla ayrintiya girmeyecegim cunku liseliler icin, gayet cekici bir yana sahip. durumun vahametini size orneklemem gerekirse, bir gun kafenin kapisi onunde kalabaliga bakiyorum. ruzgarli bir sonbahar gunu, carpik yapilasmaya en buyuk ornek olan sirinevlerden. tam buna ornek bir olay gozumun onunde yasaniyor. apartmanlarin catisinin birinden, ruzgarin etkisi ile koca tahta bir palet dusuyor, nerden baksan 50 kilodan fazladir. ne oluyor lan derken. gum yoldan gecen bir elemanin kafasina. ben boyle olaylar da cok soguk kanli biri degilimdir. yardim edemeyecegimi bildigim icin, uzak durmak en azindan kargasayi artirmamak adina yapilmasi gereken bir sey diye dusunurum. tabi kafedeki tum knight oyunculari disari cikip durumu izliyor.

manzara soyle bir adam yerde can cekisiyor. ki sonradan hakkin rahmetine kavustugunu ogrendik. bu gencler espiri yapiyorlar. knight online da olen karakterleri geri canlandirmak icin bir tas var adini unuttum. tas yok mu beyler ekiekiekei adami kaldiralim diyorlar. gercek yasamda birisi can verirken onlerinde, adamlar hala sanaldan cikamamislar. ki her gun birisi olmez onunuzde. o asama da bu morfinin ne kadar guclu oldugunu anladim.

bu olay benim icin de donum noktasi oldu. knightan para kazanmanin yollarini dusunmeye basladim. kisa surede bulacaktim. oyun artik parali olmustu. aylik uyelik alamayan. oyuna girmek icin yarim saatten fazla ugrasmak zorunda kaliyordu. benim paypal uyeligim vardi. ve insanlar bana gelip abi bana uyelik al 2 katini vericem diyorlardi. herkes icin yapmam mumkun degildi cunku paypal bu ise limit koymustu.

oyunun yapimcilari ile iletisime gectim. ingilizcesi iyi olan bir arkadas yardimci oldu. amerikaya faks mail ne varsa cekiyorduk.cok surmedi cevap geldi. premium uyelik sistemi yapacagiz ilk sizle deneyecegiz dediler. iste paranin kapisi acilmisti onumde. bu isten haftada 2000 dolardan fazla yapiyordum. yarisi da cafe sahibine gidiyordu.

birsey daha dikkatimi cekmisti, oyunda gb (gold bar) dedikleri seyleri alip satiyordu bu veletler. birisi oyun icinde hile yapip oyun parasi uretiyordu. cok gecmedi o kisiye de ulastim. oyunu hem legal hem illegal yoldan satiyordum. gunluk ciro bazen 2 milyari bulmaktaydi. istanbulun, turkiyenin heryerinden insanlar premium uyelik yada gb almak icin geliyorlardi. hatta cogu cafe, toptan premium almak icin geliyordu. yasadigim en ilginc olaylardan birisi, oyundaki karakterini satmak isteyen birine aracilik etmek olmustu. adam karakterini verdi karsiliginda araba aldi.
amerikadakilerle iletisimde oldugumuz icin. ayni zamanda karakterleri hacklenenler de bize gelip abi nolur roll back yaptirin diye yalvariyordu. en ilginci ise trabzondan bir eleman belinde silah gelip. benim karakteri hackleyeni bulun size 10 milyar vericem. tek istedigim o kisiyi bulmak, diyordu. ve adamin amaci bulursa oldurmekti. bahsettigim kisi 45 yasindan yukari biriydi. sizlere saka gibi gelebilecek bu seyler maalesef gercekti. olaya bir de su acidan bakin, hayatinda huzuru ilk kez o ortamda bulmus. o ortam da ilk kez kendisi olabilmis birinin. bu sekilde davranmasi, cok da yadirganmamasi gereken birsey.

hack yoluyla oyunda paranin uretilmesi, ayni gercek hayattaki gibi enflasyonu gundeme getirdi. eskiden oyunda kurulan pazarda bir item i ( bicak helmet vs) almak icin 100 oyun parasi harcarken, artik ayni item 1 milyon lira olmustu. cunku para bizler tarafindan basiliyordu. turkiyede ki merkez bankasinin surekli para basmasi, alacaginiz urune odeyeceginiz tutari artirir. iste bu enflasyon denen sey oyunda da yasaniyordu. oyunun kismen dengesi bozulmustu. cunku bazi itemleri artik oyun parasi ile almak mumkun olmadigindan item satmak isteyenler bunu gercek paralarla yapiyorlardi ( bazen 200 bazen 1000 tl ) yani item ina gore.

neyse ben hayatimda hic sahip olmadigim paralara sahip olmaya baslamistim. bankaya gidince adam muamelesi goruyordum. ama oyuna mudahele edileceginin farkinda idim. bu is boyle devam edemezdi. sonradan anladim ki gercek anlamda zengin olma firsatini ayaklarimla tepmistim. burda ne hata yaptigimi soyleyecegim. bu isi bilmeyen pek anlamaz ama. bilenler anlar. yani oyuna mudahele edileceginii anladigim siralar yapmam gereken suydu. karakterlerde scroll olarak tuttugum tum parayi oyun parasina cevirse idim. ve 500 karakter acip bunu bolse idim. bunun icin de 500 hotmail hesabi acmak gerekiyordu. su an zengindim. cunku 1gb yi 30 kurusa satiyorduk. oyuna mudaheleden sonra bu miktar 30 tl ye cikti. her karakter 80 gb para tasiyabiliyordu. 500*80= 40000 gb yapar.40 bin ile 30 u carparsaniz. 1.200 yani ozamanin parasi ile 1 trilyon uzerinde para yapma sansim vardi teptim.
herneyse knight fasli burda biter. elde ettigim paranin, bir kismini bizimkilere yolladim. yolladigim para abim olacak is bilmezin pic etmesi ile sifirlandi(flash back yapacagiz bu konuya). patron benden borc istedi 10 bin dolar da ona borc verdim. artik taaa zamanindan beri hayalini kurdugum birseyin, alt yapisini yapmistim. yurt disina gidecektim.


chapter bilmem kac ama biraz geriye gidiyoruz.


istanbula gectigim donemde, uni yeni bitmisti. ve 1 yillik tecilli idim (vatan borcu) o 1 yil hizli gecti. bir kac donem bakaya kaldim. izmirden annem aradi ogul polisler seni sormakta ne diyek. hay amina koyayim. askerlik kim ben kim la. gotu ates sardi tabiki napayim diye dusunmeye basladim. ales miydi neydi yuksek lisans icin sinava girdim. neyse ales i hallettim. kultur universitesi de cok yakin yuruyerek gidebilecegim bir mesafe de. dedim haci tamam yuksek yapiyorum.

oldum olasi, akedemik ortamlar bana itici gelir. hele ki 3. dunya ulkesi olarak bilimde bir cok alanda geride kalmis bir ulkede, akedemisyenlerle (sozde diyeyim) konustugunda sanki hepsi mit de doktora yapmis, dunya bilimine yon verdigini dusunen tipler. oysa ulkeninde haline bakarsak, onlar sadece memurlar bildigimiz memur, icinde bilim atesi uretkenlik, ozgunluk olmayan. zamaninda inekleyerek o pozisyona gelmis, ve olene kadar da bilim insanlik adina hic bir sey veremeyecek tipler. hepsi oyledir demiyorum ama ezici cogunluk oyle maalesef. zaten oyle olmayan mutevazi kisiligi ile hemen one cikar kendini belli eder.

bilgisayar muhendisligi bolumune gittim. bu islere bakan yawsak mi yavsak, konusurken sanirsin ki bill gates. walla sansin hic yok denecek kadar az diyor bana. istersen git matemetik felan oku diyor. ulan universite parali, bende parayi vericem. derdin ne diye geciriyorum icimden. neyse bana bir tarih verdi mulakata gel dedi. gitmedim. madem sansim yok ne diye gideyim dedim. mulakat gununden iki sonra tel geldi. mulakata neden gelmediniz diye, ama konusan baskasi. dedim ki bu kisi ile konustum bana hic sansimin olmadigini soyledi. gelmeden bunu bilemezsin dedi. ok dedim yeni bir gun verdiler. gittim. benden baska 5 kisi daha var. hepsi de bilg. muh mezunu.
bolum baskani bizi odasina aldi. herkese bakti. benim dosyaya da bakti. sen dedi farkli bir kokenden geliyorsun ne diyorsun yapabilirmisin dedi. kir sacli babacan tavirli bir adam. inandim dedim bilmiyorum ama denerim. bizlere sorular sormaya basladi. ama konularin bilgisayar ile alakasi yok. sonra herkesi odadan cikarip tek tek almaya basladi. benim konusmama izin vermeden universiteyi 8 yilda bitirmissin ve bilg muh. le alakali hic bir bilgin yok dedi, burda basarili olacagini dusunuyormusun dedi. hayir dedim. amacin ne dedi, askerlikten biraz daha uzak durmak dedim. iyi dedi, ingilizce mulakati gecersen, senikabul ediyorum dedim. walla cikip bir konuyu anlaticaksin ama, gelecek hafta bir sinav var. sen onlarla sinava gir, gecersen gelirsin dedi. ciktim odadan yahu dedim. bu sinav ne dedim. elemanlarin hepsi sictigimizin resmi dediler.

dedim kardesler niye yav. dediler ki ingilizce cikip bir konu anlatsan sorun diil. ama bu sinav 4 asamali ve 8 saat suruyor.70 alamazsan kaldin diyorlar. oha niye boyle lan dedim. ingilizceden gecemeyen zengin piclere 1 yil daha ingilizce okutuyorlar dediler. yani is tamamen duygusalmis. biraz sevinmistim o da kursagimda kaldi. kafeye geri dondum. bir azeri eleman var o dota denilen oyunun hastasi abi hayirdir, moraller bozuk gibi dedi. ya olm bole bole dedim. abi hallederiz dedi. lan olm dedim nasil halledicez. abi senin yerine sinava girerim dedi. oha dedim nasil olacak o. abi dedi verirsin kimligi bana degistiririz fotolari. girerim dedi. kaybedecek neyim var deneyelim. abi dedi yanliz benim kafeye 350 tl borcum var bisiler yaparsin onun icin. dedim ok lan ben ustleniyorum
sinav gunu geldi bizim elemanin resmini aldim cikardim, benim kimlige yapistirdim. sonra sirin evlerde (ogrenci kimlik kartlariniz asker polis nufus cuzdanlariniz pvc teknolojisi ile kaplanir diyen) seyyar elemanlardan birine gittim verdim kapladi kimligi. verdim elemana gectim kafeye, yusuf yusuf bekliyorum. aradan 5 saat gecti gecmedi eleman geldi. ne oldu diye soracak gotum bile yok. abi dedi merak etme gectin. 95 aldim dedi. ayni zamanda tum sinifa da kopya vermis ibne. 2 senedir gecemeyen elemanlar bile ortalama yapmis.


haftada 2 gun okula gitmem lazim. okul sabah 8 den aksam 6 ya kadar 7 de kafe de is basi yapmam lazim. gece 12 ye kadar ordayim. iste size burda yapmamaniz gereken bir hatanin ornegini verecegim. bildiginiz gibi baslangic ta kafan estigi zaman gel diyen patron ben kafede daha cok zaman harcadikca bana o opsiyonu vermiyordu artik. madem dun geldin bu gun de gelebilirsin gibisinden. o yuzden bastan konustugunuz seylerin disina cikip, sakin gerekenden daha fazlasini vermeyin. cunku daha fazlasinin sonu yok. verdikce isterler, pisiriksan benim gibi istediklerinde verirsin.
haftanin 7 gunu dolu, okulda open gl anlatiyorlar. c# bilmem lazim okuz gibi calismaya calisiyorum ama olmuyor. kinayt abi diyenlerin 1 milyon lira icin 1 saat anani belleyenlerin icinden boyle bir akademik kariyer cikaramayacagimi anladim.
vatan borcunu bekliyor. ev sahibi kirasini, ben xanaximi. dedim ulan gidiyorum yeter. gebermeye geberecem bari, bari kendi denizimde bogulayim. tum hayatim baskalarinin istedikleri ugrunda ilerliyor. roting christ dinliyorum ozamanlar. ve hava alanindan kalkan inen ucaklara bakiyorum ic gecirerek.
chapter felsefik durus.
butun bu boktanliklar icinde, beni ayakta tutan gunluk yasamimda herkesten sakladigim bir yanim var. nietzsche amca sesleniyor gerilerden ‘oldurmeyen sey guclendirir’ acilarimin anlam bulan tek mekani, benden oncede bunlari yasamislarin bana miraas biraktiklari.
kafe seruvenim son bulurken, ben artik herkese kuskuyla bakan, hayati, kendi deneyimlerim cercevesinde sorgulayan, artik hayvsansal var olusumuza kizamayan biriyim. o siralar atakoy pandost ta (panik ataklilar yardimlasma dernegi) tanistigim bogazici psikoloji yi bitirmis bir kisi ile yasam ve anlami uzerine derin tartismalardayim. yanlis hatirlamiyorsam 100 den fazla mail yolladim. durun birini burda paylayasayim sizlerle. biraz zaman alir ibneler. sabirli olun.


mail 1
hayatın butun degerlerını yenıden anlamlandırmak ısteyen ve anlamlandırdıgı anda anlamsızlıklarla karsılasan insan enınde sonunda bunalıma girer ..sürü insanının yenıden anlamlandırma yetenegı yoktur ve ben bu anlamda ozelım galıba.


her ne olursa olsun ne kadar akilli olursan ol. yasamin sana dedigi yegane gercek su; parasiz adam gereksiz adamdir. ya parayi elde edecek seyler ureteceksin. ya da sistem senin anani hic acimaz beller. cebinde ki kadar adamsin. satin aldigin kadar bireysin. bu surecten sonra bende dedim ki gidiyorum lan. yine kaciyorum. o siralar prison break i izliyordum. hapisaneden kacan elemanlar t-bag reyis vs. ulan dunya da dunyaya geldim baska yerleri de gormek istiyorum ama benden oncekilerin, var etmis oldugu kurallar var. haci dur yerler yas nereye gidiyosun sen oyle vize nedir bilir misin?

vize bizim gibi 3. dunya ulkelerindeki bireylerin sorunu. sistemini oturtmus her ulke, yegen kusura bakma ulkemi turist olarak bile gormek istiyorsan, bana gostermen gerekenler var. ulan uzaydan bakinca dunya koca bir yuvarlak devletlerin sinirlarini da goremiyorsun. torstop bisi, hepimiz insaniz, ben senin gordugun yerleri gormek icin neden bedel odemeliyim? yok yegen bak siz geri kalmissiniz bir dilim ekmek icin birbirinizi kesiyorsunuz ben kapilari acarsam benim burda ki mutlu kitleyi de sikersin ki ben bunu hic istemiyorum. 3. dunya ulkesinden cikmadan aslinda yasam denen seyin, bizim ulkemizde var olmadigini bilmiyordum.
anladim ki hapisanedeyim. hemde hapisanemde bir suru t-bag var. zor duruma dusene gel cebimi tut diyorlar. universite bir yandan yazilar yolluyor. yavrum derslere katilmiyorsun bak atariz seni diyorlar. askeriye polis yolluyor cafeye, yegen bak vatan borcu odemen lazim diye. hersey ust uste geliyor. ulan zaten adam gibi yasayamiyorum bir siktirin gidin diyemiyorum. o siralar hasdal askeri merkezinden yazi geldi yegen 3 donem bakaya kalmissin bir gel konusak diye. el mahkum gidecegiz.
gittim. kapida beklettiler, 4 saat sonra iceri girdim. icerde bir astek ve astsubay var. astsubay buyur otur dedi. neden 3 donem bakaya kaldigimin mazeretini sunacagim. astek kardes de benden genc. astsubay oturuyor astek ayakta. birden astek kalk lan ayaga dedi. kalktim. savunma vereceksin burasi mahkeme lan dedi. astsubay biyik altindan guluyor. durum duzmece yani oyle bir action a gerek yok. astek sordu lan niye 3 kere bakaya kaldin. ben saymaya basladim. uni ye basladim da onlar evraklari gec yolladi bende islemleri cok iyi bilmiyordum vs. astsubayda yaziyor ifademi. hani gotu toparlasam sorsam kardesler nietzsche kimdir bilirmisiniz diye aklimdan geciyor ama. tabi cok dassak isteyen bir durum oldugu icin susuyorum. hem tutanaga gecerler mecerler. susmak mazlumu oynamak en iyisi. ben uniformasizdim, onlarin uniformalari vardi. ben kurallara karsi gelendim onlar sistemin parcalari idi.
astek kardese kin besleyemedim. bitirmek zorunda oldugu 12 aya renk katmasa eger o zamani nasil gecer orda. ne olacak dedim? savunman askeri mahkemeye gidecek onlar karar vericekler dediler.

zaman daraliyordu anladim. askeri mahkeme bana yawrum sende yapmayiver demeyecekti. hapisaneden kacmakta olan bir mahkum gibi tuneli kazmayi hizlandirmam butun riskleri goze almam lazimdi. izmirden ciktigimda ya ayakta olurum ya da diz cokerek demistim. aradan gecen 4 yil sonra yine ayni karari vermek zorundaydim. sokakta bile yururken zorlanan ben, cok daha zorlu bir karar aliyordum. gidecektim. cogunuzun anlamadigini biliyorum ama. tr de kalip standart bir yasama sahip olup memur olmak oysa ne cazipti. oysa bende sikindirik bir koltuk takiminda kizimi kucagima alip tv seyretmek istiyordum. ama kacmak lazim di ve duygusalliga yer yoktu bunda. her an nobette ve tetikte olmak lazimdi. oysa biri cikip deseki kollarini ve bacaklarini kesecegiz sen daha bunlari hissetmeyeceksin. ama askere gitmek zorundasin. 4 yil yapin derdim 4 yil benden olsun size. ama bu hayatin oyle sihirli deynekleri yok.
besiktasa gidiyorum. bir egitim acentasina, gotum yusuf, yusuf. bakirkoyde olabilir metro degisitiriyorduk. yine bir panik atak oyle boyle degil. terliyorum. nefesimi kicimdan aliyorum. ve kendime ulan kendi ulkende bile ayakta duramiyorsun. 17 bin km otede ne bok yiyeceksin. kim sana sahip cikacak diyorum. o an aklima istanbulda yasadigim bir anim geldi. belimde sorun vardi. cok pis agriyordu. switch lerde sorun olmustu. yere egildim bir daha dogrulamadim. koluma girdiler. beni eve tasidilar. belimi hissetmiyordum. hissettigim tek sey agriydi. beni eve getirip yataga uzattilar. kafecinin caycisina ben daha zor kalkarim dolapta skoll lar var getir onlari bana dedim. cocuk vanli idi (asi vanli derdi kendine) biralari yanima birakti herkes kafeye dondu.

kimildayamiyorum yatakta. biralari aldim. her biri bir litrelik. nefes almadan iciyorum. aci ve alkolun etkisi ile uyusmustum. gozlerimi actigimda. belimdeki agri hala orda idi. ve isemem lazimdi. tam 2 metre otemde telefon var ulasmaya calistim. ama beceremedim. sonra anladim ki ulassam o tele kimi arayacaktim lan. arayacak kimse yoktu. en zoru buydu, kimi arayacaktim? amcamin oglunu mu patronu mu kafede cay satan asi vanliyi mi? iste gencler yalnizlik budur. gozumden gelen yaslar minderin amina bile koymustu. son bir gayretle yorgani torstop ettim ve icine isemeye basladim. koca istanbulda sirinevlerde, bir odada yorgana isiyordum.

yorgani savurdum kenara, tavana bakarak aglamaya devam ettim. uyumustum yine, ve beni uyandiran tel sesi idi. kardesim nasilsin diyen patron. abi iyi degilim dedim. ne kadar surer kalkman dedi abi heralde 1 ay dedim. gecmis olsun dedi kapadi. benle konustuktan sonra ilan vermis, teknik eleman aramak icin. yerdeki yorgani elimle alamadigim icin, bir cubuk yardimiyla dislerimin arasina aldim ve banyoya attim. elim belimde, buz dolabina ulasip bir seyler yedim. yalnizim diyenlere sesleniyorum burdan, yalnizlik oyle sizin melankoli yasayacaginiz kadar merhametli bir platform degil.
en zoru sicmakti. heleki alaturka bir tuvaletiniz varsa, sicmayi ayakta halletmeniz gerekir. o yuzden banyoya gidiyordum. yikanirken sicma islemini yapiyordum. bir asi vanli abey skoll aldim sana diye gelip ziyaret ediyordu.

asi vanli her bira getirisinde bana haberler tasiyordu. abey, senin yerine bir eleman aldi patron diyordu. eleman senden cok daha iyiymis, konusup guluyorlar diyordu. onca emek yine bok olmustu. bu sefer yuruyemiyordum bile. neresinden tutsan elinde kalacak, boktan bir son. bir gece boyle herseye var olusundan tut var edenine kadar kufurler ederek sizarken. sabaha uyandigimda, belimi tutarak yuruyebilecek kivama gelmistim. amacim ulan burda ruhumu sattim size 1 haftada beni sildiniz mi demekti.

kicimi tuta tuta yurudum. kafeye geldim. yine sorunlari vardi. makinalarin hic biri birbirini gormuyordu. tum sistemi resetliyorlar, ama degisen bir sey olmuyordu. ama bu sefer erken davranmadim. abi yeni isci almissin dedim. he eleman dedi. sifrelere ihtiyaci var dedi, ok dedim yazdim hepsini. sesimi cikarmadim asi vanli bir cay getir lan dedim. tamam abey dedi. asi vanli deyip gecmeyin ha az kiz dusurmedi ibne.
ben siritarak izlerken aslinda sorunun, ne oldugunu bildigimi biliyorlardi. cayimi ictim, etrafi izledim. abi nasil oldun diyenleri cevapladim. ama kara murat olmaya hic niyetim yoktu. olmadim da…


chapter ‘var olus sancisi’

bunalım
bunalım dedi “bunalım insanın yaşamda duraklayıp nefes aldığı bir süreçtir” ve devam etti yürümeye. eğer çocukluğumu, sevmediğim bu yerler şekillendirdiyse, ben burada doğurmaya mecburum. sakallarını sıvazlarken koca dağa doğru bir adım daha atmış oldu. dağa dik, dik bakarak “ölüm mutlak noktaysa bizim ona ne yolla vardığımızın ne önemi var” diye düşündü.

bunalım standart çizgiden uzak düşmektir ve bunun bedelini acıyla ödemektir. “o zaman insanlaşma sürecinde doğanın hayvana biçtiği role bunalımlarımızla isyan ediyoruz” dedi. çektiğimiz acılar bizi standart‘a zorluyor, çoğumuz acıdan korkup doğanın bize biçtiği çiftleş ve türünü devam ettir olgusuna dört kolla sarılıyoruz. sonsuzluk içinde 60 yılın ne gibi bir önemi olabilir ki. bunca telaş ve koşuşturma bunun için mi? yaşam bu denli basit kalıplar üzerine oturmasaydı, varlığının devamlılığını nasıl sağlayabilirdi ki? beklide baki olan yaşamın sonsuzluğudur. bizler bu varoluş içinde birer piyonuz. insandan böceğe bir çok şekilleriyle koca tanrımız yaşam, bir şekilde var olmayı başarıyor. ince narin kırılgan bedenlerimizle her şeyden korkarak, yaşamaya yaşamı devam ettirmeye çalışıyoruz. korkuyoruz ki devam ettirebiliyoruz, yada tam terside söylenebilir.

zor olanı başarıyoruz. ama bir piyon olarak. oysa asıl hizmet ettiğimiz olgu belli. ve bana kalırsa insan yanımız bunları bilmeye doğru koca bir tunel açıyor. ve insan olmanın rahatlığını yaşamak için 60 yılda boğulacağımız bu denizden kafamızı kaldırmamız gerek. nefes almamız gerek.

kafede cayimi ictim. bir kac kisi koluma girdi ve kaldirdi beni. amerikan filmlerinde ki bilmis tavirla, ust kattaki switch e giden kabloyu kontrol edin dedim. cunku kodugumun sistemi orda birlesip ordan bir kablo ile asagidaki server makinasina geliyordu. gotumumu tuta tuta yol alirken, arkamda bir askeri us havaya ucuyordu sanki. ve ben ,magrur bir sekilde atesler ve bombalar icinden usulca yuruyordum. metroda panik yasayan gence geri isinlandik. butun bunlari yasamistim. ulan zaten yalnizdim. avustralya da da yalniz olsam ne yazardi. neyse iki xanax atinca zaten. ne yazar lan ne yazar dedim.
egitim acentalari kurt, biri gelse de duduklesek diyorlar. ben hemen susun lan kagit verin imzalayayim dedim. adamlar emek harcamadan para kazanmanin telasi icinde noluyor lan daha sana yalan soylemedik dediler. lan bana soylenen her yalan soylenmis, cennet mi vaad edeceksiniz diye bakarken. adamlar walla cennet vaad ettiler. soyle dusunmek lazim. hapisten kacmak isteyenin ilk onceligi o duvarlardan kurtulmaktir. gerisini pek hesaplamaz. hele bir atlayayim dersin. gerisi gelir.


chapter kacmak
evet bir kacaksin artik, ardindan itlerle gelen, gorevliler var. kalbin zaten gotunde atiyordu, ulan niye kaciyorum sucum ne? neden sevdiklerimi arkamda birakmak zorundayim. ulan beni terk edenleri bile birakmak arkada birakmak zor lan. kimseye de bir yanlisim olmadi. neden kaciyorum lan. neden bu kadar kenara itildim. lan ben sevgilimi alip bir bank ta bile oturamadim. sorununuz ne benle. neden bunlari odemek zorundayim. oysa yardima ihtiyacim var lan. sadece normal biri olabilmek icin yardiminiza ihtiyacim var.

oncelikli olan xanax ti. yabanci bir ulkede xanax olmadigini dusunmek bile, kabustu. bohcami hazirliyordum. yazdigim yazilar, eski resimler. hatirasi olan bir yemek fisi bile yanimdaydi. atmam gereken ama anlami olan kiyafetler. herseyi bir bavula sigdirmak gerekiyordu. cunku kurallar 20 kilo diyordu. herseyi bir mavi bavula sigdirdim. bir de sirt cantam vardi. izledigim ucaklara binebilecekmiydim acaba.

vizeyi almistim. (flash back yapicaz buraya da) okulun parasini odeyip tum gotu ortaya koymustum. ama pasaport kontrolunden gecebilecekmiydim. icim icimi yemekteydi. yegen kusura bakma deseler boku yiyecektim. icimden lan jack london un (demir yolu serserileri) ne sansliymis diye dusunuyordum. sabah uyandim. herseyi bir daha kontrol ettim. sirinevler merkeze dogru kaldirimda bavulu ceke ceke yurumeye basladim. bilirsiniz bavulun tekerlekleri, nasil ses cikarir kaldirimda. bacaklarimi hissetmeyerek urkek urkek yuruyordum. meydana dogru.
metroya bindim. beni havaalaninda karsilayacak bir iki arkadas vardi gelmediler. canlari sagolsun. check in yaptirdim. ucaga daha 2 saat var pasaport kontrolunden gecmem lazim en onemlisi de bu zaten. it gibi acim. piza aldim cok pahali idi, yiyeyemedim bile. gotte yusuf var ken, pizzayi dusunemiyor insan. bavul gitmisti sira bende idi. kalktim ayaga pasaport kontrolune yurudum. sirada bekledim biraz, memur eline aldi pasaportu senin ki olmaz dedi. ben sikislerden sikis begenmek uzere iken git dedi pul alman lazim. gittim pul aldim.

yine ayni siraya girdim. sira yine bana geldi. memur bana bakti. elindeki pasaporta bakti. pc ye bisiler yazdi. enter a basti. yine bana bakti. eline muhru aldi basti, hayirli yolculuklar dedi. tr sinirlari icinde bir baska sinira ayak basmis gibiydim. 1 dakika kendime gelemedim. sonra anonslarla beraber, ucagin korugun kapisina geldim. once anami aradim. sonra psikolog arkadasimi. ucaga binmeden once beni bir supriz bekliyordu. cafede benle kulluk temizleyen sonradan thy de ise girmis olan arkadasim. ucagin korugundeydi, abi helallesmeden nere gidiyosun oyle dedi. ki o koruge herkesi almiyorlar. sarildik. hostesler yeri tarif ediyordu. gecerken dikkatimi cekti bussiness class ta mithat bereket vardi ( 5n1k yi sunuyordu galiba.) hayvan kadar buyuk bir ucakti. motorlar calisti. ben pencereye kafami yasladim (3mg xanax esliginde) koca ucagin kanatlarinin titreyisini izledim. ucak ufak tuy bulutlari altinda, once sirinevleri sonra koca istanbulu arkasinda birakiyordu. ve beni kacisimdan sonrasini dusunmedigim, bir baska yasam bekliyordu.

bilinmeze olan yolculuk baslamisti. asagida istanbul, kiminin anasini belliyor, kimine de olmadik firsatlari veriyordu. bir daha canli gorememe ihtimali dahilinde, bakabilecegim kadar baktim. doya doya yasayamadigim istanbul mavisiyle, grisiyle, kargasasi ile geride kaliyordu. sultan ahmet e bile toplasan 4 yada 5 kere gidebilmistim. 1 kere de cicek pasajinda bira icebilmistim. hedef dubai idi.
20 kusur saat surecek bir ucak yolculugu vardi onumde. bunu dusunmek bile kendi basina bir kabustu. yanimda bir adam oturuyordu. konusmak istemese ben agzimi 20 saat acmazdim ama. hikayesini anlatmaya basladi. 15 yil once tr ye azarbeycan dan gelmis bir is adami. singapur a anlasma yapmaya gidiyordu. aksanindan turkceyi sonradan ogrendigi belliydi. basardiklarini anlatmaya basladi. nasil da fakirdi onceleri, simdi ise nasil da zengindi. ramazan ayi idi, elaman oruclu idi. 90 kilometre olayini hatirlattim. bunun onun icin mazeret olmadigini seve seve tutacagini soyluyordu. beni cok sevdigini soylemeye basladi. oysa zorunlu kalmadikca cevap bile vermiyordum. iliskimiz, yemek servisinde benim sarap siparis etmeme kadar surdu. sonra rica etti koltuk degistirdi. ucak cok dolu sayilmazdi zaten. ben boncuk boncuk terliyordum. orda o metal kutu icinde kalmak zorunda olmak gayet zorlu bir ugrasti benim icin.

dugmeye bastim alimli hostes kizlarimizdan biri geldi. ingilizcem sifir sayilirdi ama wine ( sarap) dedim. guldu gitti bir kadeh daha getirdi. ama kadehler sik kadar. benim terledigimi ve kaygili oldugumu gorunce, konusmaya basladi ama ben bir sik anlamadim. panic disorder (panik bozukluk) dedim. ok dedi gitti, ve sise ile geldi. 3mg xanax ardindan bir sise sarap uyuttu. uyandigimda kemerimi baglamaya calisiyordu kiz. dubai ye iniyorduk. 4.5 saatten fazla yol almistik. pencereden dubai yi izlemeye basladim. col ortasinda ki cennet. dubai de 45 dakika kalacaktik.
dubai hava alaninda kalmak bile araplara dair yeterli bilgiye sahip olmaya yetiyor. ama bunu burda anlatmayacagim. ic sarabi sik arabi diyerek devam edeyim. ucak geri havalandi. hostes ablamiz bir sise daha getirdi. sss caktirma deyip verdi. singapur a surecek 14 saatlik bir yolculuk basladi.

singapur a ucarken, asagida kalan bulutlar da simsekler cakiyordu. aklima fight club tan bir sahne geldi. ucak duserken oksijen maskeleri onunuze duser. maskeye yapisir, nefes almaya calisirsiniz. daha derin daha derin. cunku got korkusu sizi esir alir. bu da size kisa bir mutluluk verir. belkide olmenize yardimci olur. zaten panik atakta bole birsey, gereginden fazla oksijen alman siker bunyeni. oysa beynin yetmiyor daha fazla asil der sana. panik atakli ben olsam da o ucak dusse sallamayacak tek kisi bendim. xanax ve sarap bunyede, azrail gelse buyur bir kadeh de sen alirmisin kardes diyecek duzeyde idi.


singapur hava alanindayim. dunyanin en buyuk hava alanlarindan biri. 2 saat beklemek zorundayim. herkesin elinde bavullar. hayatta bir kez daha karsilasma olasiligimin cok dusuk oldugu insanlar etrafimda. aklima sehirler arasi yaptigim yolculuklar geliyor. aslinda ne essiz bir ortam bu duraklar, hayatinda bir daha gormeyecek olduklarinin, bir tesaduf sonucu, seninle ayni ortamda bulunmasi. herkeste bir telas, biraz cosku ve bir yetisememislik duygusu hakim. hersey ayni ama caylar sirketten anonsu eksik sadece. herkeste bir yol yorgunlugu, herkeste bir uyusukluk. calisanlar haric herkes gidici. tr de olmadigimi hatirlatan tek sey yemek kokulari ve kara kas kara gozun artik insan yuzlerinde cogunlugu olusturmamasi.
pasaport kontrolundeyiz, polis pasaportuma bakiyor. bisiler diyor, gulerek. anladigim tek sey galatasaray, iyi bir sey dedigini dusunerek ben de siritiyorum. ucak havalaniyor, meger singapur ne guzel yermis, ucak havalandiktan sonra anliyorum. bu sefer o hostes abla yok. ama key word u biliyorum. (panic disorder and wine) nedendir bilmiyorum. ise yariyor bu kelimeler. demekki benden oncekiler benim onumu acmislar.

ucak avustralyaya vardigin da omzunda salya sumuk uyudugum, amca eh yeter artik bari simdi uyan der gibi beni sarsiyor.
chapter avustralya.

cantada bir suru xanax var ve belli bir miktarin uzerinde avustralyaya sokmak yasak. singapurda elimize tutusturulan kagitta da ne goturuyosan yazmak zorundasin. zaten ingilizce az, bende bisi yok diye yazdim doldurdum. ama avustralya da hava alanina varinca bir sey dikkatimi cekti. eli eldivenli polisler cantanizda ki donunuza kadar bakiyorlar. ucaktan cikanlar ikiye ayrilmakta, bir kismi direk x ray den gecip gidiyor digerleri, donuna kadar aranmakta. iste boku yedigimin resmi dedim. cunku genelde 3. dunya ulkesinden gelenler, cok siki aramaya tabi tutulmakta. ne kadar 3. dunya ulkesinden adam varsa gotune kadar araniyordu. o ara bir polis yanima geldi. bisiler sordu anlamadim. elimdeki evraklari verdim. pasaportu aldi gitti. bekliyorum. baska bir polis daha geldi neyi bekliyorsun gir siraya haci diyordu galiba. pasaport u aldilar demeye calistim. neyse pasaportu alan polis geldi. gec surdan dedi. cantada 7 kutu xanax 2 adet 70 lik raki, 2 karton marlboro sigara ile direk kontrole girmeden gectim.
kayit oldugum okuldan beni karsilamaya gelecek olan biri bekliyordu.(100 dolar odemistim bunun icin) bekleyen kisi beni homestay e ( kalacagim aile yanina) goturecekti. hava alaninin garajina indik. bagaja attim bavullari, arabaya binmeye calisirken, surucu koltuguna oturmak icin hamle yapmistim. fark ettim ki, direksiyon sagda. aksam 8 gibiydi. sokakta kimseler yoktu. apartman kavrami yoktu. tum evler mustakil, ve her yer yemyesildi. bu kadar mi agac olurdu bir ulkede. aklima sirinevlerdeyken, deprem olursa binalardan kacacak bosluk bulmanin bile mucize oldugu geldi.
20 dk sonra koca bahceli bir eve geldik. bahcede cadir bile vardi. kim yasiyor lan bu cadir da diye sordum kendime. cunku orda kalacaksin derlerse eger kalacaktim. eve bavulu tasidim. yaslari 60 kusur olan asya kokenli bir kadin ile kocasi (avustralyali) karsiladi beni. kisa bir tanistirma faslindan sonra, okul dan gelen eleman gitti. bana odami gosterdiler. aynanin karsisina oturdum. iste sonunda kacmistim. basarmistim. cennetteydim. tr de sabahti, avustralya da ise aksam. uykum yoktu ama, uyumayip dusunecek sabrim da yoktu. elemanlarla ayak ustu az sohbet etmeye calistim. yes demekten baska carenizin olmadigi bir durum yabanci bir dili dinlemek.
uzun suredir pc kullaniyor oldugumdan dolayi, yuzunu acmadigim gunlugu acip su satirlari karaladim.


çok alkol aldım çok içtim kafam kıyak denilen tavdayım. bir çok şey önemsiz gelmekte, demekki alkoliklerin tek derdi de bu.
içimin derinliklerine doğru salladığım, alkolden dolayı daha az önemsediğim bir sorunlar yumağım var. kimin yokki. herkes birşey le mücadele etmiyor mu yahu. yensek yada yenilsek çok mu önemli. kimisinin tek derdi yenmek. hani şu sokağa çıkınca dertsiz insanla karşılaşmak mümkün mü? neden meşgulüz bunca yaşamsal sıradanlıklarla, bunlar bize neyi unutturuyor. bu koduğumun yaşamında neden bana bu türden bir unutturan yok. her sabah kıçımda bu acıyla neden uyanıyorum.
kacmak sonu gelmeyen, bir surecti. serce telassizsa olmustur. hapisten kacmak huzuru getirmemisti. bazen dusunuyorum kacmayi biraksam belki de biraz olsun huzur bulacaktim. sirada anami felan arayip aslinda ne kadar mutluyum demekti. yabancisi oldugum kus sesleri vardi disarda, yabancisi oldugum dugmeler. ama anladigim, insan herseyden kacarken kendinden kacamiyormus. cehennemin dibine gitsende ensende nefes alan sensin. zaten o siralar anliyordum kactigim sey aslinda kendimdim.
en zoruymus insanin kendisine yuzunu donmesi, en buyuk hapishane kendimizi hapsettigimiz kendimizmis.


chapter her gun kabusa uyanmak.


uyandiginiz da ulan hay amina koyayim kabusmus dediginiz durumlariniz var. kolay ve kabullenebilir bir durum. ya uyandiginizda kabusa kaldiginiz yerden devam ederseniz, iste bu cok yenilir yutulur bir durum degildir. ayni 14 yil once o sinemada bu eller bana mi ait dedigim gibi, artik aynaya bakmaya cekinir olmustum. sabah uyandiginiz da way amina koim yine olmemisim demek zor. pm den orospu cocugu neden intihar etmiyorsun diyenlere adam gibi bir cevabim olacak.


icerde volkanlar patlarken, gunluk yasamda siradan birisi gibi olabilmek istemenin arzusu cok agir gelsede, iki cumle kuracak kadar bile dingin olamamanin verdigi huzursuzluk. yine icinizde ki volkani besler. boyle bir kossam, araba surebilsem, bir kizin elini tutsam, ayda az bir para kazansam. nefes alirken bedel odemesem derken. avustralyada ki ilk gunumde ayna karsinda agliyordum. ama intikami alinmasi gereken cok sey vardi dayanmak lazimdi. guzel gunlerin gelecegi kandirmacasina olan inancimi coktan geride birakmistim.


cebimde sinirli bir para vardi. ve haftada 200 dolar kaldigim eve odemek durumunda idim. olmayan bir dil ile, is aramak aslinda samanlikta igne aramaktan farksizdi. cennetin icinde ayri bir cehennemdeydim yine. haftada 5 gun okula gidecektim. is bulacaktim. ve geri donus secenegi olmayan bir durum icindeydim.


istanbuldayken, annemi babami cok ozlemezdim. gurbet dedikleri sey neymis bende ogreniyordum hemde en acilisini. olseler cenazelerine bile gidemeyecektim. en cok koyani oglum sen iyi ol bizi bosver lafi idi. ellerinden gelse, beni paraya bogarlardi. ama kendi karnini zor doyuran her anadolu anasi babasi gibi, sen iyi ol bizi bosver, allah ayagina tas degdirmesin diyorlardi. oysa orospu cocugu deseler ne sikime gittin oralara, bize hic bir yardimin yok deseler hersey daha katlanilir olurdu. ne zaman yuzumu cevirsem onlara, kendimi unutuyordum. oysa anam babam olmasa atardim kendimi bir cukura hersey biterdi lan. aha orda biterdi. kim sonsuza kadar yasadiki.


geri donusu olmayan baska bir platformda idim. farkli olan birsey vardi, etrafimda ki herkes mutlu idi. bakip halime sukredecegim tinerci cocuklar bile yoktu. aborjinleri kesfedene kadar, hersey biraz yaban geliyordu. parklardaki tuvaletler de bile tuavlet kagidi olmasi. her parkta bedava elektirikli mangal olmasi, tanimadigin bir kisinin bile selam bu gun nasilsin demesi. otobuse binince tepeden tirnaga dovmeli, sakallari gobegine varmis envayi cesit kupeyi kulaginda bulunduran soforun bu gun nasilsiniz demesi bana biraz garip geliyordu.


sans eseri, bir gun bir parkta icerken, aborjin bir kardesle tanistim. o benden de bugulu bakiyor durum o denli yani. konusmaya basladik, ama adam da oyle bir aksan varki anlamak icin ingilizce de yetmez. bi de elemandaki kafa bir dunya oldugu icin onu son kelimesine kadar anliyorum saniyor. dedim abi once su kadehleri bir tokusturalim ama ben seni anlamiyorum walla. walla sikimde diil benim konusmam lazim dedi. baya bir gulduk.


neyse usul usul konusmaya basladik. neden alkoligim biliyormusun dedi. walla cok sikimde degil bende sendenim dedim. dur anlatayim dedi. sonradan da okuyarak ogrendigim kadari ile, 1900 lerin basinda ailesinden zorla koparilan, ve medenilestirilmeye calisilan bir neslin son kirintilarindan di. okudugum kadari ile 1900 lerden 1970 lere kadar adayi isgal eden ingilizler her aborjin cocugu ailesinden alip adam etmeye calismislardi. hatta sene 2008 yada 2009 du sanirim ozamanin au basbakani bunlari icin sorry day ( ozur gunu yapti) yani ailesinden koparilan her aborjin, benim gibi alkolikti. aramizda ki tek fark onlarin sarap parasini devlet oduyordu. bana dondu tazmanya da hic aborjin yok niye biliyomusun dedi. bilmiyorum dedim. hepsini oldurduler dedi. turkler bizim dostumuzdur dedi. cunku gallipoli de ( gelibolu ) bunlarin anasini siktiniz dedi. hay amina koyayim, koca agaclarin altinda, bir dunya kafa ile neler konusuyorduk.


elde hala pc olmadigi icin o gece gunluge yine birseyler karaladim.


beyaz


en temizimizdir. cunku en ispiyoncumuzdur. cunku en bencilimizdir. icine girmeye calisani desifre eder. insanin beyaza imrenmesinin altinda, kendi bencilligi yatar. kendisi disindakini benimsememek beyaza ozleme donusur. cunku bunu dogada en iyi beyaz becerir. beyaza imrenen ispiyonculugumuz ve bencilligimizdir. iyi olmaya calisirken beyaza meyil eden. kotuyu secerken siyah der. cunku siyah iyi saklar. geceler de siyahtir. herseyi orten siyah, beyaz olmaya calisan bizlerin pisliklerini ortmek icin var.


gunduzumuz ve gecemiz bu yuzden farklidir. gunduz rutinin hizmetindeki insan gece kurtadam olabilir. gunduz beyazi oynayan, gece siyahin koruyuculuguna teslim olur.


oysa aborjin kardesim, sehirler arasi terminallerde karsilastigimiz gibi, bir daha gorusme olasiligimin olmayacagi, park sandigimiz yerin aslinda otobus terminalinden farkli olmadigini anlamayacak kadar sig oldugumuzun. aslinda yanindan gecen her insanin bile sana ilk ve son goruntuyu sundugunu es gececegin nankor yasamin birer kolesiydi. atom bombasi yapsan yuregini patlatsan, aslinda doldurman gereken boslugunun otesinde bir anlam ifade edemeyecegin bir yasam sana kollarini acmakta…


neyse ayna karsisinda ki tezege geri donelim. uyumak disinda cozumu olmayan, uyandiginda ise yok lan su an ruyadayim diyen kardese geri donelim. aynaya bakarken, kendimi gormek katlanilmasi en zor seylerden biriydi. oysa filmlerdeki gibi olmaliydi. becermistim kacmistim. ulan niye aynada hala ben vardim. iki yol vardi onumde, ya beni kabullenmek. yada oldurmek. oldurme luksum, benim disindakilerinden dolayi elimden alindigi icin. elimde var olani kabullenmek ogrenmem gereken seydi. iste asil hikaye burda basliyordu…


chapter turk turku gurbette siker


bu sozu hepiniz bilirsiniz ama cok aziniz tatmistir. benim icin yeni bir donem baslamisti, ve hesaba hic bir seyi katmamistim. katsam da evdeki carsidakine uymuyordu zaten. cepte ki parayi bitirmeden is bulmak lazimdi. is bulmak zor istir bilirsiniz. ama dilini bilmediginiz bir ulkede is bulmaya calismak, zor denilen seylerin sinirlarini zorlamaktan geciyordu. abi her isi yaparim diyebilecek kadar bir luksunuz olmaz. butun bu kosullar sizi turklerin kucagina iter.


turklerin kucaginda oturmaniz gereken ve icine almaniz gereken koca bir yarrak bekler sizi. aglarini oren orumcekler gibi sizi beklerler, cunku o sikisin gonullu gotverenleri olarak, onlara kaninizi emmelerine izin verirsiniz. en siktir boktan ise saatine en az 20 dolar verilen bir ulkede saati 8 dolara kopek muamelesi yapilarak calismaya ok demek zorundasinizdir. abi neden 8 dolar deyince, isine gelmiyorsa calisma kardes lafini isitmeniz kacinilmazdir. zaten oyle bir got kimsede olmadigi icin herkes tamam abi der.


1. dunya ulkesinde 3. dunya ulkesinin kurallari hala gecerlidir. tezek kardesiniz okula baslamistir. her dunya dan insan var. herkes hafta sonu hangi eglenceye gitsek, avustralyanin neresini kesfetsek derken, haftasonu kac para kazanirim hesabi icinde bogulup durursun.


aradan 3 ay gecmesine ragmen saati 8 dolara calisabilecegim bir is bile bulabilmis degilim. para suyunu cekmekte. alkol buyuk bir luks, ogle yemeginde en ucuz sey olan patates kizartmasi mayonezle mideye inmekte ( 4 dolar). diger turk ogrencilerle tanismis durumdayim. cogu zengin pici, bu gece hangi club a gitsek diye hesap yapan tipler.


okulda job club (is bulma klubu) var ama ingilizcemden dolayi, tuvalet temizlemek bile imkansiz. para bitmek uzere, eve yuruyerek gidiyorum. intihar dusuncesi baya agir basmakta. yilbasi zamani herkes tatilde. bir restoranin onune geliyorum. bulasikci araniyor yaziyor. iceri giriyorum, ilan icin geldigimi soyluyorum. cv istiyorlar. heryere cv vermekten elde cv kalmamis. sinirleniyorum biraz, ulan bulasik yikamak icin ne cv si demeye calisiyorum. restoranin sahibi olan kadin geliyor. ne oluyor burda gibisinden bize bakiyor. ise ihtiyacim var diyorum. tamam diyor gel ofise gecelim. deneyimin var mi diyor. neden cv in yok vs. bitti diyorum. tamam pazartesi gel basla diyor.


pazartesi aksam 4 te is basi yapiyorum. bi tane asyali eleman var, 1 hafta sonra ayrilacak. bana yapmam gerekenleri ogretiyor. en onemli sey hizli olmalisin diyor. olabildigince hizli. tabaklar nereye konulacak, kasiklar nerde duracak, mutfak nasil temizlenecek anlatiyor. mutfak acayip telasli siparisler hava da ucusuyor. ascilar tava lazim, kepce lazim diye bagiriyor. nefes almadan bulasik yikiyoruz. yika yerine koy onlar kullansinlar sen yine yika yine yerine koy. camdan bakiyorum icerde mutlu bir kalabalik ellerinde kadehler, guzel kiyafetler. ben onlarin mutlulugunun bir parcasi olarak, pisliklerini temizliyorum.


artik cok hizliyim. ascilar bile sasiyor hizima. ayakta dikilmis bulasik bekliyorum. patron olan kadin iceri giriyor. ben burda kimsenin bir sey yapmadan ayakta durmasini istemiyorum diyor. asci duvarlari ve kapilari sil lan diyor bana . hizli ve durust olmanin bedelini yine oduyorum. oysa agirdan alsana sik kafali. amac is yapiyor gorunmek degil mi? ozaman anliyorum, cok fazla durust olmaya gerek yok. zaten asci gelip kusura bakma, sen isini iyi yapiyorsun ama bu orospu boyle diyor.


gunde 4 saatte ustumden tren gecse de, haftada 350 dolar kazaniyorum. 200 u kiraya gidiyor. 150 sini bozdur bozdur harca. eve gelir gelmez dus alip zibarip, ertesi gun okula kalkiyorum. o siralar tr ye donmekte olan bir arkadas restoranda benim yerime gec 450 yaparsin diyor. cazip bir teklif. beni patronla tanistiriyor. anlasiyoruz. bulasikciligi birakiyorum. baska bir bulasilikciliga basliyorum. mekan farkli sikis ayni sikis. o sirada okulun job club dan haber geliyor, bir otelde is bulmuslar bana. sabah 5 te is basi yapacagim sabah 9 a kadar 4 saat calisacagim. zorlu bir surec baslamakta. sabah 4 te kalk, 5 ten 9 a kadar calis. 9;30 da ders basi yap. aksam 15:45 ders bitsin, bisiklete atla sehre git saat 16;00 da ise basla 23;00 a kadar calis. tam 4 ay dayanabildim buna


butun bunlari yaparken, yasamak bu mu lan diyor insan. yani sirf kalbim atsin diye, bunlara neden katlaniyorum diye sormaya basliyorum kendime. maasimi hep yarim odeyen turk restoran sahibinin bir gece pilini pirtisini toplayip, bana 4000 dolar takip kayiplara karisacagindan haberim yok henuz. yari fiyatina calistigim yer, yarisini bile odemeden ortadan kaybolacakti.


iste o siralar da bir seyler karaladim. alin okuyun ve bu gunluk yeter uyumam lazim.


evrensel ahlak


karsimiza cikan en buyuk sey ahlaktir. ve kagida yazilmasi gerekmiyor. insan olan her bireyin icinde tasimasi gereken ahlaktir. beyni olanlarin, yani dogru ile yanlisi ayirt edebileceklerin, yazili hic bir kanuna gereksinim duymadan insani var edecekleri platformdur. gerekli olan tek sey evrensel olculerde dogruyu ve yanlisi ayird edebilecek bir beyindir. kagitlar uzerine birseyler yazmaya gerek yok. cunku yargic insanliginiz olacak, ve beyniniz de var olan sizi yargilayacak olandir. devletlerin yazdigi kurallardan dinlerin yazdigi kurallar gibi bir cok kuralimiz var. ve hic birine uyamadik. evrensel ahlak cok daha agirdir. devletler ve dinler kacmaya calistigimiz noktalardi. yanlis yaptiginin kotu hissedisini bunlarla sondurmeye calisan insan, dunyayi ve kendini yakmakta. evet zamaniniz geldi, daha fazla kacamazsiniz bundan. hic bir yazili kurala ve cezaya ihtiyaciniz yok. insan oldugunuzda size en buyuk cezayi icinizdeki o huzursuzluk verecek.


gencler bu gun baslamadan once bir kac sey diyecegim size. yazmak o kadar kolay bir sey degil. gotu kalkti ibnenin diyenler de var. ama inanin kolay degil. size aha bunu bunu yasadim diye yazmaktansa, bazilarini yasarken bile fark etmedigim ayrintilari cikarmaya calisiyorum. zaten buraya yazmaktaki amacim aslinda es gectiklerinizin degerini size gostermeye calismak. size ici bos 10 sayfa yazi yazmaktansa, 3 satir ama anlamli birseyler yazmayi tercih ederim. dedigim gibi hikaye uzun, kisa bir surede bitmeyecek de. su nu da eklemek isterim ki, tuketmenin mutluluk olarak asilandigi bu yasamda, beni de okuyup bitirmek size mutluluk getirmeyecek. cunku bilinc altinizda besledikleri sey, aslinda sizi iyi tuketen bir musteri yapmak. bu hikaye mutlu sonla bitmeyecek. dedigim gibi sonu olum olan bir hayatta mutlu son diye bir sey yoktur. satin almanin sizi mutlu ettigi bir yasam, aslinda koca bir kandirmaca. felsefe yapma diyen liselilere diyecegim sey; benden cok daha zor durumda olan insanlar var bu hayatta, eger aglamaktan zevk aliyorsaniz, bu mazosist yaniniza demeniz gereken sey, baskalarinin acilarina aglarken, aslinda neden ikiyuzlu bir tavir icindeyim. cunku bir baskasina aglayabilmek, ikiyuzlu bir avuntudur. ulan aslinda ne iyi konumdayim demektir. ve bu uzuntuden ziyade sevinc gozyaslaridir.


gunde 2 iste calistigim ve okula gittigim sure icerisinde, zaman benim icin en degerli seydi. okulda ogle arasi oldugunda, evden getirdigim yemegi 5 dakika da yiyip. geriye kalan sureyi (55 dk) uyuyarak geciriyordum. bu durumu siniftaki arkadaslarim da fark etmisti. kimse ben uyurken sinifa gelmiyordu beni uyandirmamak icin. dersleri dinlemeye calisirken, yanimdaki kizla birbirimize yazmaya basladik ( hic agzinizin suyu akmasin sikismedik) kiz isvicreden di dunyanin en zengin ulkelerinden birinden.


yazmaya basladik derken ufak notlar yaziyorduk. konusamayacagimiz icin, yazmak zorunda idik. benim yasimda bir kizdi. bana neden hep yorgunsun neden hep kaygilisin diye soruyordu. icinde bulundugum durum ogretmenlerin de dikkatini cekmeye baslamisti. okuma parcalari veriliyordu, herkes sirasi geldikce okumaya basliyordu. bana sira gelince, ya tel calmis gibi yapip yada acil isim varmis gibi disari cikiyordum. cunku sosyal fobi de baslamisti. topluluk icinde konusamiyordum. aslinda xanax li iken, sinifin amina koyuyordum ama, xanaxi idareli kullanmak lazimdi. cunku henuz doktora gidip xanax alacak kadar ingilizcemin olmadigini dusunuyordum.


ama stok eriyordu, bu da ayri bir yusuf sebebi idi. sisman bir ogretmen kari vardi tam bir orospu, zamaninda kendisininde topluluk onunde konusamadigini sonra onu nasil yendigini anlatiyordu. tabi taslar bana idi. bir gun birden, simdi sira sende haydi oku dedi. hayir okumayacagim dedim. tum gozler bana cevrildi. en son istedigim seylerden biri ilgi odagi olmakti. ayaga kaltim. disari cikiyordum, sinifi boyle terk edemezsin dedi. kariya oyle bir baktim ki ( anani bile sikerim der gibi) baska bir sey demedi. anladigim bir sey vardi. yasadiklarimi soylemezsem rahat edemeyecektim sinifta. sonucta musteriydim, neyi istiyorsam onu satin almam benim sorunumdu. gittim karinin muduru ile konustum. durumumu anlattim, beni gereksiz yere zorladigini bunun beni cok rahatsiz ettigini soyledim.


ertesi gun kadini bizim siniftan almislardi. tr den en onemli farklarindan biriydi bu avustralyanin. yeni gelen hocanin ismi suzane di ( bizim suzan diil karistirmayin aman diim) ilk tenefuste hocanin yanina gittim durumumu anlattim. gonullu olmadigim surece ne bana bir sey sorun, ne de sinifta varmisim gibi davranmayin dedim. tesekkur etti, aciklamasaydin seni zor durumda birakabilirdim dedi. isvicleri kizla baya yakinlasmistik, gelmeyeceksin biliyorum ama deyip beni partilere davet ediyordu.


bir resmi tatilde isvicreli kiz (kyra) beni yine bir partiye davet etti. o gun calismayacagim icin tamam dedim. partideyim, tr de manken olabilecek hatunlar karsimda giymisler kusanmislar her turlu cilginlik eglence olarak algilaniyor. yiyisenler ayak ustu sikisenler. alkolde olsa sindiremeyecegim bir ortam. birbirini sikmeye calisan 6 milyar insanin bulundugu bu dunyada, sikismeyi cilginlik sanan mal surusu var karsimda. aklimdan madem sikismek cilginlik nufusumuz neden 6 milyar geciyor. partiler sikismek icin bir nevi havaalani, esini alan ucmaya kalkisiyor. olay penisin vajinaya girmesi, insan sikisirken neden dunyanin en buyuk hazzini alir sonradan cozecektim bunu.


o parti de dans edenleri izlerken notlar aliyordum. sabah okudugum da sunlar yaziyordu, notumda.


tufandan yeni çıkmış bir köylü gibi toparladım çulsuz düşlerimi, sarındım yamalı pelerinime. ah aman sen bilmezsin bir köylü için hiçlik nerde nasıl başlar. kaşınan kirli bedenimle samanlığa girdim. her zerre yapıştıkça bedenime, aslında ne kadar az kirlenmiş olduğumu gördüm. bir el atsam bedenime, tırnaklarımın arası kir dolardı. bu devrilmeyen zamanların birikmiş kirleri.
kayaları bol bir dağa doğru, her şeyi kavramış bir bilge gibi elim belimde, belirsiz adımlar atmaya başladım. dağ mağrur ben dağdan daha mağrur. beynimi tırmalayan bir köy sessizliği, kabullenmişliğe dair. yumuşak toprakta var olmaya çalışan dikenleri eze, eze ellerim belimde ilerledim dağa.
80’lik bir ihtiyarın bilmişliği var yüzümde. ve arkamdan zorla yetiştiriyorlar azığımdaki eksikleri. yemeye değil yıkanmaya gidiyoruz. o dağdaki tüm keskin kayalar bedenimizi yırtarak, kanımızı akıtarak temizleyecekler bizi.
uzak düşler değil bunlar olması gerekenler…
bir senin tırnakların izinlidir parçalamaya bu bedeni. issız bir çölde susuz olan bu bedeni senin akbaba gagaların parçalar ancak. hani nerde pençelerin neden dağıtmadı kemiklerimi.
su yerine kum doldur ağzıma, kandır beni seraplarınla.
ölecek olan bedenin su diye kumu avuçlaması gibi bir şeysin sen. bakamaz oldum güneşe. tüm damarlarımı jiletle ikiye ayır öldür beni….


terk edeni hala unutamamistim. her birinizin yasadigi gibi ilk olani en sancilisi idi. beni terk edenin adi gunesti. kim bilir o nerelere savrulmustu. siradan birseyler yapabilsem bende bir aileye sahip olabilecektim. ama yine yasam merhametli degildi. uzak bir diyarda, bir partide aklimda terk edilmisligim vardi. insan bazi yaralarin cukurunu dolduramiyor. kabullenmenin yemek zorunda oldugumuz bir yemek olmasi da kabullenilemezdi ama. ama yasam seve seve olmazsa sike sike olur diyordu.


oysa insanlar ne guzel egleniyordu. ben ise sikismenin bile analizi derdin de idim. lan git sende sikis iste suruye katil turunu devam ettir. herkesin zevk aldigindan zevk al. ama olmuyordu. alkollu xanax li degilken, aci ceken ben, alkol ve xanaxla gevseyince, uzaginda kaldiklarimin icine girmektense, nefret besliyordum. analizlerim salak bir intikamdi. siradan olani yasayamayan birinin, biraz rahata kavusunca siradani asagilamasi, ince bir oc almakti. sizlerin normalde, elinizde bulunanlara ben kendimi uyusturdugumda eristiklerim. icimde ki nefreti aciga cikarmakta idi. millet deli gibi eglenirken, ben kadin neden topuklu ayakkabi giyer onu sorguluyordum.


chapter caresizlik.


uyuyordum. sabah saat 5 gibi bir tel caldi. amcamin kizi ariyor, sesinde bir gariplik var. nasilsin felan diyor. dedim ne oldu soyle geveleme. adnan dayin kalp krizi gecirdi. yogun bakimda. yogun bakim kisminin yalan oldugunu zaten sizde biliyorsunuz.


adnan dayim aslinda dayim degil, dayimin oglu ama hep dayi derdim. annemin buyuttugu, okuttugu biri sulalemizden cikan ilk adam gibi adam. cobanliktan doktorluga giden bir seruveni var. ve hepimize ornek. telefonu kapiyorum, aglayamiyorum bile. yorgani kucagima cekip buzusuyorum yatakta. ne soylenecek bir soz ne aglanacak bir omuz var. universite de okuduysam onun cok emegi var. simdi bunu neresinden tutup kabullenmeli. yok yaw diyorum yasi daha 42, o yasta insan olur mu? 6 yasinda oglu var. bana 15 yil once yolladigi yegenim, koyun guduyoruz ama adam olmamiz lazim diyen mektuplarini hala sakliyorum. birlikte ava gittigimiz zamanlari hatirliyorum, bana ilk tokat attigi zamani. lan simdi gidilecek zaman mi. nere gittin orospu cocugu dayim.


ben hep dayi lan kalp krizi geciricem diye odum bokuma karisiyor derdim. lan ben doktorum sol kolum agrisa bunun 20 den fazla nedeni olabilir raad ol diyordu. universiteye hazirlanirken, usumemek icin nasil kicli basli yattiklarini anlatirdi. ankara tip i kazanip bize ornek olmustu. hatta 96 da tip merkezi acmisti ankarada. simdi bana diyorlardi ki yok artik gitti. mektuplari actim tekrar tekrar okudum. insan cok garip oluyor. bir zamanlar o kalem elinde idi ve benim okuduklarimi yaziyordu. ondan geriye o yazilar kalmisti.


hayatimda cok onemli bir yere sahip birinin cenazesine de gidemiyordum. bu nasil bir adaletti bir turlu cozemedim.


o an anam aklima geldi. dayimi anam buyutmustu. dayimin anama saygisi cok buyuktu, ben birseyler yaptiysam esme anamin bana ogrettiklerinden cikardiklarimdan yaptim diyordu. anamin acimasizliginin bile aslinda onu keskinlestiren, bir bileg oldugunu anlatiyordu. anami aradim, ankaraya gitmeye hazirlaniyordu cenaze icin, ama konustugum kisi anam degildi. zaten bu beni sasirtmadi. ana hepimiz olecegiz demeninde bir yarari olmayacakti. zaten 1 yil boyunca cok degisecekti anam . ben msn de her kamera actigimda, 1 yilda 10 yil yaslanan bir anne ile konusacaktim. bu da beni cokertecekti zaten.


aradan aylar gectikten sonra, ucyol dan eve dogru yururken, gozlerini benim cirpindigim acilde acmis. kader iste yillar sonra annem ayni yerde idi. standart cok ince cizgidir, kirbac bu yuzden cok acitir. sirtinda sakirdayan kirbacin acisi, seni standartta tutar. standartan cikarsan eger kirbacin acisi bile lusk gelir. cunku gercek aci, seni standarta zorlayan degil. standartin disina cikinca hissedecegindir.


bir anneye anlatilmaz, insanlar dogar yasar buyur olur. anne anlamaz olumu. olumun en zor duragi anne yuregidir. iste size bu satirlari yaziyorsam, o kadinin yuregine bu sigmaz, bunu bildigim icin yaziyorum. yoksa, hepinizin gotune koyam olmek tadacagim en huzurlu sey olacak.


dayisi olmus biri olarak, oglunun oldugunu dusunen bir anneye teselli vermek benim haddime dusmezdi. google earth i actim baktim nereye gomerler diye. en buyuk luksum bu idi. su an disarda yagmur basladi birakinda biraz dinleyeyim lan. yarin yine gelirim.


dayim gitmisti, bana ogutlediklerinin yakininda bile degildim. kosullar, uzulup kendimi salacagim kadar esnek degildi. buzdan bir zeminde yurumeye calisiyordum. ve dusersem eger elimden tutacak kimse yoktu. anamin koyune gommuslerdi, ve siyah beyaz bir resmi ile kucuk bir ilan vermislerdi. anam kendi de degildi ama, aradigimda bana yansitmamak icin, aman oglum hepimiz olecegiz diyordu. allah bu aciyi unutturacak acilar vermesin diyordu. ama akrabalardan ogrendim kadariyla durumu hic iyi degildi.


chapter buyuk hata


avustralyaya gelmeden once 1 yillik pasaport almistim. zaten buraya gelmeden 4 ayi tr de dolmustu. beni buraya yollayan egitim acentasi ile konustum. dedim askerlik sorunum var gitmeden 5 yillik uzatayim mi orda sorun cikar mi. aaa salakmisin sen, burda 500 tl vericeksin orda 100 dolara halledersin dediler. buna inanmak gibi bir aptallik yaptim. pasaportun suresinin dolmasina 2 ay kalmisti. konsoloslugu aradim. 5 yillik uzatmak istedigimi soyledim. yasimi sordular. gondermem gereken evraklari saydilar. arasinda askerlik terhis yada tecil belgesi vardi. ve ben de her ikisi de yoktu. dedim bende bunlar yok ne yapicam? kusura bakma ozaman pasaportunu uzatamayiz dediler. gecerli bir pasaportun olmayinca, yeni bir vizeye basvurma hakkinda yok. ve 2 ayim kalmisti. yeni bir vizeye basvuracaktim. web dizayn okuyacaktim. ve ielts denen sinavdan 5.5 almam gerekiyordu. sinav icin tarihi 1 ay sonraya verdiler. kopek gibi ders calisiyordum. restoranda yogun olmayan saatler de ayakta ders calisiyordum. zaten bu atilmama neden olacakti. hemde icerde kalan parami alamadan.


sinav 4 bolumden olusuyordu. benim icin en zoru konusma kismi idi. cunku, sakin olamayan ben nasil konusacaktim. caktim xanaxlari, girdim sinava. o kadar xanax etkisi altinda dikkatimi toparlamak cok zordu. bazen millete caktirmadan yuzume yumruk atiyordum. en son kisim ise konusmaydi. saat oglen 1 siralari idi, isim sirasina gore aliyorlardi. benim isim de y harfi ile basladigi icin, en sonlardaydim. saat aksam 5 i beklmemem lazimdi. ama o kadar dayanamazdim. gorevlinin biri ile konustum durumu anlattim. kusura bakma beklemen lazim dedi. ama seninle biri yer degistirirse once girersin dedi. o an okuldan tanidim asyali bir kiza denk geldim. cok korkuyorum ilk ben girecegim dedi. erkek arkadasimda saat 5 te girecek dedi. benimle yer degistirirmisin dedim. tamam dedi islemleri hallettik. ilk mulakata girecek kisi bendim.


odaya girdim hoca kayit cihazini hazirliyordu. dedim sinava baslamadan once soylemek istediklerim var. cihazi kenara koydu. durumumu anlattim cok buyuk stres altinda konusacagimi soyledim. dedi beni arkadasin olarak dusun sorulara oyle cevap ver. basladi sormaya, bir konu veriyor du bende o konu hakkinda konusuyordum. nasil oldu bilmiyorum konu istanbula geldi, eleman cihazi kapatti biz istanbuldan konusuyorduk, ben ayasofyayi, yere batan sarnici ni anlatiyordum. dedim hocam ne dusunuyosun nasil gecti sinav bir sey soyleyemem ama, kaygilanmana gerek yok dedi.


2 hafta sonra sinav sonucu aciklanmisti. 6.5 almistim. ve 2 haftam vardi yeni bir vizeye basvurmak icin. butun evraklari tamamladim gocmenlik burosuna gittim. sira numarasi aldim. 1 saat sonra sira bana geldi. karsimda kupeli dovmeli topsakali gogsune kadar uzanan, bir eleman vardi. evraklari aldi. bilgileri pc ye girmeye basladi. pasaportu aldi. o yaziyordu birseyler bende kurbanlik koyun gibi bakiyordum. bir ara bana dondu. haci senin pasaportun suresinin bitmesine 2 hafta kalmis en az 6 aylik bir pasaportla bu vizeye basvurabilirsin dedi. birseyler demeye calistim ama diyemedim. bir eliyle sakalini sivazliyordu. butun evraklar tamam ama pasaport isi bozuyor diyordu. bana uzun uzun bakti. bisi demedi. printer dan bisiler yazdiriyordu. sonra bana dondu, aslinda yapmaman gerekiyor ama al sana vizeyi verdim dedi. git hemen pasaportunu uzat boyle sorumsuz olma dedi. sansli gunundesin haftaya cocugum olacak, seni sikintiya sokmak istemiyorum dedi. ve pasaportu verdi elime. 1 yil daha rahattim.


gocmenlik burosundan sener sen sevinci ile ciktim. sokaktaki herkesi opesim vardi.


chapter; katlanilmasi gerekenler.


oysa ne hayallerle gelmistim. bende felegin cemberini kiracaktim. bende basaracaktim. ama bulasiga geri donmek zorunda idim. turk patron kotu sikmisti, mahkemeye gitsem anasini sikerdim ama avukatin parasini kim odeyecekti. kayit disi calistigimi ogrenirlerse bende yarra yiyecektim o yuzden icime aldigimi sindirmem gerektigini biliyordum. baska bir is bakiyordum. okulun is bulma klubu ne yine gittim. durumun ne denli boktan oldugunu anlattim. ve elimde ingilizcemin idare eder seviye de oldugu bir belge vardi. okul bitmis olmasina ragmen yine de yardim ettiler.


bir stadyumda is buldular yine bulasikci olacaktim. elime adresi verdiler, yarim saat oncesinden kapidaydim. amina kodugumun koca stadyumunda mutfagi bulamiyordum. zaman daraliyordu, kan ter icinde kosuyordum. sonunda biri yardim etti mutfaga girdim. hayvan gibi buyuk bir mutfak, herkes bir yerlere kosturuyor. beni kel hafif gobekli, yuzu gulen bir eleman karsiladi. ben nefes nefeseyken bana sorular soruyordu. hangi ulkedenim felan, ben nerde neyi yikacagim ona bakiyordum. sen beni dinlemiyorsun dedi, hangi ulkedensin dedi. tr dedim. bir kahkaha patlatti aha dedi seninle iyi anlasacagiz. bir an icin turk sandim elemani. sen nerden dedim. italya dedi. adamin tavirlari cok insani idi. hayatimda hic gormedigim kadar buyuk bir bulasik makinasini kullanmayi ogretiyordu bana. tabaklari direk makinaya koyarken, tepsileri yikamak lazimdi. cunku yapisan etler patatesler makina da temizlenmiyordu. saat sabah 10 du. hep once tepsiler tabaklari siktir et diyordu.


olumune kaziyordum etleri tepsiden, bir yandan sicak su puskurtup bir yandan bulasik teli ile kaziyordum. basarisiz olmak gibi bir luksum yoktu. o an bir adam geldi uzun 2 metre var yapili bir sey, elini uzatti benim adim john bu mutfagin patronuyum dedi. bende kendimi tanittim. elini omzuma koydu, burda calismaya geldin kendini oldurmeye gelmedin dedi. 2 saat sonra baska bir eleman gelecek. saat 5 te 4 eleman daha gelecek ve gece 12 ye kadar burda kalacaksin dedi. ne demek istiyorsun gibi baktim adama. bu sekilde devam edersen gece 12 ye kadar calisamazsin dedi. sonra bizim kel italyani cagirdi. hizli bir sekilde konusuyorlardi herseyi anlayamiyordum. kel italyan (tony) yanima geldi. turkish dostum, ben burda 7 yildir calisiyorum bu eleman ilk kez biri icin yavaslasin diyor dedi. kendini oldurme, normal hizda devam et dedi.


aradan 7 saat gecmisti, bacaklarimi hissetmiyordum. soludugum su buhari nedeniyle, burnum surekli akiyordu. yikadigim yaglarin buharini soludugum icin. burnumdan sanki yag akiyordu. diger elemanlar da gelmisti. benim gibi 3. dunya ulkesinden elemanlardi. john geldi tony e bisiler soyledi. tony onlugunu cikar gel dedi. takip ettim elemani stadyumun localarindan birindeydik. onumde bir tabak yemek vardi. uzun suredir oturmamistim. bacaklarimda ki her hucreyi hissediyordum sanki. yorgunluktan ac oldugumu unutmustum. stadyuma baktim 40 bin kisi rugby izliyordu. bagiranlar cosanlar. o manzaraya baktim bir sure. tam bir seyler yemek icin tabaga yoneldim. 120 dolar dedi. korkarak baktim yuzune. ye sen sanabedava dedi. ama bunun icin 120 dolar oduyor musteriler dedi. tabaga baktim. tr de asgari ucretle calisan biri anca 2 yada 3 tabak alabilirdi bir ay calisarak.


bulasikciydim ama zengin kesimin yedigini yiyordum. ulan bunun neyine 120 dolar veriyorlar diyordum icimden. meger verdikleri o 120 dolar, yemege degil kendilerini degerli hissetmek icin, onemsiz bir seyi gerektiginden fazla bir fiyata almanin huzuruymus.


mola bitmisti yine is basinda idim. bu sefer bulasik yikamak yerine, yikananlari yerine tasiyordum. saat23:00 olmustu, butun ascilar stadyumdaki butun seyirciler gitmisti. bir copculer kalmisti bir de bizler. garsonlarda ufaktan gidiyordu. daha fazla bulasik gelmiyordu ama ben bedenen bitmistim. tony bana bir bakti sonra kayboldu iki dakka sonra elinde enerji icecegi ile geldi. bacaklarim titriyordu artik. ellerim bembeyazdi su icinde kalmaktan. bana dondu sen dedi sorumlususun buranin ben diger mutfaklari kontrole gidecegim. yapacagimiz seylerinde listesini verdi. 1 saate burda olacagim hepsi bitmis olsun dedi. 3000 kisinin bulasigi bitmis. etrafi toparlamaya baslamistik. ben yerleri supuruyordum. tony geldi bakti mutfaga aferin dedi. bana dondu sen gel dedi. digerleri devam ediyordu. yemek yedigimiz loca ya gittik. usulca cebini karistirdi, bir kagit cikardi. benim gozlerim iyi gormuyor suraya adini ve telini yaz dedi. seni is olunca arayacagim. ok dedim yazdim. biz seni arariz muhabbetini bildigimden dolayi, arayacagini dusunmuyordum.


gece 1 di herkes birbirine tesekkur etti. eve gidiyordum. sanki o mutfakta 1 yil gecirmistim. daha 20 dakika bisiklet surmek zorunda idim. yagmur yagiyordu. ne hissettigimi hissedemeyecek kadar yorgundum. bisikletin tekeri su birikintilerini yararken, gozlerimi yagmurda kisarak pedal ceviriyordum. dogmadan once secim sansi verselerdi bunu istermiydim acaba?


yagmurun verdigi en buyuk ozgurluk ise aglarken kimsenin bunu anlamamasi idi. evde ne bir tas sicak corba ne de sicak bir sarilis bekliyordu beni.


eve vardigimda yorgunluktan uyuyamiyordum. ertesi gun cok daha agrili olacakti biliyordum. sabah uyandigimda, soludugum tum yaglar, burnumdan yastiga akmisti. ve heryerim agriyordu. kalktim dus almaya. iste o su bedenimden dokulurken, aslinda cogunuzun yanindan bile gecemeyecegi bir huzur icindeydim. yasam ne guzel seydi, 5 dakikaligina hissetsem bile ne guzeldi.


aradan 2 gun gecmisti tony ariyordu. yine o neseli sesi ile hey turkish kardesim nasilsin, yarin is var gelirmisin diyordu. gelme ne kelime tassaklarini bile yalarim demek gecti icimden. ama bir yandan da sikise kendimi hazirliyordum. hala vucudumda agrilar vardi. bu sefer kimseler yoktu stadyumda. ne yapacagiz tony dedim. patates kizartilan makinalarin yaglarini degistirecegiz dedi. normal de tek basima yapiyorum ama john seni cagirmami istedi dedi. evet is tek kisilikti benim yaptigim hic bir is yoktu sadece tony i izliyordum. ama tehlikeli bir isti. cunku yaglari suzmeden once 200 dereceye kadar isitiyorduk. o zaman gordugum manzaradan anladigim kadariyla mcdonalds lar da yedigimiz patatesler aslinda boktan daha berbat ti. aksama kadar hemen hemen hic bir sey yapmamistim. ama ayni parayi alacaktim. bende sasiriyordum bu arada tony i dinliyordum konusmayi cok severdi.


an aklima 17 yasimdayken, izmirde bir kargo sirketinde ise girisim geldi. ilk gun 1 ton yuk tasidiktan sonra, kacmistim. avukatlari ile karakola gelen dayim. neden kactin yarin belki 100 kilo tasiyacaksin demisti. o zamanlar anlamamistim ama. bu sefer kacmamistim. tony hep sen turksun akillisin, burasi boyle akilli olursan iyi is alirsin diyordu.


chapter; tony


italyadan askerlikten dolayi kacmisti kaderlerimiz uyusuyordu. yasam hikayesini anlatmayi seviyordu. benim aksime paranin dibine vurmustu peki neden mutfakta calisiyordu, bu hikayesinde gizliydi.


babasi ikinci dunya savasi sirasinda kacmisti avustralyaya, kendisi de kacmak durumunda kalmisti. ilk 5 sene her gun agladigini soyluyordu. sonra kardesi ile bulundugum sehir de ilk nightclub i acmisti. bana dedigi sey, nightclub in kapisini actigim da zengindim. altimda ferrari vardi diyordu ama bana pek inandirici gelmiyordu. sonradan resimlerde gorunce gercek oldugunu anladim. night club da cok para yapmaya baslayinca basi mafya ile derde girmisti. nede olsa eleman italyan kokenli, baya direnmisti, ta ki bomba koyup 6 kisi oldurulene kadar. avustralya dan kacmak zorunda kalmisti, 2 yil cevre ulkelerde yasamisti.


sonra gelip restoran acip devam etmisti hayatina. ardindan 15 tane coffee shop acip paranin yine amina koymustu. tabi bu sure icinde 3 tane kalp krizi gecirmisti. her sabah ilac iciyordu kanini sulandirmasi icin. zamanla baba ile ogul gibi olmustuk. benim paraya ihtiyacim yok, benim shiftlerim senin diyordu. ailesi ile tanismistim. adim turkish bastard olmustu. butun mutfaklarin sorumlulugunu bana birakiyordu. hayatta kimseden ogrenmedigim piclikleri ondan ogreniyordum, zaten bunlara deginecegiz merak etmeyin.


yilbasi geliyordu, tornuna ufak bir motosiklet almisti. torunu dinazorlari cok seviyordu. bana bir kac cikartma yap motosikletin uzerine yapistiralim diyordu. yahu 8 yasinda ki elemana bole bisi almissin cikartmaya neden takildin diyordum sen anlamazsin diyordu. motosiklet dediysem cocuklar icin lan, uzaktan kumandasi bile var hizli giderse hizi kesiyorsunuz. tony i baya salladim. neyse sonunda yaptim. aldi eline bakti, son of a bitch cok beklettin beni dedi. elinde cikartmalar hesap yapiyordu. bu olaylar dan 1 hafta once, ulan tony olmazsa ne sikimi yerim bu dunya da diyerek dusunuyordum. araba almaya karar vermistim. surebilecegimden degil, birine rica ederim beni bir yere goturur diye. tony e araba alicam beni sikmesinler yardimci ol dedim. ne kadar para vericen dedi 1000 dolar dedim guldu. ok dedi ben bi arastirayim. bir araba bulmustum. ozelliklerini soyledim. sen dedi araba konusunu unut. ben sana zamani gelince soyleyecegim dedi. cuma gunuydu beraber calisiyorduk. dedi arabayi buldum. dedim ne kadar 6000 dedi. bu sefer ben guldum. saticiya ne vericem tony dedim. ben alicam dedi yilbasi hediyesi olsun sana. birseyler yanlis gidiyordu. gule oynaya ayrildik. omzuma iki kere dokundu ayrilmadan.


cumartesi sabahi uyandim. 19 december 2009 du. tel de 3 tane cevapsiz cagri vardi. is yerinden bir kiz aramisti. saat 14 te ise baslayacaktim. kizi aradim. tony dedi. eee dedim. kalp krizi gecirmis dedi. hic aklima gelmedi bunu da yener diye dusundum. ne oldu dedim. kiz agliyordu. lan daha dun sakalasiyorduk. lan daha bana dun soz vermisti araba alacakti. tornuna cikarmalar yapmistim. lan niye lan. olum yutmak zorunda oldugumuz en buyuk gercekti. john aradi, asker disiplini olan hayatta hic gulmeyen adam agliyordu telde. senin baban benim kardesim oldu dedi. bu gun calisabilecekmisin dedi. deneyecegim dedim. mutfaga gittim olum sessizligi hakimdi. o 2 metrelik adam 10 yillik gulec dostunu kaybedisinin ardindan, bana sarilip agliyordu. hepsi biliyordu bizim aramiz cok iyiydi. millet benden birseyler beklerken ben bulasiklara dondum. aynen tony nin ogrettigi gibi yikamaya devam ettim.


ulan hayat, katmadın bağrıma onurlu gururlu diye bilinenden olanı. şimdi ben bunun mantıksal açılımını yapmaya kalkıyorum bünyelere. yeniyi yaratmanın bu, bağrı törpüleyen yollarında harcayacaksın beni galiba.
vajina için yaratmaktayım bu dünyaları, allah belanı versin neden saçları jölelemek yetmiyor bana.


ve gözlerini dikerek üzerimize, bu yaşanılası gecenin mükemmeliğini anlatırcasına “mutlulukta neymiş” dedi.
kanı donduran bir soğuk gibi bağlı olduğumuz benliğine hayran bakışlar besledik. ve üretilmesi gereken ne kadar yüce şey var ise ona aitti. sınırlarımızı biliyor olmamızın çaresizliği içinde heybetinin gölgesinde ona methiyeler düzdük.
bir an döndü ve sanki “var oluşun adaletsizliğinin önündeki tek engel tanrıdır” dermişcesine bize baktı. anladık ki adaletsizliğe karşı tek avuntumuz olan tanrımızı istiyor bizden. yıkıl ve eri…


içimize içimize düşerken böyle kurumuş yapraklarımız, etrafımıza kin kusacağız bu rüzgar sizden diye. benliğinin derdine düşmüşsün aslında,
sana bir avuç anlamsızlık getirdim. yitip gitmiş alkollü bir benliğin duyumsadığı. ve yağmurun zeminle buluşma sesi, sonsuz bir abide oluyor benliğimde. bir müzik dinliyorum yağmurdan. nefes alışlarım anlamsızlıklarım hayatta kalsın diye.
ellerimle yüzümü yokluyorum, ellerimle arıyorum yitip gitmişliğini. bağrıma saplanan varoluşun, çürük tahta evimden sızıcak içime.
yağmur yağıyor, damlalar içimize içimize, dusuyor.


tony de gitmisti, 1 hafta sonra cenaze toreni yapilacakti. calistigimiz her yerde anilarimiz vardi. hatta bana bir gun bir sey anlatiyor du. bak diyordu, bu avustralyalilar hep kendini dusunur, senin bunu ogrenmen lazim. kendi gotleri rahatsa sana fuck off derler diyordu. bunu cok iyi ogrenmelisin kimseye esseklik etme kendi gotunu kolla. bu konusmanin uzerinden bir kac gun gecmisti.mac gunuydu, aksam 10 gibi benim mutfagi aradi, dedi tezek zor durumdayim burda, bana acil iki eleman yolla. tony dedim walla ben rahatim. pls fuck off. once bir afalladi, sonra basti kahkayi, cabuk ogreniyorsun dedi. he dedim sikimde degil walla eleman falan yollayamam sana. ulan benim ogrettigimi bana mi uyguluyosun dedi. tabi icim elvermedi yolladim 2 eleman.


cenaze toreni gunu gelmisti. ama ben calisiyordum. manager siksen de seni yollayamam dedi. gercekten cok yogun bir gundu. sonra patronun kizi geldi. hadi gidiyoruz dedi, dedim manager izin vermiyor. bana bakti patron kim dedi? managere de fircayi kaydi aldi beni arabaya cenazeye gidiyorduk. hala inanamiyordum oldugune. hayatim da ilk kez kliseye gidicektim. ustum basim pislik icindeydi. herkes guzelce giyinmisti. ben aralarinda siritiyordum. bizdeki gibi olmuyor cenaze torenleri, daha bir sakin, daha bir durgun. kiliseye girince elimize bir kitapcik tutusturdular. tony nin hayati resimleri dualar vs. kitapcik bile cok sey anlatiyordu onun hakkinda, karisi ve kizlari aglayarak konusma yaptilar. sevdigi sarkilari dinledik. peder konustu dua vs etti. kardesi gelmisti italyadan, tam bir mayfa babasi goruntusu vardi. zaten oyleydi. o an bir sey fark ettim. onca kalabalik icinde, bendim en yakin olan ona. her gun yasadigimiz gibi cenazesinin huzurundaydim. sirayla cenazeye bakmaya gidiyordu insanlar. tereddut ettim gitsem mi diye. cunku onu hep gulec yuzu ile hatirlamak istiyordum. bir cesaretle siraya girdim. yuzune bakinca lan niye lan simdi sirasimiydi bunun diye bagirmak gecti icimden. oylece uyuyordu orda. aglayamiyordum yine. ta ki tabut alinip cenaze arabasina gidene kadar. o anladim ki gidis o gidisti.


geri calismaya donmustum. kitapcik yanimda idi. herkes sen supervisor olacaksin diyordu. sikimde de degildi. aradan 3 hafta gecti. beni toplantiya cagirdilar. 18 mutfagin sorumlulugunu sen alacaksin, elemanlari sen kontrol edeceksin. kim ise girecek kim cikacak sen kontrol edeceksin dediler. saat ucretime de zam yapacaklarini soylediler. zaten tony olmeden bu yapacagim seylerin cogunu bana yaptiriyordu. butun sorumlulugunu bana yikmisti. ama kagit uzerinde o sorumlu idi.


chapter; turklerle calismaya calismak


ne zor seymis zamanla anlayacaktim. abi kirami odeyemiyorum deyip zamaninda ise gelmezler. 1 gun iyi calisip 2. gun nasil arazi olurum nasil az calisirimin derdine duserler. son dakika seni arar abi gelemiyorum derler. butun bunlar olurken her millete bok atmayi eksik etmezler, digerlerinin ne kadar ezik ve salak oldugunu soyler dururlar. mazaretler bir turlu bitmek bilmez. abi bizi niye sikiyosun yabancilari siksene derler. anlatmaya calisirdim hep, hepinizi ayni ucreti aliyosunuz kimseyi sikmek gibi bir derdim yok. elimden geldigince adaletli olmaya calisiyorum diye. ama yok anlatmak imkansizdi. kebabci da 10 dolara calisip ses cikarmayanlar ve kopek muamelesi gorenlere is yaptiramiyordum. turkler yuzunden kac basim derde girdi. gotumu donemiyordum. dondugum an sikilmek kacinilmazdi.


hic unutmam bir turkle soyle bir diyalogum olmustu, abi bu avustralyalilar cok salak. eee si iste bunlarda hic beyin yok. tepemin tasti atti, lan ibnenin oglu bak bakim bir etrafina, tr de bunlarin 10 da biri var mi? bu sistemin bu alt yapinin yanindan bile gecebilirmiyiz. tr de bulasik yikayarak saatine 20 dolar kazanabilirmisin?


salaklarin ulkesine kulturlerini ve dillerini satin almak icin gelmistik, ayni zamanda bulasiklarini yikayip boklarini temizliyorduk. iste tr de ajdar a bakip kendini akilli goren veya ajdari aptal sanip aciyan insanlardan boyle yorumlar gelmesi sasirtmiyordu beni.


chapter; ajdar reyis


tr de ajdara gulen, aciyan, onu gordukten sonra kendini akilli sanan herkesi cope atmak lazim. geriye cok bir sey kalmaz ama. az olsun oz olsun. ha benden on uyari zamani geldiginde, hayat hikayesini yazarsa, galiba ilk cumle; beni aptal sananlarin aptalliklari bana bu satirlari yazdiriyor diye baslayacaktir.


chapter; askere gidememek ve getirdikleri.


once etrafindakiler asagilar, aslan gibisin oglum gidip yapsana, sonra o baski ailene yansir. sizin oglan hala neden askere gitmedi. annen baban senin yuzunden ezilirler. is ararsin askerlik yaptin mi derler. pasaport uzatmak istersin askerlik yaptin mi derler. anneni babani ozlersin gormek istersin, hele bir dur askerlik derler. benim vatana borcum var ve hala odeyemedim. vatan bana bisi odemese de bundan sikayet etmiyorum. ben bir asker kacagi olarak, bedelli isteyenlere nefret besleyenlerden biriyim. bedelli ciksa durumum biraz da olsa duzelir, ama olmek parasi olmayanin derdi olur ancak. askere gitmemis olmam bana cok bedeller odetsede, bedelli askerlige karsiyim. bedel odemeye hazirim diyorsan kac, bak ne bedeller odeyeceksin.


chapter hirs;


ne güzel de kandırılıyoruz, kişisel başarılarımızın baş tacı edildiği bir yaşamda. kaynağı belirsiz bir şey var içimizde başarıya gebe. ne olursan ol ama yenilme diyor bize. nerden alıyor gücünü, neden başarılarımıza teslim olduk? hırslarımız bizleri zombi etmedi mi? yaşama dair en güzelini yapan en değerlimiz olmadı mı? başarısının ve korkularının kölesi olmayan insanı var edebilecek miyiz? başarısını korkusu ile var eden insanı öldürebilecek miyiz? içimizi kemirenlere bizi bir yola sokmak isteyenlere kuşkuyla bakmamız gerek. bize dayatılanı yemeden önce neden diye sorarsak, kendimize bir adım daha atmış olacağız. insanın var oluşuna olan hakkinda her sorusu aslında önemli bir adımdır.


yaşlanmaktan en çok neden kadınlar korkar?


yaşlanmanın güzelliği ortadan kaldırdığı bir gerçek. güzelliğini kaybedecek olan kadının yaşlanmayla savaşması da kaçınılmaz. kendini güzelliğinde bulan kadın, elbette ki böyle bir direnç gösterecektir. kremler kozmetik ürünleri estetik ameliyatlar hep talep edilen bir sınır içinde kalabilmek için. ama yaşam yaşlıya yatırım yapılmasın diye güzelliği almış ondan. çünkü yaşlı ölmek zorunda olandır.


chapter; kurt adam


gundelik yasamin sorumluluklarini yerine getiren ben, aksam oldugunda gunduz bir koyun olmanin ocunu kurt adam olarak aliyordum. iki farkli kisiligim vardi, birisi gunduz, para ve yasamak icin gotunu siktirmekten cekinmeyen tezek. patron bir sey derse kafasini onune egip tamam diyen tezek. aksam ise butun bu degerlere kufur eden, yapmak zorunda oldugumuz her seyi en ince ayrintisina kadar sorgulayan, asagilayan bir tezek. bu iki var olus arasinda ki ucurum giderek acilmakta idi. gunduz ki tezek iyi para kazanan, standart ne diyorsa yapan. aksam ki ise, gercek dunya o degil koyun olmaktan vazgec diyendi.


bu ucurum giderek buyudugu icin, her iki var olusum birbirini etkilemeye baslamisti. bazen icimde ki canavar, gunduz ki koyun halimin bahcesine atlayip, aslinda benim gunduzki halimden beklenmeyecek cikislar yapmami sagliyordu. biraz daha agresif ve siktir ceken olmustum. fark ettigim sey; eger dozajinda tutmayi bilirsem, kurtadam yanim bana buyuk avantajlarin kapisini aciyordu. cunku bir nevi deli cesareti diye tanimlanabilecek, kararlar aliyordum. tabi burda kriter basarili olmak ti. ve ben bunu yapiyordum. insanlar daha fazla saygi duyuyor. benimle konusurken dikkatli olmaya calisiyorlardi. sunu unutmayin, iyi bir delilik basarilarin arkasinda gizlenen deliliktir. o yuzden deli olursam super olurum gibi bir yanilgiya dusmeyin.


bazen de koyun yanim el pence divanda gelip, haci napiyorsun, bak cok guzel isin var buralara kolay gelmedin riske atma hic birseyi diyordu. gollum gibiydim yani. ama iki yanimi da dengede tutacak bir farkindalilik bilinci gelistirmistim. bir suru turkle calistim. bir cogu buyuk umutlarla gelmisti buraya. kimisi de ingilizce ogrenip gidip meslegimi yapacagim diyordu. kimisinin tr de yapmak istedikleri buyuk hayalleri vardi. ve hepsi yaptigi isleri asagiliyordu, tipik turk mizaci. ulan au ya geldik yaptigimiz seye bak diyordu. cogu turkiye de cok buyuk isler yapacagina inanan tiplerdi.
ve cogu bulasik yikamakta bile basarisizdi. hepsine ayni seyi soyledim. bulasik yikamak dunyada ki en boktan islerden biri, ve dunya da ki en salak insanlarin bile yapabilecegi bir is. eger bulasik yikarken bile basarili olamiyorsan sakin kendini kandirma, ben buyuk adam olacagim diye. cunku bulasik yikamak beyninizi bile kullanmanizin gerekmedigi kadar basit bir isti. bu isi bile beceremeyenler tr ye gidip yonetici olacaklardi. ve belki de hakliydilar, eger tr bu durumda ise galiba bulasik yikamayi bile beceremeyenlerin yonetici olmasindan dir.


koyun yaniminda kurt yaniminda birbirine ihtiyaci vardi. ne safi koyun ne safi kurt olabilirdim. koyun yanimin fedakarligi, kurt yanimi ekonomik olarak besliyordu. ve ben karanlikta atilacak avlar ariyordum kurt yanimla. ve burnuma kokusu geliyordu, neye saldirmam gerektigimin. hedef belliydi, neden variz, niye geldik, nereye gidiyoruz. yani var olus sancisi idi saldirmam gereken. once cok iyi bildigim korku ile basladim olaya.


chapter; ilkel korkular


bir ormanda yuruyorsunuz, sessiz bir orman, herkes gibi sizde tedirgin olursunuz bundan. bu esnada biri dibinizde balon patlatsa odunuz bokunuza karisir. ama ayni ormanda yururken 10 km otenize atom bombasi dusse sole bir doner bakarsiniz. peki hangisi oldurucudur. elbetteki atom bombasi, ama odunuzu bokunuza karistiran balonun patlamasidir. bunu iyi sorgulamaniz lazim.


basari icimizdeki vahsi ati nasil surmeyi ogrenmemizle alaki bir durum. herkesin icinde, boyle bir vahsi at var. eger gemleri elinize almazsaniz sizi tastan tasa vuracak, gitmek istemediginiz yerlerde bulacaksiniz kendinizi. icimde ki o vahsi ati mutfakta cok kontrollu bir sekilde ortaya cikariyordum. ve giderek sorumluluklarim artmakta idi. mutlumuydum hayir, cunku bu yasa geldikten sonra, ne yapmak istedigimi kendime sorunca, karsiligi para kazanma degildi. yada iyi bir kariyer. bunca yil karsisinda ezildiklerimin kolesi olacak kadar aymaz degildim.


azgin dalgalarin arasinda tutunacak bir kutuk bulmustum. hala dalgalarin arasindaydim ama, tutunacak bir kutugum vardi. ve yasam caglaya caglaya akiyordu. sizinde bildiginiz gibi o irmak durmayacak, sakin bir irmakta iseniz, sirti ustu uzanirsiniz. ama azgin dalgalar arasindaysaniz, tutunacagiz kutugunuz yoksa olursunuz. o kutuk aslinda kendinizsiniz. calkantidaysan kendini ara tutunmak icin, cunku digerleri seni dibe ceker.


chapter; depresyon


bir gun icinde ikisiyi yasayan birisi olarak, depresyonun sefkatli olmayan kollarina dogru dusuyordum. ust benlikle alt benligin catismasinin malum sonu yani. ortaya her iki yanimi da kabullenmeyen sabah uyanmak istemeyen aksam sarhos olmak istemeyen bir baska ben cikmisti. yegen her sey bos diyordu bana. olmeyecekmisin amina koyayim. en cok yasayan kac sene yasiyor ki diyordu. isi sallamaya baslamistim kendi yerime baskalarini yolluyordum. kendimin bile inanmadigi bahaneler uyduruyordum. icimden hangisi hakliydi acaba, koyun olan mi kurt olan mi yoksa haci sikerim boyle dunyanin izdirabini diyen mi. 3 e bolunmustum. itaatkarlik, hirs ve bosvermislik. her biri yarimdi, hangisinden tutsam yolda kalacaktim. firtina oncesi sessizlik durumundaydim. ve hangi yanima sahip ciksam bilmiyordum.


chapter; roketler


uzaya cikan roketleri bilirsiniz, kademe kademe tanklarini arkalarinda birakirlar. bu saatten sonra diyeceklerim. liselileri, hayatta bir kitap bile acip okumamislari, kizdiracak nitelikte olacak bu asamaya kadar gelmis kisiler, birakmalari gerekiyorsa birakmalilar. cunku atmosferin disinda herkese yer yok. aci dinleyip mazosizmin bagrinda orgazm olanlar sizleri bu durakta birakmak zorundayim. bundan sonrasi eksici piclerin bile katlanamayacagi bir derinlikte olacak.


chapter; gundelik yasam


hepimizin patrona eywallah cektigi sinavlari kazanmak zorunda oldugu, annesine babasina iyi bir evlat oldugunu kanitlamaya calistigi platform. ise giderken otobus ariza yapar, bozuk paraniz cikmaz bilet almaya, yada sigara icmek icin tas bir simiti ( izmirliler icin gevrek) isirirsiniz. sizden olmayanlarla bir gun gecirmek icin, sizden olmayan yaninizi hazirlarsiniz. aslinda karsimizda ne var biliyormusunuz. kendisini yasayamayanlarin, gunluk yasamdaki var oluslarinin yakinindan bile gecmeyenlerin, gunluk yasamda var ettikleri var. kravat takip, ise giderken, kendine ne kadar yakinsin. otobuste terleyen kisi sen misin? yoksasana dayatilan mi? ulasmak istedigin seyi sen mi istedin yoksa birileri onune koyduda sen bir kopek gibi kosuyor musun? sen nesin lan kimsin bu hayatta, sana dair ne var. etrafina bak, sen nerdesin. uretemeyen kisi entelektuel olur, uretilmislere agzinin salyasi akanlardir onlar. isimler agizlarindan dusmez. madem kendinle mutlusun isimleri neden ezberliyorsun?


chapter; ait olamama


farkindalilik denilen seyin yan etkisidir. surekli sorgularsin gundelik yasami, neden erken kalkiyorum, neden konusmaya bile tenezzul etmeyeceklerimin emirlerini yerine getiriyorum. neden bu insanlarla ayni atmosferde kalmak zorundayim. koyun olabilmekten gurur duyanlar arasinda bir kecisindir artik. sistemin dediklerini, kutsal bir buyrukmus gibi yerine getirip ve bundan asiri derece de haz duyan, kidemli koyunlarin arasinda huzursuz olursun. bir koyunun farkinda olmadigi en buyuk sey, sistemin isleyisinin belirleyicisi olmamasidir. bulundugu konum, sistemin islemesi icin bulunmasi gereken konumdur. koyun hic bir kurali belirleyemez, var olani uygular. en buyuk odulu ise gorevini yerine getirdiginde onune dokulen ottur yemesi icin. yiyecegi otlarla mutlu olabilecek milyarlar var, herkes arabasi evi ve kariyeri icin gotunu yirtmakta. mutlulugunuz bunlara endeksli, bunlara sahipseniz mutlu bir koyunsunuz demektir. geriye kalan ise umud eden koyunlardir.


sana memur ol derler, hic sikayet etmeden 40 yil sabah 7 de kalk, trasini ol. yapman gerekeni yap. mutlu bir ailen olsun. para kazan, o kagit parcalarini biritir, onlar senin satin alma potansiyelini arttirsin, sen satin aldikca daha mutlu ol. olmen gerektigi zaman da ise ol. benim bunlari sorgulayabilmemin en onemli faktoru bunlara bile ulasamamis olmamdi. yani bu halkanin disindaydim. akan hayati kenardan izlemenin, getirdigi seyler vardi.


yilin 11 ayi tasmalar bogazinizdayken, 1 ay tatil yapacagim diye hayal kurarsiniz. o 1 ay da ise diger bir tasma gecer boynunuza, aman dikkat et cok acilma, cok para harcama. aman standarttan cikma, cikarsan sikilirsin. gorunmez bir kirbac ustunuzde sallanir. sizi suru de tutmak icin. bunalim bu yuzden lukstur. suruden ayrilmanin bedelini aciyla odemen bu yuzdendir. hersey seni hizmet etmen gerekenin yolunda diye tutsun diyedir. iste bu yuzden acili bir surectir bunalim. olmadi haplari dayarlar onunuze xanaxlar cipramlar anafraniller prozaclar lustrallar. geri don suruye geri don. bak cok canin yanacak olmadi bir kayadan kendini atacaksin.


chapter; ucan baliklar


okyanustaki bir balik, var olan herseyin okyanusta oldugunu dusunurken, bir gun sicramayi ogrendiginde, aslinda var olan herseyin okyanus olmadigini anlar. yuzgecleriniz sizi disarda uzun sure tutacak kadar geliskin degildir, yuzgecleriniz kanat degildir. 2 dakika dan fazla okyanus disinda kalamazsiniz, cunku cigerleriniz disariya gore degildir. baska bir dunyadir uctugunuz ama uzun sure orda kalmaniz olumdur. cunku hazir degilsiniz oraya. iste bunalimlariniz, bir an icin ucup duyumsadiklariniz da boyledir. ama haplari verirler size, onlar ruyaydi derler. sizde zaten o kosullari cok sevmediginiz icin geri donmeye, korunakli yuvaniza geri donmeye can atarsiniz. paralar odersiniz terapilere, size aslinda okyanusun disinin olmadigini anlatirlar. sizde her seansta buna inanmak icin elinizden geleni yaparsiniz. siz acilarinizdan kacsanizda. icindeki dunyanizdan cikmak aci veriyor olsa da. burada kalmak icin elinizden geleni yapiyor olsanizda. varolus sanciniz sizi en azindan bir kere bununla yuzlestirecektir. ve cogunuz allaha sukur, kabus gibiydi, bir daha yasamadim. simdi cok mutluyum. kendimi duzene soktum diyeceksiniz.


kendinden kacan insanin koyun olmasi kacinilmazdir. aciyi tadan ve ondan korkan birey en buyuk koyun adayidir. kimileri yalilarda otururken, siz gecekondu da oturursunuz, kimileri ise giderken jiplerine binerler siz metrobuse bu yuzden eywallah dersiniz. derdiniz zengin bir koyun olmaktir. ama yasam bu kadar bonkor degil maalesef cok azimiza bu sansi veriyor. gerceklikten kendini sakinan bireyin, siginacagi en buyuk yucelti standarttir. suruden ayrilmak icin, yatirim yapilmasi gereken tek bir sey var. o da farkindalilik bilinci, her koyunun buna sahip olma luksu yok. zaten bu lukse sahip olanlar, bu baslik altinda yazilanlara bakinca kimin var kimin yok anlarlar.


bir mutfakta bulasik yikarken, ve disardakilerin naralarini duyarken, siginabileceginiz tek sey; cok az koklama firsatini buldugunuz, buyuk cogunlugun tadamadigi, gercekligi bile tartismali, baska bir boyut oluyor. ama korkmayin okyanustaki baliga yon bulan ucan baliklardir. suru tereddutsuz takip edecektir sizi.


insan neden bunalimlarindan kacar, cunku tutunacaginiz daliniz kalmazsa olumle sonuclanacak kadar standarta aykiridir bunalim. karla kapli bir yolda son surat araba surmeye calismak gibi birseydir. hiz adrenalinizi yukseltirken, olecek olma ihtimalinizide yukseltir. ve karli kapli yolu standart olarak belirlersek, yuksek hizda yoldan cikarsiniz. simdilik, yoldan cikarsaniz olumden ote neyle karsilasirsiniz soylemek istemiyorum. sizi ozendirmek istemedigimden degil, zaten bunu yapabilecek cok az kisi var aranizda. uzerinde oldugu yolu mutlak yol kabul eden zaten yuksek hiz yapamaz.


butun bunlari bulasik yikarken dusunurken, tava lazim amina kodugumun oglu diyen sefin sesi ile kendime geldim. evet tava lazimdi onlara, tepsileri biraktim tavalara basladim. herkes birsey istiyordu. bulasik teli ile daireler cizip tava yuzeyinde, duruladiktan sonra goturup veriyordum. ayni tava 10 dk sonra yine pis bir sekilde onume geliyordu. ve ben yine yikiyordum, yine geliyordu. gunluk yasam, uyandiriyordu beni. zenginlerin masalarina gidecek kizarmis etlerin tavalari elimde idi. ve ben ne salak sacma dusunceler icindeydim. tava lazimdi, ve yikayacak olan kisi bendim.


chater; zaman


gecmis pismanliklarimizin, gelecek ise umutlarimizin yigildigi alanlardir. biz ise simdi ki zamanda plan yaparak geciririz omrumuzu, basarisiz olursak gecmisteki pismanliklarimiza bir yenisini katariz. kum saati gibidir omrumuz, surekli gecmise duser, var oldugumuz yer o ince beldir. zaman durmaz akar, bir gun hepimiz gitmis olacagiz. kabullenmesek de bu bir bayrak yarisidir.


simdiki zamanda bulasik yikarken, gelecegimde kosklerde oturan ben varim. gecmisimde ise yaptigim salakliklar. umut olmasa bana kim bulasik yikattirabilirdi ki. zaten, ustad demis ‘umut kotuluklerin en kotusudur iskenceyi uzatir’ diye bosa dememis. umudunuz degil mi sizi, bir sonraki sikise hazirlayan.


chapter; derinlik


derinlik; fakir(yoksun) yasayanlarin, avuntusudur, ben farkliyi soluyorum demek aslinda salak bir avuntudur. sonucta bir yasam var ve kimisi cok zevk alacak bundan kimisi kenardan izleyecek. yasadigim boktanliklara ev sahipligi yapacak tek sey felsefe idi. oysa olmeden once degerli olan bir sey degil felsefe. birazdan avustralyanin dogasina dalacagiz.


mutfaktan iki brezilyali elamanla tanismistim. gayet samimiydik. minubus kiralayip dogaya acilacagiz dediler. gelirsen seni de alalim. tamam dedim. 1 haftaligina gidiyorduk. bu yolculukta aslinda neleri es gecmistim, bir resim sergisi gibi izleyecektim. nelerin uzaginda kalmistim bir slayt show izleyecektim. 3 kiz 3 erkek yollardaydik. ben arkada yatak uzerinde sarabimla izliyordum. ormanlar kasabalar, insanlar, minibus ilerledikce resim degisiyordu. bazen yagmurlu, bazen dumanli bir yokusta yolcuyduk. bazen kangurular, onumuzu kesiyordu. telefonlar cekmiyordu artik. ormanlik bir dagin tepesinden, asagida kalan bulutlari o yesili izlemek, ne buyuk coskuydu.


onlar macera gozuyle bakarken, ben kendimi buluyordum, her agacta, her yesilde. kimi zaman inip araci ittirmek zorunda kaliyorduk. ucsuz bucaksiz ciftlikler gerimizde kaliyordu, dogada otlayan inekler, koyunlar ve atlar. kimi zaman tembel bir koala yolumuzu kesiyordu. saygiyla izliyorduk, yolu kat etmesini. panik denilen sey koala da yoktu. uzerinden gecsenizde hizini degistirmiyordu. icimden ulan bir koala kadar olamadim diyordum. tirmandikca, basinc degistigi icin kulaklarim baska bir diyarda idi. 5 duyudan her biri degisiyordu. bazen simsekler anlik resimler ciziyordu karsimizda. bazen, bir ciftlik onunde durup tanri misafiriyiz deyip, muthis yemekler yiyorduk bedavaya. insandan uzak kalmis avustralyililar paylasmaktan cekinmiyordu. 13 yasimda koyde ilk askima hava atayim diye bindigim at a yillar sonra au da yeniden binecektim. koku ayni koku, mekan farkli ama hisler ayni. dejavu dedikleri sey, at uzerindeyken aklimdan gecendi.


kovboy sapkasi ile avustralyali amca gosteriyordu bize, gozunuzun gordugu heryer bana ait diye. sehir de bir apartman dairesi almaktan cok daha cazipti benim icin bu. gozumun gordugu yerler daglarla sinirli idi. su an goremiyorsunuz, asagida bir nehir var, yagmur yagmazsa yarin orda yuzersiniz diyordu. zaten kimse itiraz etmedi. sabah uyandigimizda, atlarla arazideydik, kovboy sapkali amcanin ardindan tin tin gidiyorduk. birseyler anlatiyordu ama kimse tam olarak anlamiyordu, zaten onun derdi dinleyecek birilerinin olmasi idi. ardindan ilerlerken, at arabasi ile tarladan koye ot cektigimiz aklima geldi. her yer sari idi. gozunun alabildigi yer ekindi. eger sansli isen ufukta bir agac gorurdun, sivasti orasi, kumsaatinde arpa buyutenlerin mekani. ama simdi etrafim yemyesildi. liseliler bilmez duvenle otlarin uzerinden gectigimizi bilirim. nereden nereye, hayat neler getiriyor bilinmezdi.


nehrin kenarina gelmistik. atlarini baglayan herkes, nehre kosuyordu, kovboy amca dikkatli olun diyordu. su da stresini atan herkes kiyiya cekildi. gunes altinda diken diken olmus bedenlerini isitiyordu. kovboy amca, nehrin kenarinda bulunun kucuk klubeden oltalari cikardi. kenarda ki balcik da solucan ariyorduk. gayet zevkli idi. herkes birbirine camur firlatiyordu. yeterli solucani bulduktan sonra, oltalari salladik nehre, sallamayla beraber yem baliklarin saldirisina ugruyordu. kizlar bile balik tutuyordu. ilk mangalimizi orda yaptik. malzememiz balik, tuz, sogan ve limondu. boyle bir tad yoktu.


ben kovboy amcaya caktirmadan sormaya calisiyordum, ya bak buraya gidecegiz onumuzde yerlesim merkezi var mi alkol alabilirmiyiz diye. bana dondu tasalanma genc, bu asamadan sonra kimse alkolsuz yapamaz, istemedigin kadarini bulursun dedi. nasil yani der gibi baktim yuzune. sizi babamin hayrina eglendirmiyorum, 2 aydir kendimizden baskasini gormuyoruz burda dedi. yalnizlik comertligin kapilarini actiriyordu insana.


arthur amcayi, istemeyerek de olsa arkada biraktik. bizden sonra kim ugradi oraya allah bilir. aslinda ozendigim ama beceremedigim bir yasam seklini arkamda birakiyordum. agaclardan gokyuzunu goremedigimiz bir yolda ilerliyorduk. yaptigimiz en buyuk aptallik arthur dan benzin almamak olmustu. arabayi suren kiz, benzin bitiyor gencler diyordu. sikimde diil di kafa bir dunyaydi zaten. sonunda durmak zorunda kaldik. benzin bitmisti. iki gonullu eleman 15 km yuruyecekti, elbetteki gonullu degildim. gonulluler yola cikti. ben yanima sarabimi aldim biraz ormanin derinliklerine indim. sirt ustu uzandim. dallar sallandikca gokyuzunu gorebiliyordum. sirt ustu uzandim, ellerimi topraga gecirdim. en ince ayrintiyi duyumsuyordum. nerelerden gelmistim, simdi bir ormanda sirt ustu yatarken topragi duyumsamaya calisiyordum. hersey neden bu kadar zordu. yesillerle dolu bir ormanda, yasamin beni surukledigi yer burasi mi diye dusunuyordum. tirnaklarim toprakla dolmustu. aklima dedem geldi, onunda tirnaklari toprakla dolardi hep, cunku ciftci idi. oldugunde de ciftci idi. boyle uzaklara savrulmusken neden dedem aklima geliyordu, anlam veremiyordum. sarimtirak bir anadoluda 90 yilini gecirmis dedem, anadolunun kurakliginda omrumunu bitirmisti. niye bunu hissediyordum, benim tirnagima dolan topragin emekle ne alakasi vardi. sonra uzum suyundan kacak raki nasil yapilir diye bana anlatisini hatirladim. dede bu yudumda sana olsun diyerek bir firt daha aldim saraptan.


kizlar kaygilanmisti, bagiriyorlardi. tezekk nerdesin diye. biri yanima geldi iyimisin dedi. bende hic olmayacagim kadar dedim. elemanlar gelirse ben burdayim dedim. ok dedi gitti. tirnaklarim toprakta, agaclarin izin verdigi kadariyla gokyuzune bakiyordum. aklima nazim hikmetin bir siiri geldi.


bugün pazar.
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
ne baş aşağı, ne baş yukarı.
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
sade toprak, güneş ve ben.
bu anda yeter bana bu kadarı
bahtiyarım.


bir daha tutamlama sansimin olmadigi o topraklari tirnaklarimin icine alarak, arabaya geri dondum, cok gecmeden bizim elemanlar bir baska yardimsever ciftcinin arabasiyla geldiler. doldurduk benzini,ve agaclarin golgeleri arasinda, surekli degisen manzara esliginde ilerlemeye basladik. kizlar sarki soyluyorlardi sevincten. benim icimde bir baska sevinc vardi. bir daha asla bulunamayacagim bir noktada, bir daha asla hissedemeyeceklerimi hissetmistim. araba sallandik ca sarabimi dokulmesin diye kolluyordum.


bir ara mola verdik. ben ciftcinin arabaya gectim. konusmaya basladik. hayvanlari nasil koruyorsunuz dedim, neyden nasil koruyoruz dedi. dedim kurt ayi vs. au da ole hayvanlar yok dedi, timsahlar ve kopekbaliklari var ama onlarda burda yasamaz dedi. hay amina koim lukse bak. ben anlatmaya basladim bizde bir kangal kopegi var soyledir boyledir. isterim oyle bir kopek ama kopege pasaport ve vize almak lazim. kopege pasaport alican sonra vize alicaksin dedi. aklimdan ulan ben bana pasaport almak icin kopekten beter oldum dedim. bana aldigim vize gecici ama, kopege alacagim vize kalici olacak. yani adam acikcasi bizim icin bir kopek bile degilsin diyordu. yani neresinden tutarsan tut elimde kaliyordu. au da ucan kuslar kadar, yasama hakkim yoktu burda.


etrafi esrar kokusu sarmisti, buram buram esrar kokuyordu heryer. tereddut icinde sordum, bu koku ne diye. guldu eleman, bana got ayagi yapma der gibisinden. bu dag basinda niye yasiyoruz inek yetistirmek icin mi dedi. elemana soyle bir baktim bastan asagi suzdum, 60 kusur yaslarindaydi. para mi derdin dedim. cevap vermedi, sigarasini cikardi bir tane de bana uzatti. bilmiyorum diyerek soze devam etti. cok param olsa buralari birakirmiyim onu da bilmiyorum dedi. esrar uretiyosun neden cok paran yok dedim. isler dusundugun gibi degil dedi. anlamadim. uyusturucu satmanin en buyuk kazanc kapisi oldugunu biliyordum o gune kadar. bana dondu, uretenler kazanmaz dedi. derdin ne ozaman neden uretiyorsun dedim. hiddetlenerek, soylesene bu dag basinda baska ney bizi heyecanlandirir dedi. yola bakarak dusundum, yanibasimda 60 kusur yaslarinda, urettigi esrarin yasa disi olmasindan, heyecan duyan, cok yasasa 20 yil daha yasayacagini bilen, sus lan sorgulama diyen biri vardi.


benim derdim alkoldu, dedim alkol var mi sende. cigara icersin bosver dedi. yok dedim ben cigara icemem bana alkol lazim. sorunun ne lan senin dedi. alkol dedim sorunum. cigara ic dedi. yok dedim ben icmiyorum cigara, guldu. bende icmiyorum dedi. bir ortak nokta yakalamistik. kaygilanma istemeyecegin kadar alkolum var dedi. sonra benim saraptan istedi, icmesiyle camdan puskurtmesi bir oldu. bunu mu iciyosun lan dedi. elde bu var dedim. siritti bana. eliyle yuzunu ovusturdu, alkolleri bile sahte lan dedi.


chapter; alamut kalesi


okuyanlar bilir, cennet vaadiyle esrar verilip kandirilan genclerin destanini. baska bir mekandaydik. ciftlik gibi duran, ama esrar yetistiren bir mekanda. bizim elemanlar mutlu idi. bedavaya esrarin en kralini cekiyorlardi. 5-6 calisani vardi elemanin. otu ceken, lok gibi oturup, bir noktaya sabitleniyordu. ben elemanin bana sundugu saraplardan tadarken, neden camdan benim sarabi puskurtugunu anliyordum. dedim polisle falan sorunun olmuyor mu? sallanan koltugunda siritarak, ben onlara hizmet ediyorum dedi. hersey yasal dedi. ben gotumu siktirmistim, buraya gelebilmek icin bir suru belge gostermistim nasil esrar yetistirmek yasal olabilirdi burda. insanlari dusun dedi, gunluk yasamda stresle dolan insanlari, bu benim kirbacim olmasa onlarin hali ne olur. anlamistim, esrar surunun yasakli yemiydi. yasakti cunku cazip olsun diye. suruden cikana morfin veriliyordu. zaten okumussunuzdur esrardan nasil kurtuldum hikayelerini. aslinda hikaye suruye nasil dondum du.


o an alkol neye denk geliyor diye dusunmeye basladim. kendimi tutamadim ve sordum elemana, bizim esrar icenlerden farkimiz ne diye. onlar geri donmek icin, biz ise kacmak icin iciyoruz dedi. geri donmeye yuzu olmayanlarin ugradigi durakti alkol onun icin. kendimi analiz etmeye calistim. hep bir kacis icindeydim. izmiri arkada birakali cok olmustu, sonra istanbul, sonra avustralya. kendimle yuzlesmek istemedikce sigindigim tek sey alkoldu. kacmak isteyen bendim, alkol ise yardimcimdi.


ozaman su an neden huzurluyum diye sordum elamana, kisa bir sure sonra kacacagin icin dedi. evet bir suclu olup 10 yil cezaevinde kalacak cesaretim bile yoktu.


chapter; kacmak


beni ben eden herseyden kacmak, en buyuk yetenegim buydu. kendimle yuzlesmektense kacmak cok daha cazip geliyordu. hepiniz gibi benimde icimde bir saatli bomba vardi. ve olume tikliyordu. ne kadar kacarsam kacayim o bomba patlayacakti. saatimiz hic nankor degil tikir tikir isliyor. ve bombamiz patlayacak.


kacaktim ve azili bir takipcim vardi, her an nefesini ensemde hissediyordum. nereye gitsem pesimdeydi. izlerimi takip ede ede geliyordu hep. en buyuk hapishane insanin kendisine kurdugudur. ve ben bir daha donmeyecektim oraya. surek avi uzun zaman once baslamisti. hapishane de rutini yapan huzurlu bir mahkum olmaktansa, korkular icinde kacmayi secmistim. beni kendime teslim etmeyecektim. sonu ne olursa olsun kacmaya degerdi. sadece kendimden degil ulkemin kurallarindan, istemedigim halde bana dayatilanlardan da kaciyordum. oysa 6 ay askere gidebilsem, benimde bir meslegim olabilirdi. belki bir kizim olurdu. facebook a mutlu aile resimlerimi atardim.


bu kadar elemani nasil besliyorsun dedim. esrarla dedi. nasil yani der gibi yuzune baktim. esrar veriyorum onlara onlarda islerini yapiyorlar dedi. aklim almiyordu esrar karsiligi kim calisirdi lan. sigrasini icli bir sekilde cekerek, unutmak zor istir ben onlara bunu veriyorum diyordu. sesi boguklasmisti, bir kac kuru oksurukten sonra toparladi kendini. cebinde para var mi dedi? var dedim. ver bana dedi cikardim 20 dolar verdim. bak dedi bu kagit, sonra ayaga kalkti zulasindan bir kitapla geldi. bu ne dedi, kitap dedim. yokkkkk bu da kagit dedi. parayi gostererek bunun ustunde ne yaziyor dedi. en belirgin olan seyi soyledim 20. peki bu kitapta ne yaziyor dedi ( kitabin ismini soylemeyecegim eksici pic olaylarindan gina geldi) dedim bunlar sunlar vs yaziyor. bak dedi ikisi de kagit, yarin bir coffee shop a gitsen hangisi ile coffee alirsin dedi. 20 dolarla dedim. tekrar bana dondu, 20 yi bilmen yeterli dedi. kendini doyurmak icin 20 yeterli, diger elindeki kitabi tutarak, bunu para diye kasiyere uzatsan, bir seyler alabilirmisin dedi. uzerinde 20 dolar yazan kagitla, uzerinde dunyalar yazan kagidin hikayesi idi bu, ve sizinde bildiginiz gibi, 20 dolar o kitabi da satin alabilirdi.


birbirimizi anliyor olmanin verdigi huzurla, biraz durulduk. elemanlar, hayatimda gormedigim kadar otla yuklu torbalarla geliyordu. eleman bana donup, hava atarmiscasina, avustralyayi ben uyusturuyorum lan dedi. o an icimde, bir nefret olustuysa da belli etmedim. ne cesit bir intikamdi bu? o tarlada toplanan otlar, bir agizdan girip, derin bir ic cekisle bunyeler de gecici huzura gebeydi. huzursuzlandigimi anlamisti. gel dedi, bana imparatorlugunu tanitacakti.


gozumun gordugu yer esrar tarlasiydi. durduk. eline bir cocuk alirmis gibi, usulca ve sevkatlice bir tanesini kavradi, bana dondu, gor kimin kafasi guzel olacak bununla dedi. o an esrardan ote binlerce kafa goruyordum tarlada, henuz haberleri yoktu bu aksam esintisinden ama. bu otlar o kafalari dolduracakti. koca bir tarla derin bir ic cekise gebeydi. esrar icmelerinden dolayi kendini kaybeden arkadaslarimi hatirladikca, daha da bir zorlasiyordu bu tarlada yurumek. dunyaya bahsedilmis huzur bir tarlaydi yanibasimda. ben yine huzursuzdum koca esrar tarlasi icinde. binlerce kafa boylu boyunca uzaniyordu onumde. sirf nedensiz gulebilmek icin. elemani takip ettim, tum imparatorlugunu bana gosterdi. polisle olan iliskisini anlatti. isin ilginci parasi ancak bu carki dondurmeye yetiyordu.


ac tavugun dari ambarinda olmasi gibi, arkadaslarim goz kapaklarini bile zor kaldiriyordu. iclerinden birisi bana surekli ic bu suyu diyordu. elinde bir bardak suyla gelip ic bunu diyordu. her defasinda iciyordum. ertesi sabah bana, sana su veriyordum, cunku elimdeki su cennetin suyuydu, icersen sende oraya geleceksin diye sana veriyordum dedi. cennet bu kadar kolaymiy di la bir cigara uzaktamiy di? bende bir duman ceksem, herseyi unutacakmiydim. yani kisa sureligine bile olsa bende bunlari hissedecekmiydim. bildigim bir sey vardi. huzursuzlugumu huzuruma kurban etmeyecektim. hikayem boyle baslamisti boyle devam edecekti


tarlanin sahibi ile benim disimda kimse ayik degildi. eleman bak dedi bana, iste dunya boyle yonetiliyor. ben yalanci cennetin bekcisiyim, tarlalarimda ki kolelere bak, hepsi beni bekliyor. hepsi huzurumu bekliyor. anlamistim. imparatorlugunun buyuklugunu, artik icimdeki kizginlik ta gecmisti ona karsi. dag basinda yasayabilmenin, nelerden gectigini biliyordum artik. bir yanardagdi orasi kulleri ile bunyeleri yakan. ve kendi cehennemlerinde yanmaya gonullu bir cogunluk vardi asagida. bizim elemanlar gotu yavas yavas toparlarken, arkamizda esrar tarlalarini birakacaktik, vitrini ineklerle suslenen.


zula da kaliteli esrar gaz pedalina abaniyordu arkadasim. bense bir daha tadip tatmayacagimi bilmedigim saraplarla arkadaydim yine. cebimde de elemanin numarasi vardi. basima birsey gelirse arayayim diye. camdan bakiyordum, koca vadi bulutlar altindaydi. dumanli bir kafa gibi ardimizda usulca kuculuyordu. niye dumanli diye sormadim kendime, cunku dumanliydi. ayni duman minibus in icindeydi. cigarayi ceken agacin yapraginda bile gulecek bir neden buluyordu.


chapter flashback;


on vizeyi almisim au ya gelecegim. sabah bir tel geliyor, karakoldan. yegen askerlik subesinden, faks geldi karakola gelmen lazim. hassiktir hersey bok olmus durumda. patronu arayip durumu bildiriyorum. alpay abi karsiliyor beni karakolda, beni boktan cikaran abi. ooo yegen, hosgelmissin diyor. abi ne is diyorum. korkma lan sube faks cekmis, bize bir gorunmen lazim diyor. gidiyorum, cay iciyoruz ifade verdigim yerde, he iste kagitlar bunlar walla ne yapsak bilmiyoruz diyor. abi diyorum, 3 hafta sonra ulke disina cikacagim. he oyle ama, bazi sorunlar var diyor. nedir abi diyorum. karakolun bazi eksiklikleri var. camera sistemi kurulacak, ve bir kac pc ye ihtiyacimiz var, sizin kafede kesin cikma pc vardir. kafamdan olmasa da yaratirim diyorum. he sen bu kagitlari dusunme bu isleri hallet, biz gerisini cozeriz diyor. abi diyorum bak gotu ortaya koyuyorum, beni hava alaninda cevirirlerse, bittigim andir. bana bakiyor, lan git ve dediklerimi yap diyor. koprude beni goz altina alan polis, korkma diyor bana. aklimdan yasadiklarim, o aksam nezarete getirilisim, nerdeyse butun parayi bir cig kofteye verisim aklima geliyor. dayimin da bulundugu oda da tir titriyordum. hersey sogykuktu, bitli nezaret battaniyesinin, verdigi huzuru kimse vermemesti oysa. hersey yalandi, alpay abiye de guvenemiyordum. ne kadar siritsa da icimde hep bir kusku vardi. oysa eleman gotumu karsiliksiz kollamisti. ama guvenemiyordum. kafeye gelip sigara isteyen memurlara surekli gbt kontrolu yaptiriyordum. la bah tezek bisi cikarsa seni almak zorunda kaliriz diyorlardi. abi bak diyordum yine de.


chapter; asker kacagi,


kalabalik bir ortam oldugumuz icin ekipler surekli, geliyordu. yaw bize 70 kimlik getir, bu aksam ki gorevimiz bu diyorlardi. kendinden emin bir sekilde kimliklerini verip goz altina alinanlari da goruyordum. yada sandalyeye iyice gomulup, dasagini yiyem beni es gec diyenleride. kimligi almis gibi yapip bir digerine geciyordum. kimisi ben oyun oynarken beni rahatsiz etme, istersen gotumu al diyordu. ne farkli boyutlardaydik. bense ucuyordum cennete 2 hafta sonra. hepsi bitecekti. basari hikayelerini dinlediklerimden biri olacaktim. heyecani icindeydim ucacak olmanin, memur abilerde vardi yardim eden, kacmama. siktir boktan bir magzaya girdim ayakkabi aldim. sonra bavul aldim. yanimda 20 kilo almama izin vardi. vazgecemeyeceklerimi seciyordum bavula koymak icin. aglamakli bir isti, beni var eden cogu seye elveda diyordum. sevgilenden kalmis bir sac teli bavula, ders notlari cope. hayatimi ikiye ayiriyordum. acimasiz olmazsam eger 20 kilo yetmeyecekti. tam 1 gunumu ayirdim buna. istanbulda, cati katinda yasamimi ikiye ayiriyordum. geride birakacaklarima elveda demenin vakti gelmisti. lisedeki fotoraglarimi atamadim. sihirli bir degnek olsaydi da oraya o anlara geri donseydim. liseliler bu yuzden asagilik, cunku orada var olma sansimiz artik yok.


chapter; gelecege tumevarim.


bu amina kodugum seyi, hep umuttan gecer. hep umut edersin, gelecek bana guzel seyler getirecek diye. bu yuzden gelecegi hepimiz severiz. ne de olsa guzel olacak dimi. ama yasam canim benim caktirmadan bak der. ben surunun hikayesini anlatiyorum mutlu azinligin degil. bu yuzden amina kodugum cok karamsarsin diye bana kizmayin. umut edenlerinizden cok azi basarili olacak. gerisi elenecek. simdi karsimda umutlu bir genclik var, ve onlara kabullenmesi en zor olani soyluyorum. yegen basaramayacaksin. cunku istatistiki bilgiler bunu gosteriyor. sana hazmetmek kalacak. ama benim dediklerimi kabullenemeyeceksin, cunku umut denilen sey olmasa en aptalimiz bile, ben basarili olacagim dermiy di? cok akilli olman bir avantajdir ama kazanacagin anlamina gelmez. ya da aptal olman basari diye onune konulan kriterlere erismene engel degildir. yani anlamaniz gereken farkindalilik bilinci, basarili olmak icin yeterli degil. daha baska yarraklar donuyor arka planda. bazisi bunu icgudusu ile yapiyor, bazisi oyunun kurallarini iyi bildigi icin. ama unutmayalim iyi oynayan kazaniyor.


benim icin zorlu bir gundu, bana ait olan herseyi bir bavula sikistirmak zorunda idim. limitimde vardi, 20 kilo. geride kalan yillari 20 kiloya sigdir demislerdi bana. cok onemli bir sey olmadikca eliyordum. sirinevlerde bir cati katindaydim. istanbul siklemiyordu bile parcalanisimi? gor kimlerin amina koymustu benden once, kimler neler basarmis, ve bazilari aci icinde yanmisti. istanbuldan comertlik bekleyecek zaman degildi. bogazi gormek icin 2 saat otobuse binen insanlarin oldugu bir yerde, istanbulu suclamak ahmakca idi. bu bizim sistemimizdi, ve biz bununla yasamaya alismistik.


istanbul kendimizi kapattigimiz hapishanemizdi. orda olmamizin sorumlusu bizken, hapishaneyi sucluyorduk. cezaevinde merhamet dilenirsen, orospu olursun.


bavulumla, yanima alabildiklerimle, sirinevlerin yamru yumru kaldirimlarinda tak tuk ilerliyordum. ne geride biraktigim esnaf, ne de o sefalete mahkum olmus halkin umrunda degildim. bir daha geri donme sansimin olup olmadigini bilmedigim, bir kargasa arkamda kaliyordu. ama ben tuneli kazip bitiren, ve gunese kavusacak olan mahkumun, coskusu icinde tunelden gelen isigi gunes sanarak yuruyordum. sizinde bildiginiz gibi bazen isik trene ait oluyor.


Hapishaneden kacan insanin azili bir gardiyani vardir. defalarca dedim zaten. ve o gardiyan size hep der, geri don lan ait oldugun yer orasi geri don. hep traslidir, hep filinta gibidir. hep saygi duyulacak giysiler icindedir. sana en acimasiz kirbaci vurur. geri don orospu evladi, donmezsen eger, olene kadar kalacaksin bu delikte.


butun bunlarla yasamak durumudaydim. bir minubuste, doruktan asagi dogru saliniyorduk. artik kacmaktan yorulmustum. kim yakalayacaksa yakalasin beni, her ne olacaksa olsun. artik yola gelmistim. sistem bana yeterince odetmisti, teslim olmaya hazirdim. gucum kalmamisti. madem tadini alamiyordum, lan benim derdimemiydi basarili olmak. sal gitsin amina koyayim, ayni dagdan suzulen minibus in yaptigi gibi. sal lan kendini, askere alacaklarsa alsinlar. alkolik diyeceklerse desinler, essek kadar adam olmussun hic birseyin yok diyeceklerse desinler sal lan kendini azcik. senin derdin senin disindakileri doyurmak mi sal lan sal. vitesi bosa al, koyver gitsin, olecegiz lan hepimiz olecegiz derdin ne senin. sal amina kodugumun salagi sallllllllllll.


he zaten alkol esrar tum o uyusturucular bunun icin var, senin icinde kaplani var etmek icin var. oysa sabah yuzunu tras etmeye kalktiginda, sal lan sal diyemiyorsun. oha dun cok ictim kafamda filler sikiyor diyorsun. hele bir bak aynada kendine, gotun yiyorsa sal de. ama diyemeyeceksin, cunku yetismek zorunda oldugun isin var. aynadaki kendin bogazliyor seni, lan amina kodugumun evladi nereye saliyorsun lan. o kadar kolay mi saniyorsun lan bunlari. bak bana gomlegim kravatim, trasli yuzum. iki kadeh raki ictin diye adam mi saniyorsun lan kendini. iyi bak bana ben senin anani sikerim, sana alkolle iki saat ozgurluk verdim diye adam sanma kendini. bu hayatta benim borum oter. agzini burnunu kirmadan adam gibi giyin ve git patronunun tassagini yalamaya devam et. simdi siktir git gozumun onunden.


amina kodugumunun gunceli cok agir, ha deyince icinden cikamiyorsun. tatilde bile rahat degilim yine benimle yavsak. elemanlar acikmis, yahu bir yerde duralim, birseyler yiyelim diyorlar ama, durulacak bir yer yok. baska bir ciftligin onundeyiz, elemanlar tereddut icinde. ben lan tamam ben giderim diyorum, gorunurde kimse yok, evde kimse var mi diye bagiriyorum, yasli bir kadin cikiyor karsima, benim kafa dumanli, onun kafa ise cok yasli, ayni kulvarlardayiz yani. saskin saskin bakiyor bana, ne sikimi yiyorsun burda diye. eski kulturumuzun verdigi kuvvetle tanri misafiriyiz teyze diyorum biraz da yavsakca. mark evde degil ama gun batmadan gelir, istersen biraz otur diyor. yalniz degilim arkadaslar da var diyorum. soyle onlar da gelsinler diyor. elemanlar geliyor, hala cigara cekiyorlar. teyze usuldan bakip, gormemislikle, tiksinmenin arasinda bir bakis atip iceriye yoneliyor.


oha karsimda sanki her anini cileyle gecirmis bir anadolu kadini var. mark ufukta gorunuyor, zayif ciliz birisi, ustu basi pislik, yuzu kiris kiris, ama hic aldirmiyor bize, her gece evine ayni dinginlikte gelen kisi sanki. hepimiz aciz, ama kimsenin dili varmiyor, yahu yiyecek birseyler var mi demeye. mezardan 2 hafta izin alip gelmis gibi duran bu cifte aciz bizi doyurun nasil diyecegiz. mark diyorum biz aciz, kac para ise odeyelim. yere dogru bakip, tavuklarim var diyor. herkesin gozu isiliyor, ama tavuk marketten alacagimiz kel tavuk degil, oldurmek ve tuylerini yolmak lazim. grupta bir tartisma basliyor, ya gidelim ilerde baska bir yer cikar karsimiza, kimisi de ya sacmalama bu dag basinda baska nere buluruz diyor. ben yine gonulluyum tavugu secip kesmek icin. kizlarada soyluyorum su kaynatin, kaynar su da kolay olur tuyleri cekmek. hic yabancisi degilim tavuk yakalamanin,iki bacagi ile ellerimde, kanatlari ile cirpiniyor; kizlar hayatta yemeyiz biz bu tavugu diyorlar. anasini bile sikeceklerini biliyorum.


tavuk yine ayni tavuk gecmisimdeki sesi ile gik gik ediyor yine, gecmisteki aliskanlikla kibleye cevirip, sag ayagimla ayaklarina sol ayagimla kanatlarina basip bozagini avuclayip, bismillah deyip bicagi dayiyorum boynuna. bir kac cirpinisin ardindan, tavuk yine bizim olu tavuk ellerim kanli. kazandaki su kayniyor, atiyoruz tavugu kazana, bizimkiler ot cekiyor. bense ince bir gurur icindeyim, tavugu ben oldurdum diye. ama tuyleri kizlar yolacak kafamda bu var. mark a donup patates sogan domates sarimsak lazim diyorum. kileri isaret ederek oradan al diyor. tavuk yolunmaya hazir. once itiraz etselerde kizlar isini iyi yapiyor. ic organlari temizlemek benim gorevim. nice kurban bayrami gormus biri olarak, isimi, usta bir kasap havasinda yapiyorum. zaten kimsenin nasil yaptigimla degil, nasil yapabildigimle sorunu var. bende cok siklemiyorum birazdan yiyecekler zaten.


bizim tavuk reyis aslinda sizin civciv reisti. tavuk olmadan once civciv di. ve sizler bir civcivin oldurulmesine cok buyuk tepkiler gosterdiniz. cunku niye biliyomusunuz, civciv reisin yenilecek kadar eti yoktu, kucuk olana bu hassayiyeti gosteren incici kardesler, danalar ve kuzular bogazlanirken ses cikarmiyor. cunku isirdiginiz da et gelirse oldurulecek kivamdadir hersey. civciv reyisiniz var, ama dana yada kuzu reyisiniz yok. sefkatiniz ancak yiyemeyeceklerinizedir. onun icin o sefkati gotunuze sokun bi zahmet.


merhametiniz, acimasizliginizin var olamayacagi kadar kucuk isiriklarinizda var olabilir ancak. sizi doyuracak hic bir seye merhamet beslemezsiniz, o yuzden civciv reis, sizin kendinize bile itiraf etmediginiz karanlik yaninizdir. kedi reyisi de bu baglamda ele alabilirsiniz. neyse biz hikayeye donelim.


tavugu parcalara ayirip, kazana atiyoruz, diger parcalarla beraber. biraz once tavuga aciyan genc kizlarin agzindan salyalar akmakta, ve hepsi pisse de yesek diyorlar. ne oldu lan 1 saat onceki empatiye nere gitti. bunu 1997 de ankara haymana daki ross-koytur tavuk yetistirme ciftliklerine amcamin oglunu ziyarete gittigimde anlamistim. ciftlige girmeden uzerimize tulumlar gecirilip, sonra en az 30 sn ilacli gaz puskurtuyorlardi bize. amac; iceriye mikrop tasimayalim, her tavuk sigabilecegi kadar kafes icindeydi, arkalarina donmeleri bile imkansizdi. dehset bir koku genizleri yakan, 1 ayda 1.5 kiloya ulasacak sekilde besleniyorlardi. yemler ingiltereden geliyordu, sizinde bildiginiz gibi safi hormon. ben cok tavuk kesmistim, ama orda olanlari agzim acik izliyordum. 24 saat isiga maruz birakilmis tavuklar, artik yumurta veremeyecekleri duruma gelince, kesim haneye gidiyordu. kesimhane de kimsenin tavugu kibleye cevirip bismillah dedigi yok. hepsi gagalarindan bir yere asiliyor, ve o platform ilerliyor. karsida elektrikli bir testere var. kanatlari cirpina, cirpina testereye dogru ilerliyorlar. kafasi kesilen bir sure cirpindiktan sonra kaynar suyun icine giriyor. ve emekci kizlar tuyleri yolmak icin hazir bekliyor. iste mutfaginiz da ki tavuk kardesin hikayesi bu kadar. dog 24 saat isik altinda dur hormonlu yemleri ye, yumurtlayamayacak duruma gelince kafani kessinler. mutfaklara meze ol. ha sunu demeyin bana, vejeteryanmisin lan? yok tavuk reyis en lezzetli menulerden biri benim icin. ama ben tavuk yerken civciv reyis diyecek kadar yavsak degilim. yani en azindan kendimi kandirmiyorum. ha burdan civcivlerde olsun mesaji cikarmayin, benim amacim ikiyuzluluge dikkat cekmek.


adina artik yahnimi dersiniz baska bir sey mi? koku her yani sarmis durumda. bizim yasli cift bile yemegi bekliyor. iftar oncesi ekmegin bile sucuk gibi kokmasi gibi bir durum. mark zuladan ekmek bile cikartiyor. orgazmin en siddetlisi kazanda kayniyor. pavlovun kopekleri gibi uygun zamani bekliyoruz, salyalarimiz aka aka. acliktan etrafta ne var diye bakmiyoruz bile. kazan kayniyor biz izliyoruz. yetkili benim ve ben soyleyecegim son sozu yemek hakkinda. tavuk ilik gibi olmus, tamam gencler hazir diyorum. herkesin tabaginda, yemegi hazir. tam yiyecegiz, mark, durun babamiza dua edecegiz diyor. sadece filmlerde izledigim bir sahne, lan ne duasi birak dalalim diyorum icimden. eleman anlamadigim ve anlamakta istemedigim birseyler deyip, ardindan amen diyor. hep beraber amen diyoruz. tavugun kemiklerini bile es gecmiyorum. iste gercek orgazm, her isirikta ayri bosaliyorum.


İste o anlardan birisi daha, uzaginda kaldigim seylerin, ileri derecede duyumsanmasi. herkes oh superdi derken, ben cok baska bir alemdeydim. zevkle aciklanamazdi bu, bu zevkten de ote birseydi. yemekten gozumu aldigimda, etrafimda es gecktiklerimi goruyordum. ne kadar fakirlerdi lan. ama tavuklarini paylasmislardi bizimle. para da teklif etmistik ama, burda para gecmiyordu. ne verecektik lan biz bunlara. mark gel beni sik desem siki de kalkmazdi zaten. lan borclu olupta odeyememek ne zor bir seymis. dedim gencler geceyi burda geciriyoruz. zaten cevap verecek durumda bile degildiler. mark a donup arabada uyuruz size zararimiz olmaz dedim. sandalyesinden ayaga kalkti, elini cebine soktu, ben birseyler soyler diye bekliyordum, disari cikti. ister istemez teyzeye dondum, bosver cevap vermiyorsa kalin. istemeseydi zaten git derdi dedi. lan anadoluyu cok uzakta biraktim saniyordum. ama karsimdaydi, sesini cikarmayis evet demekti burda da.


dis kapinin isigi altinda ince bir dal gibi duruyordu mark. gidip te konusmaya calisirsam cevap vermeyecekti. zaten bende o an in ustune cesaretimi toplayamadim. gotum yemedi neyin var genc demeye. zaten o da merakli degildi anlatmaya. yasadiklarini yere bakarak, tahmin sansimi kullaniyordum. ne kadari dogru allah bilirdi. teyze bizim genclere uyuyacak yerler ayarladi. ben minibus ta uyumak zorunda kalacaktim. mark in belki binlerce kez kat ettigi yoldan yuruyerek, tr de hic tanik olmadigim bortu bocegin senfonisi esliginde, arabaya yoneldim. kapiyi actim ve esigine oturdum. nerden nereye, hadi gotun yiyorsa bu bocekleri anla. hersey ne kadar yabanci geliyordu. icerde biraktigim anadolu ictenliginden ote her sey yabanci idi. boceklerin sesi bile. dedim yok panik atak gecirecek luksun yok burda kendine gel ve toparlan. aklimdan gecmedi degil, bir kangal kopegim olsun. burda olayim, geceleri bu bocekleri dinlemek benim sorunum olsun. bir duraktaydim, susurlukta tost yiyip ayran icmek gibi degildi. yarin guzel bir gundu, cunku mark bana ciftcilikten dem vuracakti.


karga bokunu yemeden uyanmisti mark, bende uyandim. etrafimdaki daglari ormanlari yeni yeni farkediyordum. bocekler hala susmamisti. kuslarda katilmisti onlara. beraber yuruyorduk, calilarin arasindan. bana bak buralari nasil adam ettim diyordu. kafam guzel degildi, dislerimi gicirdatarak dinliyordum onu. oysa alkolluyken anlatsaydi olmazmiydi. sallana, sallana sindire, sindire dinlerdim. bana sabirdan bahsediyordu. aklima kayisi agaclarini sulamak zorunda kaldigim gunler geldi. bilenler bilir her kayisi agacinin buyuk bir goleti vardir. ve siz o goleti su ile doldurmak zorundasinizdir. dedem herseyi anlatti bana. ok dede yapacagim dedim. hortumdan gelen su cok az di. ve golet dolmak bilmiyordu. ergenligin verdigi heyecanla hortumun basina gittim. oha su az geliyordu hortumun onunu actim. 1 saat sonra zaferler kazanmis gibi koydeydim. dedem bana bakti. niye geldin dedi. hepsini suladim dede dedim. iyi dedi dogruldu yola dustuk. bahceye vardik. hepsini suladin mi dedi. evet hemde hepsini. he iyi dedi. biraz ilerledi bir kayisi agacinin dibinde durdu. kendinden emin bir sekil de bah hele buraya dedi. bastonunu soktu camurun icine, eseledi, madem suladin bu agacin alti niye kuru dedi. bir baska agaca gectik ayni sonuc. camuru kaldirinca altindan kuru toprak cikiyor. iyi bir sey yaptigimi saniyordum ama yeterince sabirli degildim. beklemelisin toprak suyu eminceye kadar. yoksa suladigin sey gozlerin olur dedi. 1 agac icin 1 saat beklemem lazimdi. ciftcilik dedikleri sey buydu. hortumla 1 saat golgesinde durmazsam kayisi meyve vermiyordu. yas 13 idi. ama ders alinmisti. usul usul sulayacaksin. yoksa suladigini zannedersin.


kendini yasayamayan baskasina goz kulak kesilir. bu yuzden her ayrinti, belki benim kontrolum disinda isleniyordu beynime. baskalarinin yasamlarini onlardan iyi biliyorum diye kendime bir pay cikariyordum. oysa ne zavalli bir avuntu, kendi olamayanin, baskalarinin yasadiklari ustune analizler yapmaya calismasi. mark in tarlalar da yetisen meyve ve sebzeleri vardi. benim neyim vardi? ne uretmistim. bakip ta iste bu da bana ait diyebilecegim neyim vardi. ev araba almaktan degil, ne urettim den bahsediyorum. o koca tarla icinde kuculdukce kuculdum. dunyaya biraktigim bir domates bile yoktu. onumde yuruyen yasli amcayi hayranlikla izledim. sabrin cennetindeydik, elimi bir domatese attim, cekinme kopar dedi. isirdim, mutlu oldu. cenemden domatesin suyu akarken, isirdigim seyin, mark in var olusunu oldugunu hissediyordum. kendini bedenine hapsetmemis, bir ot gibi yasamamis uretmisti. domates de olsa mark in yarattigi mark disinda var olan seyler vardi.


minubus teydim yine, tavugun borcunu odememistik, ama belki yalnizliklarini paylasmistik az da olsa. yiyecek bir seyler de vermislerdi bize. onumuzde bir kasaba vardi. dagdan sehire indikce insanin hayvanlasacagini test etme firsati bulmustum. dagda olan paylasirken, sehirde olan karsilik istiyordu. surgulu kapi birden acilinca, bizim elemanlardan biri uyan ulan geldik dedi. uyku mahmurlugu ile kalkip etrafi kolacan ettim. esnaf ayni bir tr kasabasinda ki gibi, kapida sandalyelerde oturuyordu. ve hepsinin gozunde biz burda yabancilari sevmeyiz bakislari vardi. yabancilarin sevilmedigi yerde, ev sahipleri ile iletisimi kuran tek bir sey vardi o da para. biz alisverise baslayinca hepsi sever oldu bizi. ben alkol zulama baktim. ne olur olmaz diye biraz daha almaya karar verdim. elemanlardan biride bar da bulunan kumar makinasinda para kazanmaya calisiyordu. bar buram buram esrar kokuyordu. zaman durmustu sanki kasaba da, insanlar bize bakip bir sey soyleyecek olsalar bile soylemiyorlardi. kollarini kaldiracak halleri yoktu sanki. insaat izleyen turk gibi bize bakiyorlardi. usuldu hersey, cok usul.


kizlar el isi hediyelik esyalar aldilar, ben alkolumu aldim. biraz yiyecek ve benzin aldik. bir sureligine dondurdugumuz yasama geri donuyorduk.


hani hepimizin hayali vardir, birakicam lan buralari, issiz bir yere yerlesicem. herkesten herseyden uzak olacagim diye. iste onlari arkamda birakiyordum. belkide olmayi istedigim konumda olduklari icin onlara derin anlamlar yuklemistim. belki degil, cevap buydu. olmak istedigim yerde onlari gorunce, bana belkide gereginden derin gorunduler. gundelik yasama donmek icin sebeplerim neydi, yada beni baglayanlar neydi. bunlari dusundum. cocuklugumdan beri bana buyuyup adam olacaksin deniliyordu. ve ben anlamistim ki artik adam olmak istemiyorum. kendim olmak istiyorum. uzerime gecirecegim uniforma beni mutlu etmeyecekti. bana asiladiklarinda yanlis olan birsey vardi. lisede 5 gun okula giderken hafta sonu da dershaneye gidiyordum. hic isteyerek gittigimi hatirlamiyorum. bedenim dershane de olsa da beynim baska yerleydeydi. sebep neydi? sinav var kazanman lazim. hic bir sey benim secimim degil, onume ne engel konduysa asmam lazim. galiba panik ataklarin cikis noktasi bu oldu. yani baskalarinin dunyalarin da varolmaya isyan.


sonucta kendimleydim ama bu noktaya hayatim sikilerek varmistim. yani suruye uyamamanin bedeli. gecmise donup odedigim seylere bakinca, bari suruden biri olsaydin, mutlu olurdun dedim kendime. ama ok yaydan cikali cok olmustu. ok yaydan bir cikti mi, sorun artik alicinin olur. gecmisten bu sekilde firlamistim gelecege ise umut beslemeyecek kadar keskinlesmistim artik. gecmisimin camurunu, gelecekteki kor umutlarimda yikayacak kadar salak degildim. bildigim bir sey vardi o da zamanin surekli ilerledigi.


bir sigara uzatin lan dedim. yol boyunca sustugum icin, biraz endiseyle bir sigara uzattilar. camdan kafami cikardim ruzgari hissederek gozlerimi kismadan akip gidene bakmaya calisiyordum. ne kadar uzun sure olmustu bunu yapmayali. dejavu buydu iste. sanki bu ani daha once yasamisim gibi geliyordu. evet yasamistim ama o kadar uzun zaman olmustu ki, sanki baska bir yasamda bunu yasamis gibiydim. yasam neydi lan, biz neydik, bizim elemanlarin ki yasamsa benim ki ney di?


hayat plan yaparak gecirdigim sureler toplamiydi. denemekten ziyade surekli plan yapmayi seciyordum ve bir sekilde erteliyordum birseyleri, yanlis yapmaya cesareti olmayanlar, kenardan izlemeye mahkum olanlardir. kendime yanlis yapma firsati vermemistim. dunyadaki en buyuk korkaklardan biriydim, yanlis yapmaya gotum yemiyordu. isin ironik yani, standarti yanlis yapmadan terk etmistim. belki de yanlis yapma korkusu beni buraya itmisti. her ne olursa olsun ben artik mutluydum, bir daha da geriye donme niyetim yoktu. kravat takip, sadece imajima endeksli seyler yapamazdim. bilmiyorum belki yazdim ama hatirlamiyorum. bir zamanlar bir reklam vardi. imaj hic bir sey susuzluk hersey diyordu. oysa tam tersiydi, susuzluk hic birsey imaj hersey. hepinizin kicinda ayni marka pantolonlar varsa bilinki imaj hersey. ama komik olani bunu suru seklinde yapmaniz. yani moda denen sey herbirinizde ayni refleksi gelistirmekte. yani imaj yapanlarin isi zor degil, zaten herkes birbirini kopyalayacak kisiye ozel cozum sorunlari yok.


psikolojide boyle bir alan, suruye uygun cozumler var. size ozgun cozumler sunacak doktor aramaniz yersiz. istisnalar kimsenin sikinde degil. suruye uygun receteler ve terapiler alirsiniz isinize yararsa yarar. yaramazsa sikimden assa kasimpasa. ha karsiniza freud cikar onu bilemem ama genel gecer budur. ezberlediklerini size okurlar, yerse diye, yemezsen zaten kendinlesin demektir.


param olsa da cozum alamayacagim bir dunya da yasadigimi biliyordum. cozum diye bir seyin de olmadigini biliyordum. eger oleceksek neyi cozecektim ki, olecegiz lan oyle yada boyle. 3 yil once 30 yil sonra. yasliyken oh superdi haydi oleyim bari diyenimiz yok. urettigimiz cozumler kisa vadeli, zaten gencligime gidip, lan orospu evladi cok yasasan 80 yil yasayacaksin derdin ne? sinavi da seni de sikerim demek isterdim. (liseliler siz bana bakmayin calisin uni sinavina) bunlari daha oncesinden idrak etmistim. ama farkindalilik bilinci olumden korkmayi engellemiyor.


hayat onemsiz, zaten gidecegiz hic bir sey sikimde degil. etrafimda gordugum herkes olecek. ve hepimiz sonsuza kadar yasayacagimiz hissindeyiz. (au ya gelmeden once) yer beyazit, tramvay bekliyorum, terlemis durumdayim. elimle yuzumu gozumu silerken, bogazimda tam girtalagimin orda daha once hissetmedigim birsey var, biraz daha yokluyorum. oha kist, sicak bir ter basmasi durumu, evet elimle gayet iyi hissediyorum. hassiktir kanser. lan daha au ya gidicem. lan herkes olecek, tramvaydayim, elim ister istemez tekrar yokluyor. tum o varolus felsefesi puf olup ucuyor. panik atak da degil bu, bu sefer kesin gidiciyim. sene 80 lerin ortasi, cocukluk arkadasim var. adi nejmiye, sivasin bir ilcesindeyiz, tehsiskan kanseri, kemoterapiden sonra ne sac ne kas var. her yeri sismis. o gozumun onune geliyor. oldukten sonra, evlerini ziyaret edisimiz var aklimda, elektrikler kesik oldugu icin mum isiginda oturuyoruz. bende gidiyorum lan, bu sefer panik atak degil. oha lan ciddi bir hastaligim var. hic bir filozofun aforizmasi bu korkuyu dindiremiyor. hani yasam gereksizdi? bu got korkun ne?


dogan hastanesindeyim, ultrason sikiyle bakacaklar. once doktor yokluyor. yok yok bu guatr degil diyor. baska bir ter basmasi. eleman jel i suruyor boynuma. heyecan yapmamam icin benimle konusmaya calisiyor. doktor bakiyor.yag kitlesi buyurse aliriz diyor. buyudu de serefsiz, ama simdilik zararsiz. kalk lan evine geldik diyorlar. geziye gitmek kolay da pislikleri toplamak zor is.bahcenin onune yigiyoruz benim, esyalari. tavuk reyisin tuyu cantada mi diye bakiyorum. tamam hersey yerinde. para hesabi felan yapiyoruz, haydi herkes evine…


madem ahlak dedin;


burdan devam edelim ne de olsa bu organik bir hikaye, yon verme sansiniz var yani.


insanin en buyuk hapisanesi kendi vicdanidir. fiziksel anlamda ozgurluklerini sinirladigimiz bir insani, kendi hapisanesine kapatmazsak, yasamini o dort duvar arasinda yine kendi var olusuyla surdurur. birini oldurursen 30 yil icerde yatarsin dedik. bunu engeleyebildik mi? ceza evleri ahlak anlayislarinizin urunudur. ve hepsi tika basa dolu. bize ogretilen bu ahlak ve bunun icinde kalmazsak ceza cekecek olusumuz, bizi engelledi mi? hala insanlar birbirini bogazliyorsa, ahlak diye onune konulan seyi sorgulamak lazim. suru yapmaya calistigin bir toplulukta, ahlak; icinde kaldigin surunun kurallaridir. suru yerine birey yetistirmeye calisirsak, kendini hisseden, evrenseli de yakalayacaktir. surude kalmak icin kirbac yiyen herkesten, ahlakli olmalarini beklemek ahmakliktir. insanlari bir kendi haline bak, illaki dogruyu bulacaklardir.


ncelikle, bitmemis bir hikayeye boyle bir elestiri getirdigin icin tesekkur ederim. soylediklerine bir bir cevap vermeye calisacagim. ama bazilari ciddi elle tutulacak seyler olmadigi icin es gececegim.


oncelikle seni bir arada suru seklinde tutmaya calisan sisteme gondermelerim seni neden bu kadar gerdi anlamadim. bu sistemden memnu musun? yani birileri herseye sahipken birilerinin cop karistimasini sorgulamak seni neden geriyor.


panik atak (bozuklugu) hakkinda akedemik kitaplarda bulabilecegin bir istatiksel bilgi vereyim sana, her 10 panik hastasindan 2 si bunu omur boyunca yasar. yani ulan cok cesaretli olacagim herseyin ustune gidecegim demen, bunun icin yetmez. cunku senin de dedigin gibi bu genlerinde vardir. hergun ben savasiyorum bununla merak etme.


civciv oldurme, ve bebeklere tecavuz konusunda direk gotunden anlamissin. insan merhametinin nerde baslayip nerde bittigine dikkat cekmeye calistim. bebege tecavuz edenle civciv kesenin bir farki yok. senin bakis acinla bu hormonsal, yani icgudulerimiz hormon, madem oyle bu adamlari niye sucluyoruz. bunu senin gibi genetik bakis acisi ile ele almak lazim. es gectigin sey insani var eden sey, genetik var olsunun yaninda sosyo kulturel cevresidir. genlerinin bilgisi degistirilemiyor (simdilik) ama beynine yuklenen degerler etrafindaki sosyal cevrenin urunu. umarim burdan bir sonuc cikarirsin.


ogretmen konusuna gelince, benim direncimi olcmek neden onun sorunu olsun. o sevdigin ogretmeni okuldan da attilar. sebep ben degilim kendi yanlislarinin toplamiydi. birisi benim direncimi olcecekse o kisi ben olmaliyim. biraz psikoloji okuduysan, bunu kendi disimdakiler yapmaya calisirsa, ben cok daha bokun icine girerim. yani bu benim irademle olmali.


evrimin zayif halkasi oldugum konusunda biraz salaklik etmissin, bu konuda cok uzun uzadiya yazmayacagim. cunku sen evrimi salt hayvanin evrimi olarak almaya calismissin. bilissel evrim konusunda birseyler okumani salik veririm. yani neden bilinc var oldu konusunda birsey okursan, belki anlarsin beni.


ha dedelerimin de benim gibi kactigini nasil cikardin bunu anlamadim. burda zaten elle tutulacak bir sey yok. hic dokunmuyorum bile.


hastaligini yenmene cok sevindim. umarim tekrarlamaz, cunku tekrarlama olasiligi cok yuksek. kendini cok inandirma yendim diye. sonra cok uzulursun. yanlis anlama amacim seni korkutmak degil. bir daha karsilasirsan ayni direnci gosteresin diye. ben alkolu hastaligi yenmek icin almiyorum.


koprude cd satmak cesaret degil demissin. istersen git bir kendini sina orda.


neyse yegen seninde dedigin gibi yasin biraz kucuk, cesaretle bazi seyleri karistirmis gibisin, kendimi dislanmis hissetmem senin cikarimin. suruyu izlemek cesurluk degil korkaklik ornegidir. seni surude neler tutuyor iyi bak. taa baslarda bunalimin tanimini yapmistim, pek okumamissin. ben aslinda kendimden kacisimla baslayip, sonra nasil suru disinda kendimi buldugumu anlatmaya calistim. suru disina cikisim, bilincli bir hamle degildi. hep soyledim orda olsam cok daha mutlu olurdum. ama iste burda mutluluk tanimi ortaya cikiyor. ikimizin mutlu oldugu seyler kesinlikle ayni degil. olmak istemeye calistigimiz seyler farkli oldugu icin, tadimlarimiz da farkli olacak. yani kendi dunyanin kurallari ile beni yargilama kardes, cok farkli bir boyuttayiz. sen orda mutlu isen ne guzel devam et. ben yanima gel demiyorum.


xanax ve sarap satin alabilecegin legal seyler, madem zararlari var. git o sahip ciktigin sisteme de ki niye satiyorsunuz bunlari. ha senin baktigin evrimsel acidan bakarsak, beni okuyup kendini alkole verecek olan varsa zaten zayif olandir. birak elensinler lan, geriye senin gibi tertemiz caki gibi delikanlilarin dunyasi kalir.


herneyse burda polemige devam etmek istemiyorum. bende zaten bu hikayeyi bitirmek istiyorum. senden ricam, eger cok cevap verme istegi hissedersen pm at yada baska baslikta devam edelim.


mutluluk sahip olduklarınızsa ve sahip olduklarınız ancak bu kadarsa acınacak haldesiniz demektir.
yaşamın size sundukları sizi mutlu edebiliyorsa. mesela bir evi kiralamanın bir evi almaktan farklı olduğunu düşünüyorsanız aslında almış olduğunuz evin size ömrünüz boyunca kiralandığının farkında değilseniz. ortada sorun var demektir.


sahip olduğunuz her şey kiralık aslında. çünkü kiralık olan ömrünüz! bir evi satın aldığınızda onu sonsuza kadar sizin olacakmış gibi hissetmeniz, vasiyet denen şeyle mümkün kılınmış. vasiyet size ait olanı bir sonrakine gönüllü olarak bırakmaktır. aynı genlerinizi bıraktığınız gibi, işte zaten o satın almadaki huzur buradan gelmekte. satın alışınız devamlılığınızın bir parçası.


güce ve paraya olan tutkunuz sizden sonrakilerine bir şeyler bırakmak istemenizden kaynaklanmakta. yaşama en çok sahip çıkan en büyük hazzı alacaktır. bu acıktığında bir bisküvi için taklalar atan bir köpek olmaktır. o taklayı attığınızda yaşam size bisküvisini verecektir. o bisküvi ise kısmi huzurdur. ne yazık ki size mutlak huzuru verecek kadar bonkör değil, ama o varmış gibi sizi kandıracak kadar akıllı.


karnı doyması için taklalar atan köpek yine acıkacaktır. yaşam tarafından bir süre başı okşananlar, yine okşanmak isteyecektir. hep huzuru yaşadığınız bir yaşamın ne değeri olurdu ki sizin için?


öleceğinizi bile bile huzurun peşindesiniz. bazen koşullar o kadar ağır ki içinizden biri öldüğünde huzura kavuştu diyebiliyorsunuz. buna aslında huzursuzluktan kurtuldu demek daha doğru olur. yaşadığınız müddetçe çok küçük huzurlar için çok büyük bedeller ödeyeceksiniz. elde edilemeyen huzur hep tatlı gelecek. oysa buraya kadar yazdıklarımı iyi analiz ederseniz, yaşam denilen şeyin huzura karşılık gelmediği apaçık ortada. yaşam da huzur olmaz, bu yaşamın var oluşuna ters bir durum. yaşamdan huzur sağlık mutluluk beklemek ahmakçadır. çünkü yaşamın size sunduğu şey ölümdür. bu ölüme de bütün bunları kaybederek düşersiniz. mutlu ölüm yoktur kimse huzurlu ölmez. ölümlerimizin bir sonrakilerin ayakta kalması için var olması. ve bizlerin onlara bir şeyler bıraktığımızda ki anlık huzurumuz. görevimizi yerine getirmiş olmamızın bas okşanmasıdır.


her yaşadığınız saniye, sizi yaşamdan çıkaracak olan ölüme bir adım daha yaklaştırıyorsa, huzurluyum yalanı ile kendinizi kandırmayın. huzurlu değilsiniz, aldığınız her nefes ölüme gebe. ve aldığınız her nefesin son olma ihtimali olduğu bir yerde huzur kandırmacasına kanmayın.


chapter geriye donus;


sene 2009 gold coast tayiz tony ile, kiraya verdigi evinin terasinda, devasa bir ev, hersey ultra luks, okyanus ayaklarimizin altinda, 27. katta fish and chips yiyoruz. bu ev benim diye gulumsuyor. mutfakta bulasik yikayan tony, benimle bir terasta ufka bakip konusuyor. kafam almiyor almak da istemiyor. o zamanlar es gececegim seyler soyluyor bana. butun bunlari nasil elde ettim ogrenmek istiyormusun diyor. ben he olur ama biraz karnimi doyurayim su manzaraya bakayim diyorum.


5 tane tarlam vardi diyor. ne tarlasi diyorum, cevap vermiyor ellerini belinde baglayip okyanusa bakip, ben nasil ferrariye bindim saniyorsun diyor. durum ciddi, elimi papates ve baliktan cekmem gerektigini anliyorum. karsimda ki mutfaktaki tony degil, gecmisten birseyler fiskiriyor tony nin icine. duymak istemiyorum ama, anlatma sirasi onda. suclunun sucunu itiraf etmesi modunda, zaten o da dinleyip dinlemedigimi umursamiyor. okyanusa bakip daliyor, eeee diyorum. bak diyor burasi benim, ama ben burda kalabilecek kadar huzurlu degilim, o ferrarilere binerkende kendimi huzurlu hissetmiyordum. hikaye ilginc bir hal almaya basliyor. hayirdir tony diyorum, bak diyor asagidaki yola, bakiyorum; f1 i izlemek icin millet yer kapisiyor ben burdan kus bakisi izliyorum diyor.


aklindan neler geciyor bilmiyorum ama konusmalarimizin bir itirafa denk geldini anlayacak konumdayim.sana demistim ya diyor. hani night club in kapisini actigim da zengindim, iste o yalan diyor. aslinda ben ondan once zengindim. nasil yani diyorum bana hikayesini anlatmaya basliyor.


kotu adamlarla nasil tanistigini anlatiyor. satmasi gerekenin kaynagina ulasmak icin neler yaptigini anlatiyor. aklima knight online da nasil da kaynaga ulasmak istedigim geliyor. senden cok daha gencken bir adamla tanistim dag basinda yasiyordu, bize ot ve magic mushroom getiriyordu diyor. cok gucluydum, ozamanlar burda olsan sana vatandasligi 10 dakika da cikaririrdim diyor. sonra bir cadi avi basladi, ben kactim 2 yil. arkadasimdan biri de 20 yil yedi. tony nin icin de bir huzun vardi, 20 yil yiyen ise arthur du. bu geziden once bunu bilmiyordum. simdi esyalarimi toplarken, baska seyler vardi kafamda


sarmasiklarla kapli eski bir evin kapisini zorlayarak aciyordum, orumcek aglari bulasiyordu bana, ama icerde ne olduguna dair merak, herseyi esgeciyordu. bu koca malikane cok ilgincti, ve ben bazen kapidan bazen pencereden deniyordum sansimi. tony okyanusa bakarken ben dudaklarimi duyumsadim, ruzgarla kurumus. icecek birseyler yok mu dedim. dedi sana sarap vereyim, ben araba kullanacagim icemem sen benim yerime icersin. bilmiyordum ki, sarap arthur reyise ait. ayni tadi duyumsayana kadar da bilmeyecektim. yasam garipti yani.


evin hizmetcisi bile vardi, 60 kusur yaslarinda aborjin bir kadin, gozleri icine cokmus, su yasami tamamlasamda gitsem der gibi bakiyordu. ama hic yabanci gelmiyordu, ben o bakislari gun ortasinin sicaginda, koyun sagan anadolu kadinlarinda gormustum cocukken. agizlarinda rengarenk tullerle koyunun kicina kafalarini yaslayarak, bok duserse elleri ile ayiklayarak, koyun sagan anadolu kadini. agizlarinda ki tuller sus olsun diye degildi. kumacik denen seyden kurtulmak icindi. koyun sagarken agzini sarmazsan eger, sinek agzina girer bogazina yumurtalarini birakir, o kurtcuklar orda buyur, ve sen en az 1 hafta cigerlerin cikarcasina oksurursun. gunduzun koleleri, aksam yatakta cariye olmak zorundadir. yatmadan once son bir sey kalmistir yapilacak, kocaya hizmet etmek. onu da sessizce yapip uyurlar. aborjin kadin iste oyle bakiyordu, yediklerim bogazima dizildi. gozlerimi kadindan kacirmaya calisiyordum. sadece kendimizi mutlu hissedelim diye neleri yikiyorduk. aciyi tatmamis insan, mutluluk icin gozunu kirpmadan acimasiz olur.


mutlu insanlarin ulkesindeydim, ama bu mutlulugun arkasinda neler gizli, bu mutlulugu daim kilmak icin kimlerin cani yaniyor, biliyordum. neden irak’a komsu olan ulkemdeki petrol burdan 3 kat daha pahaliydi, neden heryer yesil ve cimendi, neden kimsenin gelecek kaygisi yoktu. cunku birileri uzaklarda bedellerini oduyordu, bunlarin. ilk basta bunlar icin kafamda bir aciklama olusturmak zorluyordu beni. ama irak’tan 17 bin km uzakta olan bu ulkede petrol neden 1 aud idi? ulkemizden boru hatlari gecse de petrol kuyularimiz olsa da durum degismeyecekti. bu bir dunya politikasi idi. birilerinin refahi icin birilerine kiyilacakti. orda cabaladiginiz her dakikanin bir kismi burdakileri mutlu etmek icin. paraniz yoksa buralara ancak televizyondan bakarsiniz. tek bir kosul var o da para! paran yoksa, boyle bir dunya gercek mi? test bile edemezsin bunu.


tony nin de gecmisi temiz degildi. bu durdugumuz yerleri almak icin kimbilir kac can yakmisti. ne tarlasi diye sordum, dondu bana bakti, domates tarlasi degildi onlar dedi. simdi anladim mutfakta bulasik yikayan tony nin dokunulmazligini. hatta onun hatalarinin fircasini ben yerdim. ama kimse birsey demezdi ona. bana ilk kalp krizini anlatirdi hep, defalarca dinlemistim. nasil kolu uyusmus, terlesmis basi donmus. doktorun cok sanslisin dedigini bana defalarca anlatirdi. seviyordu gecirdigi ilk krizini, o beni durulttu diyordu. bunlari az kisi biliyor, bunlari sana anlatiyorsam bil ki seni kendimden hissettigimdendir diyordu. basina birsey gelirse, ilk arayacagin kisi benim diyordu. dostluk boyle birseymis, mekan ulke dil din irk tanimazmis. calistigimiz yerin patronunu bile patron yapan, mutfakta benle bulasik yikayan zengin biri vardi karsimda. ozamanlar sehirdeki gokdelenler de kac tane dairesinin oldugunu bilmiyordum. zaten anlamak da zordu, okyanusa karsi bu evin varsa bulasik niye yikiyorsun diye sorular soruyordum. heyecan denen herseyi tatmisti, harley motoru bile vardi. bana donup, su korktugun konumda olsam keske diyordu. lan bi siktir git, malmisin sen diyecek gibi oluyordum ama, konusmasini kesmiyordum. yasamdan aldigim en buyuk zevkleri senin yasinda iken gelecek kaygisi icinde bogusurken almisim diyordu. herseyi satin aldim ama o dakikalara bir daha donemedim. adamin fantezisine bak, boka batmak istiyor yine. sahip olmak istediklerime sahip biri olmak istemedigim su anki konumuma ozlem besliyordu, anlasilacak birsey degildi. dur dedi sana yemek yapayim, o sefleri adam saniyorsun, birde benim yemegimi ye. aklima bir tas icinde ordek eti yedigimiz gun geldi. sefler yagli kisimlari kesip derin bir tas icine toplamisti. bu da o tas i kacirip gelmisti yanima. localardan birine oturup yemeye baslamistik ordek etini, ya tony bunu cope atacaklar ne diye yiyoruz diyordum. onlar anlamaz etin neresi guzeldir diyordu. biraz yedikten sonra icinde plastik eldiven bile bulmustuk. ulan bu ne tony dedigimde bosver copten yiyenlerden kotu durumda degiliz diyordu. stadyumun localarindan birindeydik, stadyum ayaklarimizin altinda. senesine 25 bin dolar odedikleri 12 kisilik bir locadayiz. menu plastik eldivenli ordek eti.


tony yemek o ordek etine benzemesin dedim. baya bir gulduk. aborjin kadin olurda birsey deriz diye kiyida bekliyordu. benim bundan rahatsiz oldugumu anladi, kadina git baska seyler yap bizi unut dedi. kadin yuksek huzurumuzdan cekildi. bulasikcilar olarak seflere soverken, simdi seflik oynuyorduk. karanligini ucundan acmisti ve gerisi gelecekti.


mutfaktaki ac herseyi yiyen tony gitmis yerine etleri asilzade edasinda yaglarindan ayiklayan biri gelmisti. acele etmeden, yapiyordu isini. ben 27. katta elimde satin alamayacagim kadar pahali bir sarapla, etrafi suzuyordum. gor anam izmirin hangi pazarinda elinde corap satiyordu. ogul olmak da zordu ana olmak kadar. hadi ananin corap sattigini dusunerek sarap icsene, gitmiyordu iste. bakarken huzur aldigimiz okyanus maviden karaya calmisti.


okyanus ayaklarimizin altinda, zengin bir menude pahali saraplarla yemek yiyorduk. bundan 10 yil once bana iste hayal ettigin dunyalarda boyle hissedeceksin deselerdi, yine de gelirmiydim acaba? sisteme en buyuk karsi cikisim sirinevlerde cd satmakti. ve icinde bulundugum bu luks cd satarak alinamazdi. aklima neden uyusturucu satmak en karli is diye sorular geliyordu. yani reklami bile olmadan neden bu kadar cok satiliyordu, neden en pahalisiydi. magzadan pahali kot almaya benzemiyordu bu. ve alicilar, oleceklerini bile bile neden buna deli gibi saldiriyordu. insanlarin uyusturulmak istedigi pazar neden en buyuk pazardi? neden en buyuk para bu pazar da donuyordu. alkol yetmiyordu bu elemanlara, daha fazlasi gerekti.


talep edilenin elbetteki saticilari olacakti, maddelerin etkisine gore bazilari legal, bazilari illegaldi. alkol legal, esrar illegal, xanax legal, kokain illegaldi. aslinda hepsinin yaptigi sey, beynimizde bir dizi olaya aracilik etmek. uyusturucular, anlik hislerin temsilcisiyken, antidepresanlarla uzun vadede iyi hissetmemizin dozaji ayarlaniyordu. en gotu boklu depresan a baslarsaniz eger size en az 6 ay diyecekler. 6 ay duzenli icerseniz, artik ne sistemi ne kendinizi ne de cevrenizi sorguluyorsunuz, seyreltilmis uyusturucu, damarlariniz da akarken, amma bunalimdaymisim lan diyorsunuz. oha duruma bir bakin, herseyi bombok gorurken, kaniniza bir kimyasal katiyorsunuz, nasil oluyorsa daha pozitif oluyorsunuz. hani nerde o koca maneviyat, iki ilac yuttun kaplan saniyorsun kendini.


butun bu dusunceler beni psikologa gitmeye zorladi, amacim tedavi degil, ilaclari denedikleri gruplara katilmakti. denek olmak istiyordum zaten bir sekilde denektim de. diana ile o surecte tanistim, 30 yildir panik bozuklukla mucadele eden bir psikolog tu. daha ilk bulusmamiz da soyledim, senin o davranissal bilissel terapi tekniklerini biliyorum sakin uzerimde denemeye kalkma. ise yaramadiklarini defalarca test ettim. yok dedi bende panik ataktan muzdaribim, seni anliyorum. ( aynen her psikologun dedigi gibi) ne anlasilmaya ne de cozume ihtiyacim vardi. istedigim sadece konusmakti.


benim icin rahatsiz edici bir durumdu bu, para aliyor diye seni anliyorum diyen biri ile yuzyuze gelmek. oysa beni karsiliksiz anlayabilen birileri daha yararli olurdu sanki. dianaya karsi cok acimasizdim. karsimda psikolog olmasina izin vermedim. tuttugu notlari bir kenara birakmasini soyledim onceleri direndi. sonra aldigi notlari bile okumadigini ona hissettirecek seyler soyledim. not aliniyormus gibi yapiliyordu, cunku ben musteri idim ve onemli hissetmem icin kagida birseyler yaziliyor gibi yapiliyordu, oysa gencler hic bir sey yazmiyorlar. cunku receteniz belli, cozumler bireysel degil, cozumler cogunluk icin. ve ben her bulusma da neleri unuttugunu hatirlatiyordum ona. bu asamadan sonra daha dikkatli olmaya calisti, ama iplerin ucunu kacirmisti. elimde bir koz vardi, o da ilk zamanlarimiz da beni dikkate almayisi, ve ben herseyi oraya yukluyordum. kusura bakma es gecmisim diyordu. aslinda duymamisti bile onlari.


bakti durum, boka sarmakta beni baska bir kariya havale etti. sirt ustu uzan kendini ormanda dusun diyen tiplerden biri.


hadi size ordan birseyler sunayim.


ormandasin, karanlik bir orman, ilkel bir topluma ait birisin, neyden korkuyosun soyle bana? jaguar orda otede caliliklarin icinde, her an bana saldirabilir. sansin yok mu jaguar a karsi? nasil olabilirki burasi onun mekani ve ben yerli kiyafetleri icindeyim. hissediyomusun jaguar yaklasiyor sana, yapraklarin ve dallarin sesini duyuyorsun. ne istersin yaninda bir mesale mi yoksa bir mizrak mi? odadayiz ve diana da var benim gozler kapali ormandayim.


duyumsamaya calisiyorum herseyi, kari soruyor gozlerine bakabilecekmisin, jaguar in, koltugumda biraz pozisyon degisip, hazirim diyorum. paril paril tuyleri ile kara jaguar karsimda, icimdeki koca canavar, cok uzun zaman oldu. ve ilk kez karsi karsiyayiz. kadin soruyor mizrak mi ates mi istersin diye. ates diyorum, bastan asagi suzuyorum jaguari, oysa nasilda kendini gizlemisti gecen 14 yilda.


oldureceksen mizrak verelim diyor. yok diyorum, elimde ates olsun sinirlarimizi bilelim. o olurse bu ormanin anlami kalmaz. elimdeki atesin ne oldugunu umarim cozersiniz. oldurmek istemedigimin ne oldugunu umarim anlarsiniz.


kadin bana dunyaya don diyor, ama hic cikasim yok burdan. ama ise gitmem lazim bulasiklar beklemekte. sike sike kalkiyorum.


tony nin pisirdigi etler agzimda, eve donmem lazim ama, burda kalabilirsin derse ne guzel olacak. gozler cift gormekte, ama biliyorum ki, gecmisinin pisligini burda dinlemezsem, kim bilir baska ne zaman bu kivama gelir tony. anlattikca ayiliyorum, anlattikca kanim donuyor. bu gunah cikartmaya neden peder oldum bilmiyorum ama, tanri seni affeder de diyemiyorum. 40 tas su dokunudum der gibi bakiyor bana. benim tek derdim isyerin de saat 9 da olmak zorundayim, bu yuzden 8 de kalkmaliyim var.


sene 2007


avustralya hazirliklari en azindan teorik anlamda baslamis durumda. hic hesapta olmayan bir durum ortaya cikiyor. bir hatun kisi ile tanisiyorum. kendisi benden yasca kucuk, almanya da buyumus. ayni koyluyuz. bu sefer tamam diyorum aradigim kisi bu. hastalikta ve saglikta iyi gunde kotu gunde beraber olacagiz. ee zaten icgudusel anlamda da artik cocugun olsun yaslarindayim. tam 3 yil bu konuda savasarak gecirdim.


agustos


havaalanindan aldigim sevgili ile etrafimizda bir devin kollari gibi bizi sarmalamis sirinevlerin nefes aldirmaz binalari altinda yurumekteyiz. insan sevince mekan sirinevler de olsa mutlu olacak birseyler bulabiliyor. anlatiyorum surda goz altina alindim, burda yenildim burda zaferler kazandim vs. kadin bunyesi boyle birsey iste, seni terk edene kadar sana dunyanin fatihi gozuyle bakiyor.


cok sonralari bir bilim adaminin kuslarla alakali bir makalesini okumustum. belkide anlatmisimdir hatirlamiyorum. ozetle soyle idi. kuslarin(cinsini hatirlamiyorum) 1 kilometrekare lik bir alanlari vardir. erkek kuslar savasirlar kaybeden gider. disi kazanani secmis gibi gorunur ama disinin asil yatirimi o alanadir. disi erkegi secmez alani secer, ve o alanin sahibi olan disiyle beraber olur. bu ilkel acilimdan ferrarisi olan erkegin neden sansli oldugunu anlamak mumkun. disi senin nasil olduguna degil neye sahip olduguna bakar.


bizim oralarda bir laf vardir ” taze sipa sert ossurur” bende aynen oyle idim. avustralyaya gidecektim. super bir gelecek bizi beklemekteydi. sert ossuruyordum, cunku daha gotum sikilmemisti au da. ben au ya gidecektim o da universitesini bitirip gelecekti. ne kadar engel varsa beraber asacaktik. hic ayrilmayacaktik. hastalikta ve saglikta.


bir seyi es gecmistim. ben hep hasta idim. bunun saglik kismi hic olmuyordu. sonsuz ozveri beklemek sacmalik olurdu. ama umut denen sey yok mu? adamin anasini sikip herseye inandiriyor. oysa en buyuk tokadi ben kendim atmaliydim kendime.


ilk yil


cok zorlu gecti, yuregini eline alip rendeye suruyorsun. hafizamda ki en derin sey; bir telefon kulubesindeyim. annemi arayacagim. ne yapin yapin bana 20 bin dolar gonderin diyecegim. vizenin bitmesine 10 ay var. cepte 5 kurus yok. kendimi hazirliyorum tum yuku onlarin boynuna bindirecegim. evlatlari degil miyim? yollasinlar. deli danalar gibi dolaniyorum telefon kulubesinin etrafinda. cesaretimi toplayip, ariyorum. ama hesaptaki gibi olmuyor carsidaki. nasilsin yavrum iyimisin diye sorunca, zor durumdayim diyemiyorum. ben iyiyim beni dusunmeyin sizler nasilsiniz yalanina basliyorum. karsi taraftan ayni yalanla cevap geliyor biz iyiyiz sen bizi dusunme. annem birseyler anlatiyor, ben onumde uzanan yola bakiyorum. yesillikler icinde evler, yandaki restorantan yukselen kahkahalar. dunyadayim, bir telefon kulubesinde, birsey diyemiyorum ama hala aklimda batarsam bizimkiler bana el atar var.


senden beklenileni karsilayamamak


uzaklara gitmistim. paranin amina koyulacagi yere. urkek bir beklentinin icinde buluyorsun kendini. telefonda titrek bir sesle konusamazsin, kendi umudunu yasayamadan baskalarinin umudu olmaya calisirsan bu cekingenligi yasaman kacinilmaz. ben kotuyum bir omuz bulsam aglayacak, icim disima cikar diyemezsin. hastayim diyemezsin. cunku sen umudu olmussundur umutlarini tuketenlerin. bir bayrak gibi sanli sanli dalgalanmak zorundasindir. kotu, hasta,umutsuz, korkak olamazsin. cunku sen bayragi eline aldin kosma sirasi sende dusemezsin! bilirsin ki annen gun yaptiginda senin nasil da buralara geldiginle ovunur. olmayan basarilarina bire bin katip anlatirlar. ve sen yenilemezsin. hayal alemi devreye girer ozaman, paranin amina koymussun ananin babanin alni ak. magrur yuruyorlar bize hayvan olmamizi diretilenlere. oysa kimseye zarar vermedik yetmez miydi? bu. yok yetmiyor toplumuda doyurmak lazim. oyle bir buyuk karindir ki bu bir turlu doymak bilmez.


anamin babamin bekletilerine sevgilimin anasinin babasinin beklentileri de eklenmisti. gel askerligini yap diyorlardi. kactigin hapisaneye gardiyan olmadan kiz yok diyorlardi. ilk yil zorlu gecmisti. gecemi gunduzume katip, yaz tatilinde sevgilimi 2 ayligina au ya getirttim. ama daha odedigim bu bedellerin bir hic ugruna oldugunu bilmiyordum. daha 2 yil vardi bunu ogrenmeme.


anneme evlenip mutlu olacagimi anlatiyorum ama gozden kacirdigim bir sey var. peder ortalarda pek yok! annemi biraz sikistirinca, yavrum bu sene cok duskun diyor. 15 yili almanya da sonrasini tr de cesitli islerde gecirip, is bilmezliginden dolayi akranlarinin aksine sokakta piyango bileti satiyordu. utaniyordu gecmisinden birileriyle bulusmaya, o yuzden kisme gelmezdi bize. o kadar varlik icinden ulastigi nokta buydu. kamerada gorunce icimden ruhum cekildi sanki, gozlerini kacirip yere bakiyordu. benim babam degildi sanki, kufuru ve tokadi eksik etmeyen adam gitmisti. ulan sen degilmiydin trt de “bir baska gece” yi izliyoruz diye bizi tokatlayan. anneme dunyayi zindan eden sen degil miydin? orospu cocugu oyle durmasana kalk bir kufur et bir sey desene. senin hiddetin ne buyuk bir limanmis baba, iki tokat caksana. dis bileyip buyuyunce sana gostericem diye ic gecirerek aglayalim. huznun, korkundan bin kat agirmis. yine yutkunmak var, bir memur bile olmadim. oglun bulasik yikiyor diyemiyorum. ayni onun arkadaslarindan utandigi gibi ben de ondan utaniyorum diyemiyorum bulasik yikiyorum diye. hiddetini bile ozledigim bir adama bir babalik yapmadin diyecek luksum yok. bagkurdan aldigi 600 kusur liranin 400 unu kiraya veren aileme gidin bana kiz isteyin demek; cok buyuk bir lokma!


yanilsama


kulagina bir kulaklik takarsin duymak istediklerini duymak icin. kendini dis dunyadan izole edersin, ayni zamanda hissettiklerini hissetsinler istersin. yeni bir dunya acmissindir kendine, ve baskalarina begendikleri taktirde yer vardir burda. eger sendense dinledigin, butun dunya uzerine akar sanki. iste evrenin merkezine guzel bir ornek ” sadece kendi olan insan” merkeze baskalarinin yarattiklariyla duserken, kendimizi merkezde hissetmek ne guzeldir. bizi merkeze iten baskalarinin yarattiklari araclarla akintiya birakiriz kendimizi.


benim sormak istedigim kuyuya inerken neden yanimiza baskalarinin ipini aliyoruz. madem kendini cok seviyosun, tutunmak isteyisin neye gebe? kendi kor kuyusuna inemeyenlerin, avuntusudur. baskalarinin yarattiklarina sarilmak. kendinden korkan yukari bir kazik cakar ve eline ipi alir inmeden once.


terk edemedigimiz pariltili dunya, bize her daim derki kuyuya inerken ipini yanina al. ben simdi size nasil anlatirim, kulakliklarinizdan akan muziklerin sizlerin ipleri oldugunu. bunu kaciniz kabullenir. oysa cogunuz ozgurlukleriniz sandiniz. onlar sizlerin saglam ipleriniz sizi kuyunun dibiyle yuzlestirmeyip geriye ceken.

3 yorum:

  1. Yav gece gece uykumu kaçirdin, ki daha 10 da 1 ini okudum.Neyse yarın tam gaz devam..Birde daha konuya hakim olamadım neyin gazına geldim bende bilmiyorum.

    YanıtlaSil
  2. okadar guzeldiki size yazdiklariniza bakış açınıza herseyinize hayran kaldım. keşke roman haline gelse

    YanıtlaSil
  3. Hocam herkes okuyamaz bunu gayet başarılı

    YanıtlaSil